31 Aralık 2011 Cumartesi

çalışkanım...

türküm, haliyle doğruyum, çalışkanım ama belli etmiyorum... pakize suda

taylan köken

30 Aralık 2011 Cuma

dizi manyağı...

ezeltesi, öyle bir geçer salı ki, muhteşem çarşamba, perşembenin suçu ne?, adını cuma koydum, cumartesi yelleri, pazar ç.   noyan güven

taylan köken 

29 Aralık 2011 Perşembe

üç kişi fazla...

ben bayağı sıkıntı duyuyorum böyle sahnelerde. sevişme iki kişilik bir şey ve sen orada üç kişisin... nejat işler

 taylan köken

28 Aralık 2011 Çarşamba

yılbaşı geliyor...

yılbaşı alışverişi sevenlere site tavsiyesi: www.hediyeyarat.com 

taylan köken

27 Aralık 2011 Salı

26 Aralık 2011 Pazartesi

başka şeyler...

başka şeyler alacağım derseniz yabancı bir site adresi daha: www.etsy.com

taylan köken

25 Aralık 2011 Pazar

şeyler...

doğa sporları ve diğer değişik şeyler üzerine bir alışveriş sitesi... www.thinkgeek.com 

taylan köken

24 Aralık 2011 Cumartesi

müntahabat-ı eş'ar...

ŞİNÂSİ
MÜNTAHABÂT-I EŞ’ÂR/ŞİİR/BORDO-SİYAH/2004/151 sayfa

Şinasi 1826 yılında İstanbul Tophane’de doğmuş ve 1871 yılında vefat etmiştir. Tanzimat Dönemi yenilikçi yazarlarındandır.

Müntahabat-ı Eş’ar yani seçilmiş şiirler Şinasi’nin Divan edebiyatı dışına çıktığı ve Divan Edebiyatı konularının haricindeki konulara girdiği şiirleridir. Döneminin önemli yazarları olan Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi öncü yarların yaptığı gibi “vatan”, “millet”, “hürriyet” kavramlarına dönemin devrimci, değişimci düşünce biçimine göre yeni anlamlar yükleyerek bunları eserlerinde sergilediler.

Dilin iradesini başta akl eder tedbir
Ki terceman-ı lisandır anı eden takrir
(Gönlün iradesini, başta, akıl uygular,
Ki, onu söyleyen de, dil adlı dilmaçtır.) sf.54
 
Kalem kılıç olup aklın debir ü celladı
Biri işaret ederse biri eder temdir
(Kalem kılıç olup aklın yazmanı ve celladı
Biri işaret ederse biri de yok eder.) sf.56

Eşi yok bir güzeli sevdi beğendi gönlüm
Kıskanır kendi gözümden yine kendi gönlüm sf.85

Dene altunu mihenk taşında
Dahi insanı bir iş başında sf.96

Ayağında donu yok fesleğen ister başına

Gül dikensiz olamaz yâr dahi engelsiz

Bizim şeyhin kerameti olur menkul kendinden sf.103 

Taylan Köken

23 Aralık 2011 Cuma

halk edebiyatı dersleri...


PERTEV NAİLİ BORATAV
HALK EDEBİYATI DERSLERİ/İNCELEME/TARİH VAKFI/2000/217 sayfa

Boratav Hocanın arşivi Kültür Bakanlığı desteği ile Tarih Vakfı tarafından alındı. Şimdi bu zengin arşiv Vakıf tarafından kitaplar halinde yayınlanacak. İlk dört kitap çıktı bile! İnşallah aynı hızla derleme ve yayınlama yoluna giderler?

Gelelim kitaba hocanın üniversitedeki ders notlarının yayınlanması ile seri başlıyor. Bakalım neler var?

Sayfa 22’de Folkloru alakadar eden edebiyat mahsullerini hoca sıralıyor; “Halk Destanları, Menkabeleri, Masalları; Fıkralar; Türküler, Maniler, Çocuk Türküleri; Merasim Türküleri; Halk Tiyatrosu Mahsulleri; Darbımeseller (Atasözleri), Tabirler (Deyimler), Temsili Sözler; Tekerlemeler; Bilmeceler”... Hepsini özetlersek “Halkın söz sanatı”...
Söz sanatı ile birlikte diğer bir kol vardır ki; o da tamamen benim ilgi alanım...
“Dini, sihri  (büyüsel) inanmalar ve hayat ve tabiatın muhtelif tezahürlerine (belirtilerine) ait itikat ve hurafeler”...

Sayfa 31’de folklorun asıl amacını öğreniyoruz; “Folklor sosyolojiye, gerek hammaddelerini gerek terkip ve tamimlerini malzeme olarak verir.”

Sayfa 35’te izmlerden Türkçülük akımı fikir babalarından Ziya Gökalp,  Halk edebiyatı ile şöyle ilgilendiğini öğreniriz; “Halk edebiyatı vasıtasıyla edebiyatın tehzibi (ıslah edilmesi, düzenlenmesi)” gerek görmektedir. Şahsen yorumum şöyle ki; Halk edebiyatının ancak Türkçülük akımı ile ilgili kısımlarının tehzibi yapılabilir. Halk edebiyatı çok derindir Türkçülüğü bile yutar geçer...

“Âlimin gayesi hakikati ortaya çıkarmaktır.” diyen Boratav, sayfa 42’de gerçeğin üzerine korkmadan gidilmesi lazımdır da demiştir. Ben biliyorum hoca hep böyle yaptı...

Halk Edebiyatı Dersleri gerçek bir ders kitabı; öğrenmenin yaşı yok diyenler için...

Taylan Köken 

22 Aralık 2011 Perşembe

çadır yerine...


ayvalık sarımsaklı'da bulunan iller kampı'nın misafirleri van'lı depremzede vatandaşlarımız... van'daki soğuk havada yazlık çadırlarda kalacaklarına, (en azından) havalar ısınana kadar veya geçici konutları yapılıncaya kadar, burada barınmaları güzel bir şey... daha boş yer var! havalar daha da soğumadan yerleştirmeler devam etmeli...

taylan köken 

20 Aralık 2011 Salı

yaz evi...

MEHMET ZAMAN SAÇLIOĞLU
YAZEVİ/ÖYKÜ/İŞ BANK.KÜLTÜR YAY./2002/123 sayfa

Mehmet Zaman Saçlıoğlu bu yapıtı ile 1993 yılında ilk yedi öykü ile Yunus Nadi Yayınlanmamış Öykü Ödülü’nü, 1994 yılında da Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanmış. İlk okuduğum kitabı “Beş Ada” idi. O kitabı da çok güzeldi. Onun da kritiğini yapacağım. Bu kitaba geçelim.

Brandenburg’un Dört Atlısı
Tarihi Brandenburg kapısının yanında iri yarı, genç bir adam, Eskimiş zamanları (Saatler), Yitirilmiş yolları (Pusula) ve Unutulan başarıları (Madalya) satıyor ya da satmamaya çalışıyor. O satmadıkça, müşteriler üzerinde oluşturduğu düşünceler ile daha fazla satış yapıyor. Sattıklarının hepsi bozuk şeyler... Ona göre de bunları almanın hiçbir anlamı yok. Güzel bir hikaye... 
Satıcısı tarafından değersizliği kabul edilen bir malı, hangi akıllı alıcı almak ister? Sf:12

Bir Yaz Evi
Selim Bey 75 yaşını devirdiği zaman artık ömrünün sonuna geldiğini anlar ve kendine mezarlıkta bir yer bakar. Sonra aile efradını da düşünerek mezar yerini büyütür. Ardından ölmeden buraya herkesin imreneceği bir mezarlık yapma fikri doğar ve hikaye gelişir. Bugün, geçmiş ve ölüm üzerine güzel bir sorgulama...

Oteldeki Kapı
Bir otel tuvaletinde sıkışıp kalan bir adamın ilginç hikayesi. Bu hikayenin konusu çok basit olmasına rağmen, yazarın kurgusu olayın aktarımını çok güzel hale getiriyor. 
Kalabalık tuvaletleri hiç sevmem. Tam küçük suyunu dökerken, yanında aynı işi yapan bir başkası tarafından göz ucuyla izlenmek ne kötü şeydir. Adamdan hem şeyini saklayacaksın, hem yerle¬re damlatmamaya, hem de ceketini, pardösünü kenar¬lara sürmemeye çalışacaksın. Bir ıstıraptır bu. Ya da bi¬risi gelir, arkanda dikilir, bekler. Sistit misin, prostat mı-sın düşünmez; geciktikçe de arkanda oflar, puflar. Syf:29-30

Bir Kadın Bir Erkek
Adem ve Havva. Dünyaya ineli 10 yıl olmuştur. Ne konuşurlardı bu kadın ve erkek? 
Ey toprak, gökyüzü, ağaçlar,
Su olmasaydı ne geçerdi içinizden. Syf:37

Yalanın İki Yüzü
Karısı ile kavga eden John, eşi ile birlikte her zaman geldiği kahveye gelir ve bu kez iki kadın arasında sıkışır. Yalan en son başvurulacak çözüm... Hatta hiç baş vurulmaması gerekiyor. Yoksa, neler olacağını asla bilemezsiniz...

Kutsal İttifak
Bezirgan dediğimiz din tacirlerinden birisinin hayatı ve düşmüş olduğu büyük açmazlar üzerine güzel bir hikaye. 
Bir gece mahalle sakinlerinden birine yakalanmış¬lardı. Adam bu üç kişilik kervana gülerek bakmış, başı¬nı sallamıştı. Ertesi gün, Hoca camiye gittiğinde genç imamdan rica etmiş, o cuma ticaret üzerine va'zetmesini sağlamıştı. Cuma günü, Hoca'nın ve bakkalın müşte¬rileri rızkın onda dokuzunun ticaretten olduğunu öğren¬mişlerdi. Yalnız, Mustafa adlı birisi genç imama:
—  Rızkın onda dokuzu ticarettense, onda biri ne¬dendir? diye sormuştu.
İmam:
—  Ticaretin dışında kalan mesleklerdendir, demişti.
Mustafa:
—  Yani bir kişi buğday ekse dokuz kişi mi satacak Hocam? diye üstüne gitmiş; genç imam bocalamaya başlarken, bizim Hoca imdada yetişmişti.
— Ey müminler, onda dokuz sözün gelişidir. Bu söz, ticaretin ne kadar önemli olduğunu anlatmak için¬dir. Doktor da hastasını iyileştirirken para alır. İşte bu da ticarettir. Kalan onda bir ise, fakirlere yapılan yar¬dımlardır, diye açıklamada bulunmuş; hem imamı kur¬tarmış, hem kendi âlimliğini kanıtlamış, hem de kayınpederiyle bu hayır ortaklığını sağlam temellere oturt¬muştu. Camiden gururla ayrılmıştı o gün. Syf:58-59

Pencere Önümün Yolcusu
Sakat çocuklarını düzenli olarak gezdiren bir anne ve babanın hayatını uzaktan bakarak değerlendiren bir kişinin bakış açısı...
Baba, çocuğunu sabah akşam bir köpek gibi gezdiriyor, anne kendisinden yalnızca sevgi, şefkat bekleyen çocuğunu başka istekleri olmadığı, yemek seçmediği, üst baş istemediği, askere gitmeyeceği, evlenip kendisinden ayrılmayacağı için çok seviyordur, diye düşündüm. Syf:67
Gece, herkesin pencereleri kapalı oluyor. Evlerinin, gözlerinin perdeleri. Herkes, geceyle gündüzün aynı hızda geçtiğini sanıyor. Syf:70

Nöbette 
Askerde iki askerin bir nöbette karşılaşması ve kısa bir diyalog. 
Çocukluğundan beri bu güzelliği kim bilir kaç şarkı¬da, şiirde duymuş; ama farkına varamamıştı. O şarkı¬lar, ruhunda mutluluk, hüzün, yalnızlık gibi duygular yaratmış, ama gökyüzüne, yıldızlara, yıldız kümeleri¬ne, büyük karanlıklara ilişkin hiçbir ipucu vermemiş¬ti. Oysa şu birkaç günde, sonsuzluğun ne denli güzel, büyük, ışıklı, karanlık, boş, kalabalık olduğunu görü¬yordu. Ne şarkı vardı, ne şiir bu gerçeklikte, ne de yanında bir sevgili. Bu akıl almaz sonsuzlukla baş başaydı. Syf:74

Kızım 
Yüzünü asla görmediği, ondan olduğunu yarım yamalak sezdiği, 20 yıl sonra gaipten duyduğu baba sesi ile ayırdına vardığı kızının peşine düşen bir baba ve duyguları. 
Hangi sesin ne zaman duyulabileceğini önceden bilmek öylesine güç ki. Kendi çıkardığımız seslerin dışında tüm sesler bizim için beklenmediktir. Gündelik yaşamımızda duyduğumuz sesler hep geçmişin sesleridir. Syf:85
Ya var, ya yok. İkisi de aynı şey değil mi? Syf:93

Dörtyol 
Moda’da bir kavşağı mesken tutan bir delinin hikayesi...

Basamaklar
Yaşlı bir babaannenin kapı çalındığı zaman aşağı inerken, her bir basamakta gözlerinin önünden geçen yaşamının hikayesi... Kurgu muhteşem... 
Uyku günün her saatinde onu çağırıyor; o da direnmeden, kendisini bu eski dostun düşlerle dolu oyalayıcı sıcaklığına bırakıyordu. Syf:104
Gündüz uyuyanlara çok kızardı eskiden. Gündüz uyunan evde bereket olmayacağına inanırdı. Syf:106      
Çocukların ayak sesleri ne kadar güzeldi. Yukarıda otururken, orta kattan üst kata çıkan herkesin ayak seslerini bilirdi Babaanne. Bu seslerden yorgunlukları, sıkıntıları, sevinçleri, iyi, kötü haberleri anlardı. Syf:117

Taylan Köken

17 Aralık 2011 Cumartesi

ruh ikizini arar...

MAHİR ÖZTAŞ
RUH İKİZİNİ ARAR/ ÖYKÜ/ YKY/ 1997/ 182 sayfa

Mahir Öztaş’ın ilk okuduğum kitabı. Güzel ve etkileyici bir kitap. Birbiri ardına gelen, bağlaşık, sekiz öyküden oluşuyor kitap.

“Ne garip, duygularımı açığa vurmuyor, sonra da kendi içimde acı çekiyordum. Yanlış bir biçimde aşkın gizli olduğuna, anlaşılmaz kimi çelişkilerde gizlendiğine ve onu belirgin kimi heyecanlarda aramak gerektiğine inanıyordum.” Sf:86

“Ah şu kadınların söze olan düşkünlükleri. Aşkı sözlerde arıyorlar, kendileri için bir şiir yazılmasını istiyorlar.” Sf:102

“Ben seni ararken sen ne yapıyorsun? Birbirimizi bir evde, bir sokakta kaybettiysek, koskoca bir kentte nasıl bulabiliriz?” sf:170

“Başını cama dayar ve karanlıkta akıp giden görüntüleri izlerdi. Oturduğun yerde durmaksızın hareket ettiğini bilmek güzeldi. İnsanın karanlık bir camdaki yansıya bakarak düşler  kurması güzeldi. Oysa o karanlık camda kendi yansısından başka bir şey görmüyordu ve düşlere dalmasını gerektirecek bir geleceğe de inanmıyordu.” Sf:182


               “Tanrının esprisi yoktur.”

“Bakmaktan kaçtığınız an öldünüz demektir.”


Taylan Köken 

16 Aralık 2011 Cuma

adam...

büyük adam olmana gerek yok; sadece adam ol yeter! alfred capus

taylan köken

15 Aralık 2011 Perşembe

kült kitap...


İLHAN BERK
KÜLT KİTAP/ DENEME/ YKY/ 1998/ 411 sayfa

İlhan Berk’in şah kitabı diyebilirim. Tür olarak ‘okurken/yazarken/çizerken’ olarak belirtmiş. Yazarken böyle serbestlik içinde olmak benim de sevdiğim bir şey olduğu için severek okudum. Sırf bu kitaptan başka bir kitap çıkaracak belge ve değinme var... Sağ ol...

Öyleyse yeryüzü, bu en büyük kitap, hep yazılmalıdır. Sözcükler, sevgili sözcükler yerlerinden oynatılmalıdır, yeni bir yaşam adına. S:10

Halikarnassos’ta balıkçı kahvelerine sabahları babalarıyla gelen çocuklar, akşamları evlerine ihtiyar dönüyorlar. S:23

Ben ölümü eskittim, geliyorum. S:25

Gelin, yukarı gelin çocuklar ben öldüm. S:27

Kleopatra- Gerçekten seviyorsan, söyle ne kadar?
Antonius- Ölçülebilen sevgi zavallı bir sevgidir. Shakespeare. S:39

Sessizliğin başyapıtları mı? Taşlar, su, ipek yolları. S:63

Çağımızı kurtarmak ne öyle toplumun harcıdır, ne de sosyal organizasyonların. Bu kurtuluş ancak bireyin işidir. Kierkegaard. S:67

Kalıyorum artık ölümden konuşacağız. S:75

Ancak fakir olan iyi şiir yazar. S:86

Halkın hali kötü olunca insani olmak kolaydır. S:87

Boşluğun bir sessizliği var ki, her şeyi söyleyiveriyor. S:88

Şiir usun bir bozgunu olmalıdır. Breton. S:88

Salome şiiri bitiyor, sokağa çıkıp okumak istiyorum. Bir şiiri sokağa çıkıp kendi kendime okumadıkça, onun bitmiş ya da iyi olup olmadığını anlayamıyorum. Bir şiirin bitmediğini de böyle anlıyorum. S:90
Şairi İstanbul sokaklarında dolaşırken görürsek hala yaşıyordur, yaşıyorsa üretiyordur...

Et için hazların sonu yoktur. Epikür. S:102

Bitki için büyüme ve gelişme sınırsızdır. s:106

 Sonra üç büyüleyici sözcük: Yaşam, ölüm, zaman. S:119

Şair, imgeler arkeoloğu! S:120

Şiir bir başka dile çevrilemeyen şeydir. e.e. cummings s:123

Yazdı eliyle ölümü... s:145

Bütün coğrafyalarda karanlık bir Osmanlı. S:151

Şimdi hiç büyüyemiyorum. S:183

Beyaz şairlerdendir o! S:198

Sular bizden akıllıdır, uyumaz. Dağlarca. S:198

Ölümle akrabayım ben. Endre Ady. S:199

Ey kadınlar, kavrayın aşkı. Dante. S:200

Gökyüzünü bir sabah beni beklerken bulurum. S:200

İşit beni, diyordu gece. S:204

Tamamlanmamıştı hiçbir şey bana bakmadan önce. Rilke. S:204

Yaşam bir düş değil, ama düşe dönüşebilir. Novalis. S:204

Belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra. S:206

D harfi bak dedim, nasıl da soylu duruyor kelimenin sonunda. İsmet Özel. S:206

Kendi ölümünü gören biriyim ben. Ali Cengizkan. S:209

Dil, sözün hem ürünü, hem aracıdır. Barthes. S:209

Ormandınız, içinizde buluşurduk. H.Ergülen. s:209

Dünya kadınlara ait, yani ölüme... Philippe Sollers. S:209

Ölülerin anlatacak öyküleri yoktur. S:210

Şöhret bir arıdır.
Bir şarkısı var-
Bir iğnesi var-
Ah, bir de, bir de kanadı var. S:212

Ağaçlar gökyüzünü soru yağmuruna tutuyorlar. S.212

Orgazm, o küçük ölüm! S:213

Ölmekten ölüyorum. Azize Thérése s:213

Kediler kadınlar gibi tuvalete düşkündürler. S:214
Ölümün korkunçluğu bizi tek başına yakalamasındadır. Anday. S:214

Denizle buluşan kentler dişidir hep. Taşkın, çılgındırlar. Evet’in kentleridir. S:224

Uçurum seyreder. Nerde olsa tek süsü bu. S:253

Kışları büyüyen iki ela çocuk. S.253

...Nice yıldız
bekler dururdu sen göresin diye. S:259

Varlık=yazı s:259

Cinler fillerle yolculuğa çıkmışlar, kente doğru. S:260

Sonra gezginci bir akşamla buluştuk. S:260

Sokakta bir körün gülüşüne rastladım. S:260

Şiir hiçle yaşar, ya da ölümle arzuyla. Jacques Dupın. S:260

Ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım. H. Ergülen. S:260

Sonsuzluk çok uzun bir zaman. F. Mitterand. S:260

Her anlamın arkasında, anlamsızlık (saçma) vardır. C.Lévi Strauss. S:260

Dün bazı ölümlere eğildim. S:261

Ben belki de öldüm. S:261

Çocuklar gibi büyür ırmaklar. S:263

Ceset, o yakışıklı köstebek. S:263

Çamurdan giysili...
Gökyüzünden yaşlı... s:264

Yetişemedim sese... s:264

Her şiir kendinden öncekilerle hesaplaşır, öyle var olur. S:264

Borges=Kâbusun vak’anüvisi. S:265

Su içerken eşitiz. T. Fişekçi. S:267

Yazmak ölümle burun buruna gelmektir. S:267

İnanç, doğruyu bilmeme isteğidir. Nietzsche. S:267

Ölüm bir buluntudur. Dar alınlı, uzun bıyıklı. Akşamları sokaklarda yürür. S:268

Ev ölünen yerdir: Ölümü görür. S:268

Devlet: gelmiş geçmiş en soğuk canavar. Foucault. S:269

En iyisi konuşmak. Böyle dedim duvardaki böceğe. Sina Akyol. S:269

Dünya düşündüğüm şey değil, yaşadığım şeydir. Merleau  Ponty. S:269

Haşim’lik bir akşam iniyor. A.A.Barut. s:274

Gölgelerdir yeryüzü dediğimiz. S:274

Ses görülmez. (Bunu bilir ses.) s: 274

İnsan daha sözcüklerin gizine varmış değildir. Anday. S:274

Şair her şiirde doğar ve ölür. Anday. S:275

Düş öte yolculuktur. S:280

Oluş bir yokluğun yokoluşu ve yokoluş bir yokluğun varoluşudur. Aristoteles. S:292

Ağaçlar düş gören kişilerdir. Aristoteles. S:292

Yalnız uyunur. S:299

Ölüm ilerlemez, gerilemez. S:302

Kuşlar uçtukları yeri hep aynı sanırlar. S:302

Tanrının hiç masrafı yoktur. Leibniz. S:325

Sonsuz, ötekinin yüzüdür. Levinas. S:327

Uzanıp kalalım aşkım. Ölümün hizasındayız. E. Jabes. S:327

Felsefenin ereği nedir?
Sineğe, içinde bulunduğu şişeden çıkış yolunu göstermek. Wittgenstein. S:330

Tragedyada her şey şüphe, korku, tehdit, sürgün... ve ölüm kokar. Escyle. S:331

Karışımı eşit olmayan her şey ölmek zorunda. John Donne. S:331

Yaşam için değil, önce ölüm için hazırlanalım. Seneca. S:334

Portrenin kaynağı ölümü yenme tutkusudur. Michel Tournier. S:334

Akşamdı, kadın. Her kadın, biraz akşamdır. S:339
Felsefe yapmak, ölmesini öğrenmektir. Jasper. S:342

Bir gölge de amaçsız yerini almaz. S:342

Bir dal yalnızlığın elinde eğildi, büküldü. S.342

Burda kal. Öğlen uykusunda. Sina Akyol. S:342

Gömmeden önce biraz gezdirin beni. Cemal Süreyya. S:351

Bir sözcüğe ne denli yakın bakarsanız, o da size öylesine uzaktan bakar.
W. Benjamin. S:352

Yeni bir korse aldım. Onu görecek kimsenin olmaması ne kadar üzücü.
K. Mansfield. S:353

Koyun çobanlığı yapmamış hiçbir peygamber yoktur. S:354

Geveze güneş, anlatma bana ölümü. S:357

Yaşadım, talihin bana yürüttüğü yol bitti. Vigilius. S:357

Tanrısal yaşamak için ölmek gerekir. Peter Tesson. S:359

Fotoğraf ölümle yüzyüze gelmektir. S:360

Gri mistiktir, nesneler ise daha mistiktir. S:368

Vakit işte ölümü düşünmeli. Anday. S:368

Sadece ses kalıcıdır. Furuğ. S:368

Sürekli bir kesiklikler yaşıyorum. S:369

Durduğum yer varamadığım. S:370

Ve ölüm,
Ve bakilik sunmuştu odalara. S:370

Zaman ki aynı kılar her şeyi. S:370

Rüzgar senin ellerinde görülmeli. V. Aleixandre. S:371

Söyle, kimin için öreceksin saçlarını. S:372

Yürüyorum, önümdeki boşluğu boşluğa iterek. Özer Aykut. S:373

Her kim denizden geliyorsa hırsızdır. İtalyan atasözü. S:376

Ölüm ve Tanrı=Ortaçağ s:379

Ey amazonlar, dişi süvariler! At –kadınlar!.. s:391

Cuma adında bir kuş dama vurdu. S:391

Taşları okuyun. 
Sözünü, sessizliğin. S:392

Taylan Köken

14 Aralık 2011 Çarşamba

martı...

fırtınanın şiddeti ne olursa olsun; martı sevdiği denizden asla vazgeçmez... alfred capus

taylan köken 

13 Aralık 2011 Salı

aşkın ömrü üç yıldır...


                FREDERIC BEIGBEDER
AŞKIN ÖMRÜ ÜÇ YILDIR/ ROMAN/ DOĞAN/ 2001/ 170 sayfa

Çok güzel bir kitap. Tek kelime ile mükemmel.

“Düşünmek insanı üzer” sf:13

“İnsan esmer ve uzun boylu olabilir ve gene de ağlayabilir. Bunun için, birden, aşkın ömrünün üç yıl olduğunu keşfetmesi yeterlidir.” Sf:21

“Boşanmalarda neden kimse olmaz? Nikahımda bütün arkadaşlarım yanımdaydı. Ama boşandığım gün inanılmayacak kadar yalnızdım. İnsanın evlenirken yalnız olması ve tüm dostlarının desteğiyle boşanması gerekmez mi?” sf:39

“Boşanma zihinsel bir bekaret bozulması.”  Sf:40

“... Ya zina beni olgunlaştırdıysa?” sf:40

“Benim çevremde otuz yaşına gelmeden kimse kendisine soru sormaz ve o gün gelip çattığında, bunlara cevap vermek için artık çok geçtir.” Sf:43

“İnsan mezuniyet ya da ehliyet sınavını nasıl veriyorsa aynen öyle evleniyor, her ne pahasına olursa olsun normal, normal, NORMAL olmak için hep aynı kalıbın içine dökülmek istiyoruz. Herkesten yukarıda olamayınca, altta kalmak korkusuyla herkes gibi olmak istiyoruz. Gerçek bir aşkı mahvetmenin en iyi yolu bu.”  Sf:44

“Asla tatmin olmam: bir kız hoşuma giderse aşık olmak isterim; aşık olursam öpmek isterim; öpersem yatmak isterim; yatarsam dayalı döşeli bir evde yaşamak isterim; dayalı döşeli bir evde birlikte yaşarsam evlenmek isterim; evlenirsem hoşuma giden başka bir kıza rastlarım. Erkekler, hüsranlar arasında bocalayan tatminsiz hayvanlardır. Kadınlar oyunu akıllıca oynamak isteselerdi, hayat boyu peşlerinden koşmaları için onları yanlarına yaklaştırmazlardı.” Sf:48

“Şu anda ağrımla yapayalnızım. İnsanın, zaten ölüyken kendisini öldürmek istemesi ne kadar büyük bir zaman kaybı.” Sf:55

“1976 doğumla bir genç kıza: 76’mı? Hatırlıyorum, kuraklık yılıydı, demenize ramak kaldığında, yaşlanmışsınız demektir.” Sf:56

“Yiyecek tırnağım kalmadığında, akşam yemeği için dışarı çıkmaya karar veriyorum.” Sf:56

“Aşk muhteşem bir felaket: duvara gireceğini bilmek ve gene de gaza basmak; dudaklarında tebessüm kendi yıkımına doğru koşmak; işin bokunun çıkacağı anı merakla beklemek. Aşk programlanmamış tek hüsran, insanın yeniden yaşamak istediği tek öngörülebilir mutsuzluk.” Sf:60

“Hangisi daha kötü: sevmeden sevişmek mi, yoksa sevişmeden sevmek mi?” sf:62

“Karar vermek zorundasınız: ya biriyle birlikte yaşarsınız ya da onu arzularsınız. İnsan sahip olduğu şeyi arzulayamaz, bu doğaya aykırıdır. İşte güzel evliliklerin bir gün çıkıp geliveren herhangi bir yabancı tarafından paramparça edilmesinin nedeni.” Sf:67

“Evlilik cinayettir, çünkü gizemi öldürür.” Sf:67

“Bana aşkın bütün sorunu şu gibi geliyor: mutlu olmak için güvenliğe ihtiyaç duyulurken, aşık olmak için güvensizliğe ihtiyaç duyulur. Mutluluk güvene dayanırken, aşk kuşku ve tedirginlik gerektiriyor. Uzun lafın kısası, evlilik mutlu olmak için tasarlanmış, aşık kalmak için değil.” Sf:68

“Karınız arkadaşınız gibi olmaya başladıysa, bir arkadaşınıza karınız olmayı teklif etmenizin zamanı gelmiştir.” Sf:72

“İlk evlilikte kusursuzluk aranır, ikincisinde sahicilik.” Sf.80

“Son test yüzme havuzudur. İnsanlar kendilerini yüzme havuzlarında ele verirler: entelektüel bir şapkasının altına saklanıp okur, sporcusu hemen bir sutopu karşılaşması organize eder, narsistler bronzlaşmaya bakar, hipokondriyaklar tam korumalı güneş kremlerine bulanırlar... Eğer havuzda, bozulacağı için saçlarını ıslatmayan bir kadına rastlarsanız, hemen kaçın. Kikirdeyerek suya dalıyorsa, derhal siz de dalın.” Sf:81

“Güzelliğin sonu Çirkinlik’tir. Gençliğin kaderi Solmak’tır, Hayat ağır ağır Çürümek’ten başka bir şey değildir, her Gün Ölüyoruz. Neyse ki, hala Mozart var. Mozart kaç kişinin hayatını kurtarmıştır?”  sf:85

“Yalnızım, öyleyse düşünüyorum. Kimse yalnız kalmak istemiyor, çünkü yalnızlık insana düşünmek için çok fazla zaman bırakıyor. İnsan ne kadar düşünürse kafası o kadar fazla çalışıyor, dolayısıyla da o kadar mutsuz oluyor.”
“Tek iyi haber: mutsuzluk insanı zayıflatıyor. Kimse bu rejimden söz etmiyor; oysa en etkilisi bu. İnceltici Depresyon.” Sf:97

“Ölümden korkan insanlar meraksız insanlardır.” Sf:123

“Yazmak şikayet etmektir. Bir roman ile PTT’ye yapılan bir şikayet arasında öyle büyük bir fark yoktur.” Sf:128

“Şaşırtıcı olan, hayatımızın tiyatro olması değil, bu kadar az insanla oynanıyor olması.” Sf:142

Taylan Köken

12 Aralık 2011 Pazartesi

ucuz...

hiç kimse bir gülümsemeyi satın alacak kadar zengin değildir; ama çoğu kimse gözden yaş akıtacak kadar ucuzdur... alfred capus

taylan köken

11 Aralık 2011 Pazar

do sesi...


FERİT EDGÜ
DO SESİ/ ÖYKÜ/ YKY/ 2002/ 91 sayfa

Ferit Edgü’den kıpkısa öyküler. Tarzı ile yazımı ile felsefesi ile... 1999-2000 yıllarında yazılmışlar.

“Sonunda, ben de babamın yaşına vardım.
Şimdi, onun, niçin insanlardan çok kuşlarla ilgilendiğini anlar gibiyim.” (Adlar-sf:37)

Hangi gün babamızın yaşına varırız? Hangi gün babamızı yakalarız? Yaşlanınca mı? Yoksa babam gibi düşünmeye başlayınca mı? Ne zaman öyle düşünürüz? Düşündüğümüzü hissederiz?

“Sonumsu
Saatine bakmayı unutma, dedim.
Ama bunun ne gibi bir yararı olabilir ki, dedi son soluğunu verirken.” Sf:25

Zaman çok kez anlamsızlaşır!

“Unutmayın ki yalnız kurbanlar yalan söylemez” (Masum-sf:31)

“Susuzluk
Bir kaynağın başında durmuş,
Buralarda içecek bir şey yok mu? diye bağırıp duruyordu.
Ona kaynağı gösterdim.
Bu benim susuzluğumu gidermez, dedi.” Sf:62

“Işık
Koridorun ucundaki ışığı görüyor musun?
Tabii görüyorum.
Öyleyse niçin yazmıyorsun? Sf:73

“Kaf
Bir gece, Berlin sokaklarında dolaşırken,
Kafka’yı gördüm.
O da seni gördü mü?
Evet.
Ne dedi?
Saçma bir soru sordu: Siz de mi oraya gidiyorsunuz? Dedi.
Evet, dedim.
O ne dedi?
Öyleyse birlikte yürüyemeyiz.” Sf:76

Başkaca: Şanslı (sf:39), Bir garip sürgün (sf:40), Rastlantı (sf:64), Özellikle (sf:67) isimli öykülerde okunmalı...

Taylan Köken