29 Nisan 2014 Salı

eolya toprağı...

ILIAS VENEZİS
EOLYA TOPRAĞI / ROMAN / BELGE / 2013 / 335 sayfa

Ayvalık doğumlu İlias Venezis’in dünya çapında tanınmasına sağlayan kitap Eolya Toprağı’dır. Mübadele dönemine kadar geçen çocukluğunu anlattığı kitaptır. Ayvalık Aiolis Bölgesinde kalan bir kasabamızdır. Hem uzun yıllar Rum azınlığın anavatanı olan Ayvalık, Kurtuluş Savaşında da Yunanistan’ın Batı Anadolu’da örgütlendiği bir kasabadır. Bu yüzden “İlk Kurşun” bu topraklarda sıkılmıştır… Rumlar için bu bölge Eolya’dır. Venezis içinde vatan toprağıdır.
Kimidenia, Madra Dağıdır. Dikili, Gökçeağıl Köyü’nün doğusu, dağın eteklerindeki yayla Kemente Yaylasıdır. Kemente, Kimidenia’nın Türkçeleşmiş hali olmalı. Venezis romanındaki hemen hemen tüm bölümlerinde Kimidenia’dan bahsetmektedir. Onun için Ayvalık değil Kimidenia değerlidir. Onun için, toprak kıymetlidir ve bu toprakları toprak yapan çiftlik yaşamı değerlidir… Kitap boyunca efsanevi boyutta bu yaşamı işlemiştir.
Eolya Toprağı çok geç basılmış bir eserdir. 1943 yılında basılan ve ilk iki haftada tüm baskısı tükenen bir kitaptır. Sonra bir çok ulusal ve uluslar arası baskısı yapılmıştır. Türkçeye Yunanca aslından Burcu Yamansavaşçılar çevirmiştir.
Kitabın başında 48. baskı için yazılan önsözdeki şu tanım önemlidir: Eolya Toprağı’nın tipik bir roman olarak nitelendirilmesi zor ve asılsızdır. Muhtemelen masalla ilişiği olan ve ruznameyle flört eden efsane ve öykülere ait ayrıntılı bir duvar resminden söz ediyoruz. ***
Eolya Toprağı, 1914 yazında savaşın başlayışın kadar, 20.yy’ın başında Kimidenia Dağlarının altında, Anadolu’da bir çiftlikte geçen hayatı anlatıyor. ***
Venezis cansız varlıklara insan özellikleri vererek onları betimlemekten hiç çekinmiyor: Yükseklerde, yörenin keskin Tanrısallığında, Kimidenia’da büyük bir ağaç susadı. İçecek su arayarak uzatıyor, usulca sağa sola sallıyor köklerini. Solucanlar uykularından uyanıyor. “Neler oluyor?” diyor bir tanesi. “Bir şey yok” diyor öteki, “Ağaç susadı.” Öteki yana dönüyorlar uyumak için, toprağın uyandığı sırada. “Ne oluyor burada?” diye soruyor o da. Fakat köklerin umutsuz mücadelelerini görür görmez anlıyor ve şefkatle gülümsüyor. “Sana su getireceğim” diyor ağaca. Toprak kımıldanıp, zor zamanlar için saklanan gizli sığınaktan su getiriyor ve ağaç içiyor. Aynı sırada toprağın yüzeyinde büyük bir taş yerin çalkantısından sallanıp, sakinliğini yitirdi ve yuvarlandı biraz.
Venezis kitap boyunca bu masalsı, ama süssüz naif anlatımı sürdürecektir…
Kitap Kimidenia’daki yaşamı, çiftliği, yazarın ailesini anlatması ile başlamaktadır. Barba İosif ağaçların dilinden anlayan adeta “Ağaçlara Fısıldayan” yaşlı, bilge bir adamdır.
Hikayeler devam eder: Develeri dağlarda mal taşıyan bir Yörüğün hikayesi ile bölgede yaşayan diğer yerli unsurlar ve onların yaşamları aktarılır. Semerci Stefanos nispeten daha bilinçlidir. Ama Ege’de yaşam doğayla ilintilidir veya yazar böyle yorumlamaktadır adeta: Fakat böyle kesin çizgilerle yazılmıyor işte insanların yazgısı. Stefanos olsa bile adları, her zaman her zaman böyle yazılmıyor. Ege’de boralar, meltemler, bütün yeller eser. Düzensiz, özensiz eser. Denizin sakin olduğu bir anda dalgalar yükselir. Dalgaların olduğu bir anda sakinleşir deniz. Rüzgarlar oynar, bulutlar oynar, Tanrı oynar insanlarla.
Kimidenia’ya Hayaletler Geldi ve Sarı Yıldızları Olan Avcı ile buradaki yaşamın bir masal gibi anlatımı devam eder.
Kitabın ikinci bölümü “Şafağın Armonisi” bölümüyle devam eder ve komşu çiftliğe yabancı bir gelin gelecektir. Gelin Doris yaşamıyla, yaklaşımlarıyla ve olaylara bakış açısıyla farklıdır. Onun kişiliğinde buradaki yaşam sorgulanacaktır. Doris kah buradaki doğal akışın içine girecek, kah bu yaşamı sorgulayacaktır.
Kitabın üçüncü ve son bölümü olan “İnsanlar”da ortalık karışacak ve Rumların Anadolu’dan gidişinin nasıl gerçekleştiğini göreceğiz. tabi kısım rahatlıkla sorgulanabilir… Çünkü anlatılanlar resmi tarih ile kesinlikle uyuşmamaktadır. Sanki Rumlar çiftliklerinde, Ayvalık’ta rahat olarak yaşarken, bir anda Türklerin gelip onları silah zoruyla sürmüş olduğu gibi anlatılmaktadır… Ben bu bölüme fazla yorum yapmayacağım. Tabi ki Kimidenia’nın uzak eteklerinde, ülkelerin kendi ulusal çıkarlarından uzak ve habersiz yaşayan çiftlikler ve köylüler vardır. Bu olaylardan belki de en çok zarar gören, bu siyasetten uzak halktır…
Rum Ayvalık’ı anarken bu sosyal yapının, bu zengin kentin nasıl oluştuğu hep konuşulmuştur. Bu zenginliğin temel yapısı Kaçakçılıktır… Rumlar zeytin ve ürünlerini Avrupa’ya pazarlarken, aynı zamanda bu resmi ürünlerin haricinde kaçakçılık yaparak da geçinecektir. Andonis Pagidas, Venezis’in Kaçakçı ama Kahraman karakterlerinden biridir romanda. “1914” bölümü şöyle başlar: Kimidenia bu yıl yoruldu. Çok yoruldu. Sabırsızlıkla gecenin gelmesini bekliyor. Önce kayınlar sonra da meşeler görüyor geceyi. Geceye diyorlar ki: “Gel artık. Anamız Kimidenia yoruldu. Gel de dinlendir onu.” “Ne yapayım?” diyor gece. “Daha yaz. Günler çok uzun. Güneş geç batıyor.” O zaman kayınlar bulutlardan rica ediyor. Şöyle diyorlar: “Güneş geç batıyor. Arkadaşlarımızdan biri gidip sarsın onu. Anamız Kimidenia’ya yardım edin, erken dinlensin.”
Harmoni bozulmuştur. Rumlar artık Anadolu topraklarından gitmek zorundadır ve öyle de olur. Gemilere binip giderler(!)… Bu göç şöyle başlamıştır:
- Toprak!
Evet, memleketlerinden biraz toprak. Gittikleri yabancı ülkede bir fesleğen ekmek için, diyor. Hatırlamak için.
İhtiyarın elleri yavaşça açıyor toprağı sakladığı mendili. Eşiyorlar için, ninemin elleri de okşar gibi eşiyor toprağı. Gözleri yaşlı, öylece duruyorlar.
- Bir şey değil, diyorum. Biraz toprak.

Toprak, Eolya toprağı, memleketimin toprağı.          
              
Taylan Köken

27 Nisan 2014 Pazar

uçurtmalar...

ILIAS VENEZİS
UÇURTMALAR / ÖYKÜ / BELGE / 2009 / 160 sayfa

İlias Venezis Ayvalıkta doğmuş hemşerimiz. O artık Yunan topraklarında ebedi uykusunda. Tıpkı Dido Sotiriyu gibi Anadolu’dan savaş zamanında Yunan topraklarına geçmiş ve orada yazarlık serüvenine atılmış. İlias Venezis 1904 doğumludur. Yayınladığı kitaplarla kısa sürede dünyaca tanınmasına rağmen Türkiye’de kitabının yayınlanmamasının sebebi 1931 yılında yayınladığı ilk kitabı “31328 Numara”dır. Kurtuluş Savaşında ele geçen Venezis Türk kuvvetlerine esir düşer ve 1,5 yıl tutuklu kalır. Bu tutukluluğundaki numarasıdır 31328…
Venezis’in sade, naif dili gerçekten insanı etkiliyor. Bu topraklardan karşıya götürdüğü efsaneler, anlatılar, yaşanmışlıklar Venezis’in yol göstericisidir…
Uçurtmalar Kitabı iki kitaptan oluşmaktadır. 1946 yılında ilk basımı yapılan Savaş Saati iki ana bölüme ayrılır. Savaşa Dair bölümünde Yunan Adalarında İkinci Dünya Savaşında yaşanan sıkıntılar aktarılır. İkinci bölüm Anna’nın Kitabı’nda ise yine efsane ile masallar kol kola girmektedir.
Takımadalar Kitabı 1969 yılında basılmıştır. Hikayeler birinci bölümün adı ve iki uzun öykü vardır bu bölümde. Tiyatro Sahnesi –Alevlerin Üzerinde bölümünde ise Ege Hikayeleri kitabında yer alan bir öykünün tiyatrolaşmış halidir.
      
Taylan Köken 

26 Nisan 2014 Cumartesi

ege hikayeleri...

ILIAS VENEZİS
EGE HİKAYELERİ / ÖYKÜ / BELGE / 2008 / 136 sayfa

İlias Venezis Ayvalıkta doğmuş hemşerimiz. O artık Yunan topraklarında ebedi uykusunda. Tıpkı Dido Sotiriyu gibi Anadolu’dan savaş zamanında Yunan topraklarına geçmiş ve orada yazarlık serüvenine atılmış. İlias Venezis 1904 doğumludur. Yayınladığı kitaplarla kısa sürede dünyaca tanınmasına rağmen Türkiye’de kitabının geç yayınlanmasının sebebi 1931 yılında yayınladığı ilk kitabı “31328 Numara”dır. Kurtuluş Savaşında ele geçen Venezis Türk kuvvetlerine esir düşer ve 1,5 yıl tutuklu kalır. Bu tutuklulukta üzerine vurulan numaradır 31328…
Venezis bence Yunanistan’ın Sait Faik’idir. Bize yakın olmasının sebebiyse iki toplumun ortak yönleri ve Anadolu’dan oralara taşımış olduğu yaşanmışlıklar. Efsanevi bir dili var. Bazı betimlemelerde Yaşar Kemalvari bir anlatıma kaçmakta, ama bunu Yaşar Kemal kadar uzatmadan, sade, naif ve vurucu olarak bitirmektedir. Kitaplarında özellikle bu şiirsel kısımlar çok etkileyici.
Ege Hikayeleri kitabı Ege adıyla 1941 yılında ilk baskısını yapmıştır. Bu öykü kitabı iki bölüme ayrılır: Dünya Temaları adlı birinci bölümde, Midilli Adasındaki yaşamdan söz eder. Buradaki Türkler, ailesi ve adalıların sade yaşamları hikayelerin ana temasıdır. Rüya Temaları bölümünde masalımsı öyküler yer almaktadır.
    
Kitaptan kısa notları buraya aktaralım:
Midilli Adası’ndaki Yera Körfezi büyük bir göle benzer, onu denize bağlayan küçük boğaz, etrafını kuşatan dağların arasında kaybolmuş gibidir. Dağların çoğu zeytin ağaçları ile kaplıdır, huzur veren bir görünüşü vardır, bu yaşlı ağaçların; akşam olunca gölgeleri denize kadar uzanır. Bu manzarayı bozan hiçbir keskin hat ya da çarpıcı renk yoktur çevrede. Körfezin derinliklerinde Ege’nin eski deniz tanrıları dinlenir. Uzun yıllar uyuduktan sonra, aysız bir gecede yeryüzüne çıkarlar. Kıyıda, kendileri kadar eski ağaçların altına toplanır, Yunan ormanlarında yeni bir şey olup olmadığını öğrenmek ister. Pan’la, satirleri sorarlar onlara. O zaman ağaçların yaprakları hafifçe hışırdar, “Hayır, yeni bir şey yok” diye yanıtlarlar bu soruyu. “Acaba hayattalar mı?” diye tekrar sorar deniz tanrıları kaygıyla. “Elbette hayattalar, onlar ölmez ki”, der zeytinler kararlılıkla. Sf:41
*
Bir vahşi kuşun gökyüzünde çizdiği bu mavi çember acaba ne kadar çok şeyi geçmişe bağlıyor? Annem, Anadolu’nun bir köşesinde geçirdiği kendi çocukluğunu hatırlıyor olmalı, yüzyıllık ağaçları, yörenin yüksek dağlarını, Kimintenia’yı. Sf:68
      
Taylan Köken

22 Nisan 2014 Salı

ayvalık'tan cunda'dan...

AHMET YORULMAZ
AYVALIK’TAN CUNDA’DAN / ANI-ANLATI / REMZİ / 2012 / 120 sayfa

Ahmet Yorulmaz’ın okumuş olduğum dördünce kitabıdır. Ben tür olarak böyle parça parça, biraz oradan biraz buradan deneme tadında yazılanlara bayılıyorum. Çünkü yazar kendini belli bir kalıba sokmadan yazıyor. Eskilerden, anılardan, izleklerde kalmış yaşamlardan damlalar ilgi çekici oluyor.
Ahmet Yorulmaz 9. sayfada Hıfzı Topuz’un bir kitabındaki girişinden aktarmış olduğu söz dikkat çekicidir: “Afrika’da bir ihtiyarın ölümünün bir kütüphanenin yok olmasıdır.” Ahmet Yorulmaz Ayvalık için bir çınardır. Onun belgelerinden, arşivinden ve belleğinden süzülen anılar ve bu anılar ışığında yapmış olduğu analizler çok değerlidir.
Bu kitapta o kadar çok yerin altını çizdim ki… Hepsi başka yazıların, başka araştırmaların başlangıcı olacak nitelikte. Fakat yazar iznim olmadan bu kitabın hiçbir bölümü çoğaltılmasın dediğinden buraya bir şey aktarmayacağım. Ayvalık için önemlidir bu kitap. Alınıp okunmalıdır.
Son söz olarak, yazarın aktardığı Sedat Aybar’ın tümcesini buraya aktaralım: 
Türk Rönesanss’ının merkezi Ayvalık’tır. Ayvalık biterse Türk Devrimi de biter. Türkiye’de her şey bitse, Ayvalık Türkiye’yi yeniden kurar. İlk kurşunu gene atar. Sf:79
    
Taylan Köken

21 Nisan 2014 Pazartesi

postacı...

postacı; ne taşır çantasında
hüzün olsun asla istemeyiz…

taylan köken

20 Nisan 2014 Pazar

mesaj...

güvercin; düşünmüş müdür
taşıdığı mesajı okumayı

taylan köken

19 Nisan 2014 Cumartesi

18 Nisan 2014 Cuma

17 Nisan 2014 Perşembe

16 Nisan 2014 Çarşamba

14 Nisan 2014 Pazartesi

12 Nisan 2014 Cumartesi

11 Nisan 2014 Cuma

10 Nisan 2014 Perşembe

7 Nisan 2014 Pazartesi

5 Nisan 2014 Cumartesi

3 Nisan 2014 Perşembe

2 Nisan 2014 Çarşamba

1 Nisan 2014 Salı

masa da masaymış ha...


MASA DA MASAYMIŞ HA…

Adam kin nefret içinde
Masaya aldığı oyları koydu
Kasaya avroları koydu
Gemicikleri, tankerleri koydu
Amerikadan gelen desteği koydu
Hüloooğ sesini, montaj sesini
Saf vatandaşın alın terini koydu
Adam masaya
Aklından geçirdiklerini koydu
Ne yapmak istiyordu bu millete
İşte ne varsa koydu
Kimi pala taşıyordu, kimi gezi-yordu
Adam masaya ayırarak koydu
Ergenekon, balyoz, şike dedi
Adam koydu masaya ananası
Millet yanındaydı, hocalar yanında
Uzandı masaya geleceğimizi koydu
Bir şerbet içmek istiyordu kaç gündür
Masaya kanların dökülüşünü koydu
Uyuyanları koydu, uyanıkları susturup koydu
Silivri’nin çaresizliğini koydu

Ülke de ülkeymiş ha
Bana mısın demedi bu kadar acıya
Bir iki hareketlendi durdu
Adam ha bire koyuyordu

Taylan Köken