29 Şubat 2012 Çarşamba

yüz'de yüz...


mustafa horasan - savaş çekiç - cenk koyuncu
yüz'de yüz / şiir / sel / 1996 / 71 sayfa

mustafa horasan desenci, savaş çekiç tipografici, cenk koyuncu şair. bu yaratıcılardan 10’ar adet çalışma alınıyor ve birbirinden habersiz bu üç sanatçının ürettikleri bir kolaj çalışması ile sel yayınlarında şiirsel dizisi ile bizlerle buluşuyor.

kitaptan devamla:

aslolan yüzümdür, ayna aynı hikaye! sf:21
*
yüzüme ayna olan gözbebeğim, gözbebeğimdeki yüz? sf:39

taylan köken

28 Şubat 2012 Salı

esir şehrin insanları...

KEMAL TAHİR
ESİR ŞEHRİN İNSANLARI / ROMAN / İTHAKİ / 2005 / 463 sayfa

Türk yazınının önemli yaratıcılarından biridir Kemal Tahir. Halk dilinde yazmış olduğu romanlarıyla, toplumsal bakış açısıyla, derine hep daha derine inen bakışıyla, gerçekçi toplumsal edebiyatın köşe taşlarındandır.
Esir Şehrin Üçlemesi’nin ilk kitabı olan Esir Şehrin İnsanları hem bir edebiyat şaheseridir, hem bir dönem romanı harikasıdır, hem de tarihsel romanlar içinde bir başyapıttır diyebiliriz.
İlk olarak 1956 yılında yayınlanan kitabı İthaki Yayınları Kemal Tahir’in bütün yapıtları serisinin ilk kitabı olarak tekrar basımını gerçekleştirmiştir.   

Kitaptan devam edelim:

Kadının korkmazından korkarız biz Fransızlar aziz beyim! Bu yüzden, bizim kadınlarımız korkmadıkları yerde bile korkmuş görünürler! Sf: 14
*
Ölüm didinmelerin sükuna inkılabıdır. Sf:36
*
Bizans uyuttu sizi. Çürümüş Bizans, Türklerin canlı ruhunu bozdu, yumuşattı, nasıl derler, pelteleştirdi. Sf: 46 
*
Aslına bakarsanız bu savaşta yenilen Türk milleti değil, Türk devletidir.  Sf:47
*
İngiliz Dostları Derneği mi?
Türkler kurdu. Başında büyük din adamlarımızdan biri var: Sait Molla… Din bilginlerinizin büyüklerinden. Sf: 49
*
İnsan, bir kere tek başına kalmaya görsün! Nerde olsa tek başınadır. Meydan savaşında bile… Sf:69
*
Araplar mezhep kurucusudurlar. Biz Türkler, tarikat kurucusuyuz. Arap mezhepleri sufiliğe, Türk tarikatları tasavvufa dayanır. Tasavvufa göre dünyada her şeyden önce güzellik vardı. İbadet bu güzelliğe tutkunluktur. Bu sebeple Türk’ün bağlanacağı inanç, Allah korkusundan değil, Allah sevgisinden gelir. Sf:81
*
İstanbul’u dolduran büyük camilerin yanına neden böyle sürü sürü cemaatsiz mescit yapılmış? Devrin, bir fermanla baş kesip aynı fermanla bütün bir serveti yağma etmek düzenine çare bulmak için… Her vakıf, din perdesi altında garanti edilmiş bir servetten, güvene alınmış bir mirastan başka bir şey değil… Sf: 115
*
Mahpusun parası pul, karısı dul… Sf:122
*
Yenilmekle, sefilleşmek, her zaman mı bir arada bulunur? Sf: 125
*
Harb etmek eskiden erkekçe bir işmiş. Şimdi insanca bir iş. Sf:140 Bugün ise bir iş! Ülkelerin kalkınmalarını, hesaplarını kitaplarını savaş, sömürü üzerinden yaptığı bir çağdayız…
*
Bir fikir kadınlar tarafından kolayca kabul edilirse o fikir er-geç, yüzde yüz yener. Sf:172
*
Gavurlar, parayı yanlışsız işten kazanırlar. Sf:176
*
Bizim erkeklerimizin, kadınlara karşı, kibirli bir merhameti var. Sf:196
*
Hangi memlekette, erkekler, kadın yardımını küçük görmüşlerse, o memleket mahvolmuştur. Sf:
*
Bizim millet ıstıraba katlanmasını iyi beceriyor da ona karşı gelmesini beceremiyor. Sf:215
*
Her milletin kendine göre davranışı olur. Bizim millet, her zaman kuvvete tapmıştır. Eşkiyadan başka muhalif görmemiş bir memlekette, Avrupa metotlarıyla çalışılır mı? Sf:254
*
Bu dünyada alınıp satılan malların en eskimezi: kadın eti! Bir de YALAN! Sf:279
*
Mahpusluğun anasını, yemekle uyumak ağlatır. Sf:329
*
Sağ gözün karıştığı bir işe, sol gözü karıştırmamak, ancak, ona bir kara bez bağlamakla olur! Acaba, çarşaf, yıllardan beri, Türk kadınlarının olduğu kadar Türk erkeklerinin de gözlerini mi bağladı? Sf:394
*
Çocuk kadının yularıdır. Sf:400
*
Ulan kağıttan ne olurmuş ki? Esrar değil, afyon değil, sustalı çakı değil… Sf:411
*
Kürdü kovalaya kovalaya dövmeli. Sf: 429

taylan köken

27 Şubat 2012 Pazartesi

30 sıcak gün...

mehmet ali birand
30 sıcak gün / araştırma / milliyet / 1984 / 496 sayfa

Kıbrıs Barış Harekatı nasıl yapıldı, neler yaşadık diye kendi kendinize sorarsanız bu kitap tam biçilmiş kaftan. Çünkü her zaman gazeteci gözü daha objektif bakar olaylara. Haberci haber iletir. Muhakkak hayat görüşü olacaktır, siyasi görüşü olacaktır ve buna göre olayları yorumlayacaktır. Birand böyle bir haberci değildir. Belgeleri ile her şeyi günü gününe tüm çıplaklığı ve sıcaklığı ile bize sunan bir kitap yazmıştır. Bu kitap bence okunması gereken önemli bir kitaptır.
Kitaptan ben sadece hatırladığım bir bölümü aklımda kaldığı kadarıyla aktaracağım.
Ayşe Tatile Çıktı sözü ile başlamıştı Kıbrıs Harekatı. Türkiye Garantör ülke olarak buradaki vatandaşlarının akıbetini sağlama almak amacıyla yıllardır süren çözümsüzlüğe engel olmak amacıyla adaya çıkmıştı. Her şey Yunanistan destekli cunta lideri Sampson’un Rum Yönetimini devirmesi ile ateşlenmişti. Bülent Ecevit başbakan, Necmettin Erbakan başbakan yardımcısıydı. Bu koalisyon harekat başladıktan sonra sık sık toplantı yapıyor ve dünyada büyük tepki çeken harekatın zorunluluğunu, haklılığını kanıtlamak için demeçler veriyordu… Ecevit bu bir barış harekatıdır ve Kıbrıs Türkünün meşru haklarını korumak için yapılıyordur derken, aynı toplantıdan çıkan, Erbakan Kıbrıs (böyle bir şey dememesi konusunda anlaşılmasına rağmen) bizim olacaktır diyerek sürekli tribüne oynamaya devam etmektedir. Bu Türkiye’yi sürekli zor duruma bırakmış ve harekatın haklılığına gölge düşürmüştür…
Bu sıcak günlerden Ecevit’in (Karaoğlan) gözünde bir tik kalmıştır… Bu tik ona belki de hep bu harekatı ve o 30 Sıcak Günü hatırlatmıştır.

taylan köken

26 Şubat 2012 Pazar

dostum mozart...


nadir nadi
dostum mozart / anlatı / çağdaş / 1994 / 223 sayfa

Cumhuriyet Gazetesinin kurcusu Yunus Nadi oğlu Nadir Nadi’ye ısrarla keman dersleri aldırır. Onu müziğe, sanata saygı duyan, sanatçıyı kollayan birey olarak yetiştirmeye çalışır. Belki iyi keman çalamaz (kendi savı, çevresi öyle demiyor) ama, batının müzik dehalarından (bence de birinci sıra olanı) Mozart’ı tanımasını, hatta ona hayran olmasını sağlar. Dostum Mozart bu hayranlığın kitabıdır. Yine konusunda ilk, hala tek kitap olarak söz edebiliriz. Bir hayranlık nasıl sıcak bir kitaba dönüşür, bunu görecekseniz…

Kitaptan devam edelim:

“Gerçek değerleri anlayan yalnız mutlu azınlıklardır.” Ataç Sf:107
*
“Karamsar duyguları elimin tersi ile itiyor, ancak öyle çalışabiliyorum.” Mozart Sf:185
*
“O Tanrı’nın yarattığı bir mucizedir. Biz ona hayran oluyoruz ama onu açıklayamıyoruz. Goethe Sf:221

Milos Forman’ın Amadeus filminde de sık sık onun Tanrı’nın gönderdiği bir yetenek, bir mucize, hata onun müziğinin Tanrı’nın müziği olduğunu söyleyen replikler vardır. Genç yaşında dünyadan ayrılan Mozart gerçek bir dehadır… Onun müziğini sevmeyen çok az insan tanıdım, yeter ki bilsinler dinlesinler…

taylan köken

24 Şubat 2012 Cuma

kırk kısa şiir...

nedim gürsel
kırk kısa şiir / şiir/ sel/ 1996 / 41 sayfa

nedim gürsel romanları ile beni etkileyen yazarlardan biridir. uzun bir ayrılık için kırk kısa şiir kitabında, şiirler minimaliz edilmiş. hepsi bir bütünün parçası. bir gece ansızın gelen kadına yazılan bu şiirler sadeliği ile etkileyici.
kitap önce aşk vardı, sonra ayrılık bölümlerinden oluşuyor.

kitaptan devamla:

28
Orağıyla
Günlerimizi biçiyor
Ölüm Sf:41
*
36
Zindanlar kuleler surlar
Sana mahkumiyetimin
Kentindeyim Sf:55

taylan köken

23 Şubat 2012 Perşembe

soldan dördüncü aralık...

nuri demirci
soldan dördüncü aralık/ şiir/ yky/ 2003 / 78 sayfa 

taze hüzün;
ana başlığı altında birinci aralık şiirinde çocukluğun(un) simgesi olan bisikleti şiirinin ana imgelerinden biri olan denize sürerek başlar kitaba. devam eden (bu) şiirinde denize bir taş atılacaktır ve bunu sadece anlayan (balıkçı) bilecektir… şair kumsal ile denizi öteleyerek, kimsenin bilmediği bir kumsalda bir delta gibi seriliyor…
ten dansı;
ikinci başlık. ikinci aralık ile devam ediyor kurgu bölümü… gençlik dönemi denilebilir.
gövdem ve gölgem: / bütün yolculuk bu kadar / ve buraya kadar bütün yollar Sf.21
anı / baba şiiri etkileyici: bazen… / uzaktan fötr şapkalı adamlar geçerken / bazen… / cigaramı avcumda içerken / bazen… / aynadayken ben Sf.23
eski çarşı;
üçüncü başlık. geride bırakılmış veya bırakılmak zorunda kalınmış bir gençlik var artık…
anlama eğildim / mânaya dokundum / yorumla yoruldum /…/ büyük yalnızlığın / ışığını yaktım Sf.31
soldan dördüncü aralık;
dördüncü ve son başlık. Şimdinin durumunu anlatan şiirlerden oluşuyor. Şair yolculuklarına bu bölümde de devam ediyor.
bitiyor uçmanın yanılgısı / düşüyorum ışığın karanlığına Sf.38
bir kadın; beyaz ve ince / biliyor çabucak eskidiğini fotoğrafların / kahkahası hazırda / merdivende yakıyor sigarasını Sf.44
aşk benimdin / nasılsa; / unuttum / seni sakladığım yeri / bir zaman sonra / bir zaman sonra / sordum seni / yüzüme bakan yalnızlığıma Sf.56
dördüncü aralık tek yönlü / ve / çıkmaz Sf.77 

taylan köken

22 Şubat 2012 Çarşamba

madam floridis dönmeyebilir...

mario levi
madam floridis dönmeyebilir / öykü / afa / 1990 / 152 sayfa

Mario Levi’nin üçüncü kitabıdır Madam Floridis Dönmeyebilir. Bir Şehre Gidememek kitabıyla 1990 yılı Haldun Taner Öykü Ödülünü alan Mario Levi, bu kitabıyla ünlenmiştir. Bu kitabının yayınlanmasından sonra kısa zamanda Madam Floridis Dönmeyebilir kitabı yayınlanmıştır. İlk kitabı kadar patırtı koparamasa da bu kitapta onun yazarlığının köşe taşlarından biri olarak yerini almıştır. Bence bu kitabı da aynı zamanda yazılmıştı. Fakat bir şehre gidememek kitabının almış olduğu ünle üzerinde fazla düşünülmeden, düzeltmeler yapılmadan yayınlanması doğru değildi.
Kitaba gelirsek; bu kitapta da kurgu öne çıkmaktadır.

taylan köken

21 Şubat 2012 Salı

sezar'ın hakkı akut'a...

dün akşam star haberi izliyorum... doğuda hastaneye yetiştirilmeye çalışılan acil hastaların kar yüzünden ne zorluklarla şehre götürüldüğünün haberini izliyordum... akut'un adını anmadan, "görevliler yoğun uğraş veriyor" diye haberi sundular... haberdeki kişiler akut elemanlarıydı. devletin hangi kuruluşu mücadele veriyor, zor koşullarda? ya da ne kadar mücadele ediyorlar? akut öyle değildir! zor koşulda, durum ne olursa olsun yardıma koşarlar! akut'un bingöl şubesi kar motorları ile hastaları yıllardır şehre indirip, onları zor koşullarda sağlıklarına kavuşmaları için mücadele ediyorlar. ama devlet o motorların benzin parasını bile karşılamıyor... ekipler hem kendi canları pahasına hayat kurtarıyor, hem de yeri geldiğinde üç kuruş maaşlarından ayırdıkları para ile benzin alıyorlar. devlet kendi üzerine düşeni yapmadığı gibi, bu gerçek hayırseverlerin ihtiyaçlarına yardım etmiyorlar... star haberi sunarken sanki akut'un reklamını yapmak istemez gibi "yetkililer" diyor. oysa onlar "yetkisizler"... bu memlekette yetkililerin yetişemediği (?) her yerde onlar var... onların yürekleri sağ olsun... akut'un adını anmaktan kaçınan "yüreksizler"in de canı sağ olsun...
www.akut.org.tr 
www.akutbingol.com 

taylan köken           

20 Şubat 2012 Pazartesi

bir şehre gidememek...


mario levi
bir şehre gidememek / öykü / afa / 1990 / 120 sayfa

1990 yılı Haldun Taner Öykü Ödülünü alan kitap Mario Levi’nin ikinci kitabıdır. İlginç yazım dilini aldığı eğitimi, Musevi kökenli bir vatandaşımız olması, onun yazarlığını etkileyen, yön veren özelliklerdendir.
Mario Levi’nin kitabı çıktığı yıllarda hemen ünlenmiş, kısa zamanda Madam Floridis Dönmeyebilir kitabı yayınlanmıştı. İlk kitabı kadar patırtı koparamasa da bu kitapta onun yazarlığının köşe taşlarından biri olarak yerini almıştır. Bence bu kitabı da aynı zamanda yazılmıştı. Fakat bir şehre gidememek kitabının almış olduğu ünle üzerinde fazla düşünülmeden, düzeltmeler yapılmadan yayınlanması doğru değildi.
Kitaba gelirsek kurgusu ile öne geçen bir kitaptır.
Kitabın özeti yazarın başa koyduğu Kavafis’in Şehir şiiri ile özetlenebilir. Sadece bu şiiri aktarıyorum:

ŞEHİR

“Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim.” dedin,
“bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.”
Yeni bir ülke bulamazsın, başka deniz bulamazsın. 
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de. Sf:7 

Taylan Köken

19 Şubat 2012 Pazar

bir dağ yolunda...

tony curtis
bir dağ yolunda / şiir/ metis / 1999 / 40 sayfa

1955 yılında dublin’de doğan şairin ingiltere ve irlanda’da edebiyat öğrenimi gördü. bir çok ödül alan şair, edebiyat öğretmeni olarak görevine devam etmektedir.

kitaptan:

“Değilim,” diyorum, “bir şairin kötü yarısıyım ben.” Sf:15
*
İçimde bir kış var,
öyle soğuk bir yer, öyle kar altında,
pek az uğrarım oraya. Ama bazen sf:25
*
“Islık çalıyorum kendi kendime,
bilmiyormuş gibi yapamayayım diye.” Bob Dylan sf:29

taylan köken

18 Şubat 2012 Cumartesi

ay için küçük şeyler...

turgay kantürk - şenol yorozlu
ay için küçük şeyler / şiir/ sel/ 1996 / 95 sayfa

şair turgay kantürk’e şiirleri yazdırıyorlar, ressam şenol yorozlu’ya resimleri çizdiriyorlar. birbirinden habersiz bu iki sanatçının ürettikleri bir kolaj çalışması ile sel yayınlarında şiirsel dizisi ile bizlerle buluşuyor.

kitaptan devamla:

Bana sunduğun çiçekler
kitapla benim aramda duruyor
yazsam;
her yan menekşe. Sf:46
*
Eğilip alıyorum
düşen yaprağını takvimin
bir baykuş ötüyor uzakta,
kitapta. Sf:93

taylan köken

17 Şubat 2012 Cuma

denizkızı hastanade...


nuala ni dhomhnaill
denizkızı hastanede / şiir/ metis/ 1999 / 40 sayfa

1952 yılında doğan dhomhnaill’in beş şiir kitabı bulunmaktadır. türkiye, hollanda ve almanya’da öğretmenlik yapan şair dublin’de yaşamaktadır.

kitaptan devamla:

Ey benim akça kızım işte sana ana sözü:
Bir elini güneşe vereceğim, öbürüne ay
Öğütülmeyesin diye feleğin değirmeninde
Gövdemi gereceğim taşların arasına. Sf:8

taylan köken

15 Şubat 2012 Çarşamba

küçük şeyler-2


üstün dökmen
küçük şeyler -2 / anlatı / remzi / 2009 / 159 sayfa

prof. dr. üstün dökmen’in televizyon programı olarak da izlediğimiz iletişim yazılarının toplandığı küçük şeyler dizisinin ikinci kitabıdır. bu kitabındaki konu başlıkları suflörlü yaşamlar, tulumbacı sendromu ve psikolojik düğümler’dir.

kitaptan devam edelim:

Günümüz Türkiye’sinde güçlü kadın motifi, bütün o Pamuk Prenses, Uyuyan Güzel masallarına rağmen varlığını sürdürmektedir. Türkiye, dünyada kadın profesör sayısı en yüksek olan ülkedir ve dünyadaki toplam üç kadın yüksek hakimi Türkiye’dedir. Sf:46
*
Spastikler kime benzer? Hemen cevap vereyim bize benzer. Toplum bu kişilerin “tuhaf” olduklarını (toplum kendisinin normal olduğundan emindir) düşünür. Sf:50
*
“İnsan aklı buna ermez” diyebilir. Ancak öyle görünüyor ki birilerinin aklı eriyor. O halde, “İnsan aklı ermez” yerine “Benim aklım ermiyor” ifadesi daha gerçekçidir. Sf:68
*
Bir yerlere gitmek için yola çıktıysanız, nereye gittiğinizi gerçekten biliyor musunuz? Sf:113
*
Üşeniyorum, o halde yarın. Sf:121

taylan köken

14 Şubat 2012 Salı

küçük şeyler...

üstün dökmen
küçük şeyler / anlatı/ sistem y./ 2004 / 177 sayfa

prof. dr. üstün dökmen’in televizyon programı olarak da izlediğimiz iletişim yazılarının toplandığı küçük şeyler dizisinin birinci kitabıdır. bu kitabında küçük şeylerin öneminden, değerlerimizden, çelişki ve ikilemlerimizden, ev içi iletişim çeşitlerinden bahsetmektedir.

kitaptan devam edelim:

küçük şeyler, doğa-insan etkiletişimizde olduğu kadar, insanlar arasındaki iletişimlerde de önemlidir. konuşurken, tek bir kelimeye alınırız veya tek bir kelimeye seviniriz. birbirimizin yüz ifadelerinden, en küçük mimiklerinden sürekli anlam çıkartmaya çalışırız. sf:13
*
küçük farklılıkları yakalayamamak, ötekileri yanlış algılamamıza, zaman zaman da mutsuz olmamıza yol açar. sf:17
*
olaylar önemli değildir, onları algılama şeklimiz önemlidir. sf:28
*
“bilim ve sanat iltifat görmediği ülkeyi terk eder. ibn-i sina sf:118

taylan köken

13 Şubat 2012 Pazartesi

tutku pınarı...

yaşar kaynar
tutku pınarı / anı/ bediloy y./ 2002 /302 sayfa

yaşar kaynar tanıdığınız yazarlardan biri değildir. yaşar abinin hayat ile mücadelesi, birçok yazarda olmayan azim, her şeye rağmen hiç pes etmeyen yapısı diğerlerinde olmayanlardır. bir mücadele adamı olarak hiçbir engeli aşmaktan gocunmadan çalışıp çabalamıştır. kendiyle savaşmış, halkıyla savaşmış, devletiyle savaşmış, yabancı ülkelerde savaşmış… ben savaşmış diyorum, siz mücadele etmiş deyin. bu kitap yaşar abinin mücadelesidir. mücadeleye devam ettiğini biliyorum. hasbel kader mücadelesine destek olmak için onun ormanında birkaç ağacımın olmasından gurur duyduğum yaşar öğretmenimin kitabını herkese tavsiye ederim.

kitabın özü ve sözü sayfa 207’dedir:

Sözün özü:

YAŞAM ÇİZGİSİ

Yolunu seç; bir hedefin olsun.
Başlangıç; oturma ayağa kalk, hemen şimdi.
Yol boyunca; senin yaptığını herkes yaptığında
yaşam kötü olacaksa vazgeç, yapma.
Senin yaptığını herkes yaptığında
yaşam güzel olacaksa engel tanıma, devam et.
Zamanı geldiğinde; dürüstlüğün, nezaketten üstün olduğunu unutma.
Başarı; vereceğin kararların isabet ve süresi ile orantılıdır.
Çabuk karar ver, hemen uygula.

Yolun sonunda;
PARAN DA, DOSTUN DA ÇOK OLUR. 


taylan köken

12 Şubat 2012 Pazar

yeni defterden eski deftere...


zeyyat selimoğlu
yeni defterden eski deftere /anlatı/ iş b./ 1999 / 101 sayfa

sevdiğim yazarlardan bir diğeri de zeyyat selimoğlu’dur. onun duru anlatımı, temiz türkçesi ve kurgusu etkilemiştir beni. 1922 doğumlu yazar hukuk eğitimi almış olmasına ve avukatlık, armatörlük yapmış olmasına rağmen, bunları bırakıp yazarlığa başlaması ne kadar güzel olmuştur. çevirmenlik de yapan yazar, yapıtlarıyla bir çok da ödül kazanmıştır.
kısa öykülerini bir bütün haline getiren yazar bu kitabını bir anlatı türüne çevirmiştir.

kitaptan devam edelim:

fransızlar, ergenlik yaşı için boşuna “sersemleme yaşı” dememişler. sf:15
*
cemal süreya, sabah kahvaltısının bir mutluluk olduğunu söylemişti, anımsıyorum. sf:43 

taylan köken

11 Şubat 2012 Cumartesi

selahattin hilav...


Oldu olacak, bir on yıl daha göze alın da Edip Cansever’in 1960 yılında Selahattin Hilav’ın pantolonuna bir bardak şarabı nasıl boca ettiğini seyredin. Selahattin Hilav ikinci karısıyla –Tanrı sayılarını arttırsın – evlenmek üzeredir o günler. O akşam da yavuklusuyla sözü vardır. Yine de her zamanki kibarlığını elden bırakmaz. Edip’e bir:
-         Ziyanı yok kardeşim;
Çeker ki bu, Edip’i aldan mora, mordan yavruağzına, yavruağzından narçiçeğine, narçiçeğinden kızılşapa, kızılşaptan da vişneçürüğüne geçirir. Sf:36  

Parantez-7:
Beyoğlu’nda dönemin mekânlarının adları için sonuncu parantezi açalım. Bu adlar sadece Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu kitabının birinci denemesi olan Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu denemesinde geçen mekân isimleridir. Kitap ilerledikçe başka mekânlar için başka parantezler açılacaktır.  

Glavani (Kallavi) Sokak
Kanuni Esasi Kıraathanesi
Venezia Lokantası
Pelit
Ada (Acara) Sokağı
Pelit
La Boheme
Melodi
Amerikan Evi
Mulatier Pastanesi

taylan köken

10 Şubat 2012 Cuma

eğribozlu ragıp paşa...

Eğribozlu bir ailenin çocuğu olan Ragıp Paşa Galatasaray ve Mülkiye’yi bitirdikten sonra Sarayda göreve başlar. II.Abdülhamit’in gözünden düşünce sürgüne gönderilen Ragıp Paşa, 1899 yılında Zonguldak’a gelen paşa burada bazıları bedelsiz 17 kömür ocağı satın almış ve kurduğu Sarıcazadeler Şirketi ile diğer ocaklarla rekabete girerek hayli zenginleşmiştir. Sonra şirketini Almanlara satarak buradan ayrılmıştır.
Ragıp Paşa’nın, Zonguldak dışına kömür nakliyatı yapan 6 gemisinden başka, kömür madenciliğinden kazandığı paralarla elde ettiği mülkleri şöyle: İstanbul-Beyoğlu’nda ünlü “Rumeli Han”, “Afrika Han” ve “Anadolu Han”, Tekirdağ’da “Umurca Rakı Fabrikası” ve 300 dönüm çiftlik arazisi, İstanbul’da sayısız çiftlik arazisi ve daireler. İstanbul-Caddebostan’da 1910 yılında 105 bin altın vererek yaptırdığı “Ragıp Paşa Köşkü” (Kaynak Kadir Tuncer –Halkın Sesi Gazetesi) 

Sait Naum Duhani şöyle der: “Eğer Abdülhamit’in yerine V.Mehmet geçmemiş olsaydı, Ragıp Paşa bu hanların yanına Amerika ve Avustralya hanlarını da katar böylece beş kıtanın adını bütünlemiş olurdu.” Sf:32

Parantez-6:
Beyoğlu’nda dönemin mekânlarından bazılarını sayalım. Kaynak tabii Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu :

Suriye Pasajı
Yani Haciras Birahanesi
Londra Bar
Sanzelize
Bruchs Birahanesi
Viyana Birahanesi
Bazar Alamn
İsviçre Birahanesi
Nikoli Birahanesi
Hacopulos Pasajı
Kutulas Birahanesi
Şark Pasajı
Strasburg Birahanesi
Atlas Sineması
Anadolu Pasajı
Anadolu Birahanesi
Belfast Gömlekçisi

taylan köken

9 Şubat 2012 Perşembe

lavtacı hristo...


Asıl adı Hristaki Kiryazis olan Rum bestekar. Lavtacı Civan ve Lavtacı Andon kardeşlerin en küçük olanı. Kemençeci Vasil Efendinin ölümünden sonra akli dengesini yitirmiş ve Osmanbey’deki evinin penceresinden atlayarak intihar etmiştir.
Ahmet Mithat Efendi'nin 'Zeybekler' adlı eserini operet haline getirmiştir. Eserleri arasında bulunan 'Çalıma bak efede', 'Bıçak düşmez elinden', 'Karşıyaka'da İzmir'in gülü' gibi şarkıları da bu operet için hazırlamıştır. (Kaynak: Ekşisözlük)

Parantez-4:
İlkçağlardan günümüze kadar gelen bir çalgıdır. Günümüzde kullanımı çok azdır. Yerini günümüzde Ud almıştır. Ud perdesizdir, Lavtada ise 26 adet perde aralığı vardır.

Parantez-5:
Beyoğlu’nda dönemin mekânlarından bazılarını sayalım. Kaynak tabii Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu :

Temistokli Pastanesi
Bravakis Pastanesi
Central
Pappi
Sponeck
Due Fratelli
Cafe de Suisse
Cafe du Croissant
Gambrinus
Mari
Turşucu Gazinosu
Pirinççi Gazinosu
Pasko
Konkordiya Tiyatrosu 

taylan köken

8 Şubat 2012 Çarşamba

borazan tevfik...


Beyoğlu’nun renkli simalarından biri de Borazan Tevfik’tir. Şakaları, sarakaları ile dilden  dile dolaşan hikayelerin bir çoğu Borazan Tevfik’e aittir. 
Borazan Tevfik de Beyoğlu’nda sık sık çakar. Bir gün Borazan orada Kamalı Ziya Bey ve devlet görevlilerinden İbrahim Beyle kafayı çekerken İbrahim şöyle der:
-         Bugünlerde çok düş görüyorum ama iyi seçemiyorum.
Kamalı Ziya:
-         Fitil gibi içiyorsun, tabi seçemezsin.
İbrahim Bey (Borazan’a):
-         Sen bu işe ne dersin?
-         Gece yatarken gözlük tak, derim. Sf:28

Salah Bey Sözlüğü:

Kafaları dumanlamak: İçip aşırı sarhoş olmak (ot ile daha iyi olur)…
Ayak tartmak: Ağır ağır yürümek…
Omuz silkelemek: Afili yürürken omuzları sallamak… 
Köpek avavası: Köpek havlaması…
Kopuk alayı: İşsiz güçsüz, serseri tayfası…
Fanfinfon: Şık, gösterişli. Argoda: Sevgili…
Tavla şakırtısı: Tavla sesleri…
Bezik patırtısı: Kağıt oyunu. Sayıları toplamak için özel bir tahtası vardır.
Piket gürültüsü: Kağıt oyunu…
Barbut şamatası: Zar ile oynanan bir kumar…
Pasata kavgası: Bir tür kumar…


taylan köken

7 Şubat 2012 Salı

beyoğlu mekanları...

Beyoğlu’nun mekânları saymakla bitmez. Palais de Cristal veya kısaca Cristal’in sahibi Petraki Raftapulos’tur. Concordia’nın sahibi ise Malia Andreas’tır. 1870 büyük yangında yok olan Çiçek Bahçesi anlamındaki Jardin des Fleurs o zamanların ünlü kahvelerinden biridir. Bir salonunda Karagöz gösterileri bile yapılmaktadır.
Asıl adı Hotel d’Angleterre olan fakat sahibi Jacques Missirie’den dolayı Missirie olarak bilinen otel ve lokanta olarak işletilmektedir.
Saray Sinemasının bulunduğu yerde 1870’den önce Luxembourg Kahvesi yer almaktaydı.
Sonraları Hatay adını alacak olan Parisienne Pastanesi vardır. Tokatlıyan lokanta ve pastanesi daha önceleri Cafe Paris olarak uzun yıllar Cadde-i Kebir’de varlığını sürdürür. Tokatlıyan’ın arka tarafında bulunan toplantı salonu birçok ünlü düşünür, yazar, asker ve siyasetçinin toplanma yeridir.

Salah Bey Sözlüğü:

Hanendehane: Şarkıevi…
Kıkırdamak: Soğuktan zangır zangır titremek…
Bis bis bağırmak: Şarkının tekrar edilmesi için yapılan tezahürat… 
Hayıf göstermek: Hayıflanmak…
Pompadour: Saç kesim şekillerinden biri…
Peripeyker: Peri yüzlü…
Şipşak çakmak: Durumu hemen anlamak…
Çarmakçur: Ermeni barbaların rakıya verdikleri isim…
Canciğerleri: En içten dost olanlar…

taylan köken

6 Şubat 2012 Pazartesi

arnavut vasa paşa...

Royal’in karşı sırasında ise sonradan Hatay adını alacak Parisienne Pastanesi göze çarpar. Hereke Fabrikasının sahipleri olan ve Necip’ler diye anılan iki Arap kardeşin malı olan bir pastane –ki bu Necip’lerden biri Arnavut Vasa Paşa’nın kızıyla evlenmiştir –Necip diye de anılır. Sf:21
İşte bu Arnavut Vasa Paşa’nın Arnavut’luk üzerine yazdığı şiir ünlüdür. Şöyledir;

Ah Arnavutluk , Zavallı Arnavutluk!

Ah Arnavutluk , zavallı Arnavutluk;
Kim soktu başını küllere böyle?
Ne müthiş bir kadındın önce;
Anne derdi herkes sana, anne!
Ne erdemli, ne varlıklıydın bir zamanlar!
Bağrında güzel kızlar, güçlü adamlar,
Sürüler ve toprak, tarlalar ve hasatlar,
İtalyan tüfekleri, patlayan silahlar,
Namuslu kadınlar ve cesur erkeklerinle;
Yoldaşların en iyisiydin sen!

Patlardı silahlar ve çakardı şimşekler,
Savaşta daima ustaydı Arnavutlar;
Ardında tek bir kötülük bırakmadan,
Ölürse, savaşarak ölürdü Arnavutlar.
Ne zaman ki, ant içer bir Arnavut,
Titrerdi önünde tüm Balkanlar;
Hangi zalim ülkeye giderse savaşmaya,
Galip dönerdi Arnavut, oradan da.
Ama, bugün nasıl yaşıyorsun Arnavutluk, söyle bana;
Yıkılmış bir meşe ağacı gibisin toprağa!
Üstünden yürüyüp geçiyor bütün dünya,
Anmıyor kimse seni; adın, ayaklar altında!
Karla kaplı dağlar, yeşermiş kırlar gibiydin,
Bugün, bu paçavralar da ne sırtında?
Ne şanın, ne yeminler kalmış o günlerden,
Kendi ellerinle hazırlamışsın felaketini sen.

Arnavutlar, kardeşlerinizi öldürüyorsunuz;
Baksanıza, yüzlerce parçaya bölünmüşsünüz!
Kiminiz "Tanrı'ya İnanıyorum" diyor, kiminiz "Allah'a"
Kiminiz "Türküm" diyor, kiminiz "Latinim"
Kiminiz "Yunanlıyım" diyor, kiminiz "Slavım";
Kardeşsiniz ama, hepiniz kardeşsiniz, ey bahtsız halkım!
Papazlar ve hocalar, kandırmışlar sizi;
Kalakalmışsınız böyle ayrı ve yoksul.
Yabancılar gelince, çekiliyorsunuz bir köşeye;
Karınızı, kız kardeşinizi utandırırken gözlerinizin önünde.

Unutup atalarınızın ettiği yeminleri ,
Üç beş kuruş istemeye çekiniyorsunuz, ettiğiniz hizmete.
Köleleştiriyorsunuz kendinizi; dilinizi bilmeyen,
Kanınızı taşımayan, yabancıların karşısında.

Ağlayın, ah kılıçlar ve tüfekler,
Bir kuş gibi tuzağa düştü Arnavutlar!
Ağlayın bizimle, ey kahramanlar;
Çünkü, yüzüstü çamura düştü Arnavutlar!
Ne ekmek kalmış, ne de et,
Ne ocakta ateş kalmış, ne lambada ışık,
Ne yüzde kan kalmış, ne dostlar arasında şan;
Çünkü, yerlere düşmüş o, kir pas içinde!

Toplanın kızlar, toplanın kadınlar ,
Güzel gözleriyle, gözyaşı ne demektir bilenler,
Gelin ağlayalım; ne şanı, ne onuru kalmış,
O Arnavutluk için, ağıtlar yakalım!
Dul kalmış artık o, kocası olmayan bir kadın;
Bir ana o, ama hiç oğlu olmamış bir kadın!


Kim o vicdansız ki, onu ölüme terk etmiş?
O ki, bir kahramandı; şimdi, böyle güçsüz kalmış.
Bu sevgili anayı, yabancıların ayakları altında,
Ezilsin diye bırakacak mıyız?

Hayır, hayır! Kimse dilemez böyle bir utancı;
Kimse kaldıramaz bunca felaketi, acıyı!
Arnavutluk böylesine harap olmadan,
Silah elde çıkagelsin kahramanlar, geç kalınmadan!

Uyan ey Arnavutluk, artık uykundan uyan;
Toplanın kardeşlerim, hep beraber ant içelim!
Ne kilisedir, ne cami halkımızın ilacı;
Arnavutçuluktur, Arnavut'un inancı!

Bar'dan Preveze'ye kadar her yeri ,
Işısın, ısıtsın güneş!
Burası bizim yurdumuz, atalarımızdan kalan,
Kimse bizi öldürmeye kalkışmasın!
Öleceksek, atalarımız gibi onurlu ölelim;
Kendimizi, Tanrı'nın huzurunda utandırmayalım!



taylan köken

1 Şubat 2012 Çarşamba

dr. ömer besim akalın...


Dr. Ömer Besim Akalın da öğrenciliğinde –Tıp öğrencisi iken – arkadaşlarıyla Cristal’e çok gelir. Sf:19

Prof.Dr. Ömer Besim Akalın (d:1862 ö:1940) değerli bir bilim adamıdır. Milletvekilliği yapmıştır. “Ebelerin Ebesi” olarak anılan Ömer Besim, Türkiye’nin ilk doğumhanesini açan kişidir. Doğum üzerine ilk kitabı yayınlayan, çağdaş doğum biliminin Türkiye temsilcisi olan ve ilk tıbbi yayıncılığı yapan kişidir.
Onu ilginç kılan başka bir ayrıntı ise Titanic gemisinin seferine bilet alır, ama geç kaldığı için gemiye geç kalır ve binemez. Gemiyi kaçıran tek kişi olarak bilinmektedir.

taylan köken