31 Ocak 2013 Perşembe

anadolu'da islâmiyet...


FRANZ BABİNGER –FUAD KÖPRÜLÜ
ANADOLU’DA İSLAMİYET / ARAŞTIRMA / İNSAN / 2003 / 138 sayfa

Franz Babinger’in 1921 yılında açılış dersi olarak verdiği ve daha sonra 1922 yılında dergide yayınlanan makale “Anadolu’da İslamiyet –İslam tedkikatının yeni yolları” adıyla basılmıştır.
Fuad Köprülü bu makaleye istinaden tenkit niteliğinde bir makale hazırlamıştır. “Türk istilasından sonra Anadolu tarih-i dinisinde bir nazar ve bu tarihin menbaları” başlığıyla bu maddeyi yayınlamıştır.
Kitabın tek eksiği basıldığı yıllardan kalma dille yazılmış bir kitap olması. Kitabın arkasına eklenmiş olan sözlük kısmı da makalelerin okunmasını kolaylaştırmıyor. Bu tür kitapları basan yayınevleri kitabı basmak için (özellikle yalnızca belli bir kesimin okuduğu) onca emek harcıyorlar, bunca uğraşa rağmen zaten az okunurluk oranı olan kitap bir de eski dilde olunca okur sayısı, en önemlisi de anlaşılması yeterli olmayacaktır. İnsan anlamak, öğrenmek için okur. Bunu zorlaştırmak bunca emeği boşa atmak değil mi? 
Franz Babinger’in yazısı etkileyici fakat eksik ve yüzeysel varsayımlara dayanmakta. Fuad Köprülü yazısında bu noktayı belirtmektedir. Bu toprakların insanı ve asıl kaynaklara yakınlığı ve birikimleri sayesinde konuya belgelerle ve doğru olarak yaklaşmasını sağlamaktadır. Fuad Köprülü kendi metodolojisini kurmuş olan önemli bir bilim insanıdır. Keşke siyasete atılıp bu muhteşem yeteneğini harcamasaydı… Bu benim görüşüm. Muhakkak onu siyasette de başarılı görenler vardır.      

Kitaptan almış olduğumuz kısa notlar ise şöyle;

Rum Selçukları şii bir mezhebe mensuptular. Yani tek bir kelime ile alevi idiler. F.B. sf:13-14
*
“Bu dergahın velisi şayan-ı dikkat iki taraflı bir zattır. Türklerce Akyazılı Baba Hıristiyanlarca Aya Atanaş’tır. Ve gerek Hıristiyan gerek Müslümanlar tarafından bilhassa çalınmış davarların meydana çıkarılması için kendisinden istimdad olunur.” F.B. sf:28
*
Tarih-i dini tedkikatında harici ünvanlardan ve zahiri şekillerden ziyade asıl o eşkal altındaki hakiki itikadların samimi mahiyetini ve menşe ve kıymetini anlamaya çalışmalıdır. F.K. sf:46  

Taylan Köken

30 Ocak 2013 Çarşamba

kendi kendisinin terzisi bir kambur...

‘EMİNE’ SEVGİ ÖZDAMAR
KENDİ KENDİSİNİN TERZİSİ BİR KAMBUR / ANLATI / YKY / 2007 / 106 sayfa


Sevgi Özdamar için Ece Ayhan’ın öğrencisi, arkadaşı, dostu, yoldaşı ve zor gün kurtarıcısı dememiz yanlış olmaz. Çok yönlü (az?) marjinal bir insan olan Sevgi Özdamar tiyatroculuk, ressamlık, sahne tasarımcılığı, oyun yazarlığı ve yazarlık gibi bir çok karpuzu koltuğunun altına sıkıştırmış bir sanatçıdır. Onu bu kitapla tanıdım ve öncelikle Hayat Bir Kervansaray isimli kitabı dahil diğer kitaplarını da ivedilikle temin edip okuyacağım.
Sevgi adının önüne Emine adını koyan Ece Ayhan’dır. Kitabın alt başlığı da kitabın içeriğini açıklar niteliktedir: Ece Ayhan’lı anılar, 1974 Zürih günlüğü, Ece Ayhan’ın mektupları
Gültekin Emre’ye Ece Ayhan’ın ölümü ile birlikte Sevgi Özdamar kitabı oluşturan dokümanları verir. Bu kitap oluşturulması için Gültekin Emre ve Sevgi Özdamar birlikte çalışır. 

Kitaptan almış olduğumuz kısa notlar ise şöyle;

“Bu fakir çocukları,” derdi, “orta ikiye kadar okurlar, orta ikiyi okumayıp okuldan kaçarlar. Orta iki bu çocukların çoğunun intihar yılıdır.”
“Her şeyi kurcala.”
“Evlilik sıhhate mugayirdir.”
“Bir kadınla bir erkek karşılaşırlar, önce aslanlar gibi sevişirler, sonra evlenirler. Kadın kadınlık maskesini takar yüzüne, adam da erkeklik maskesi. Sonra da birbirlerini yerler.” Sf:17
*
Ben yanlış tarafında yürürsem, “Bu kulağım sağır, canım, öbür tarafıma geç,” derdi. Bir gözü kör bir arkadaşı varmış. Durmadan yer değiştirirlermiş.  Arkadaşının kör gözüyle Ece’nin sağır kulağı yolda yürüdüklerinde yan yana düşermiş. O nedenle Ece ve arkadaşı birbirlerini görmek ve duymak için durmadan yer değiştirirlermiş. Sf:22
*
“Galatasaray’da duvardaki yazılara bak” derdi. “Buraya lütfen işemeyeniz.” Duvar yazısı çok kibar. Kasımpaşa’ya indikçe dil değişiyor: “Buraya işeyenin anasını avradını yedi sülalesini ecdadını si…?”
Ece’nin anlattıklarını hep kitaplarında bulurdum sonraları. Konuşuyor sanırdım, meğerse yazarmış. Yazmayacağı şeyi konuşmazdı. Sanki ağzından çıkan kelime nehirleri sonra kitaplarında denize dökülürdü. Sf:27-28
*
“Haklılığın inadı vardır. Sen yoluna kimseye sormadan devam et. Taşlayacaklar seni. Olsun. Aldırma. Dosdoğru git. Elmalı ağacı taşlarlar.” Sf:30
*
Kontrolleri yapılıyor. Hastanedeki bir asistan doktor Ece’ye “Kitabınızı okuyorum, 38. sayfadayım,” dedi. Ece de, ertesi gün ameliyat olacak, güldü, “Şiirin sayfası mı olur?” dedi. Sf:33
*
Ece’nin bir ara İlhan Berk’le arası bozuk. İlhan genç bir şairle haber göndermiş. “İlhan Bey dedi ki, Ece her şeyi iki kez tekrar etmesin. Gerek yok. Her kes anlar.” Ece’nin cevabı: “Bundan sonra üç kez tekrar edeceğim. O zaman İlhan’da anlayacak!” sf:38
*
“Ve belki de, Osmanlı İmparatorluğu, Bizans’ta bir sülale değişikliğidir temelde”… sf:100
*
“Dindarlar Atatürk’e belki de bir Luther olduğu için kızıyorlar. (Yani Selanik’li Luther!)” sf:101
*
“Esas duruş, mülkün temelidir” sf:103
        
Taylan Köken 

29 Ocak 2013 Salı

ne hoş zamanlardı...


AYDIN BOYSAN
NE HOŞ ZAMANLARDI /ANLATI / İŞ BANKASI Y. / 2007 / 262 sayfa

Aydın Boysan benim için her yönüyle müthiş bir “insan”dır. Bu yaşamasını bilen insanın, bu müthiş adı gibi aydın insanın, uzun yaşamında gördükleriyle, hissettikleriyle her zamanın öncü insanı olmuş usta kalemin yazdıkları gerçekten harika. Aydın Boysan okumaya devam…
Kitabın önsözü şöyle:
Bu kitabımla, çok sayıda konuyu olabildiği kadar kısaltarak, sunmak istedim.
Egoistçe davrandığımı itiraf ederek diyeceğim ki, yaşadığım, gördüğüm ve düşündüğüm sahneleri anlatırken, durmadan konu değiştirdim. Mekanlar İstanbul’dan Uzay’a ve Evren’e, zamanlar ise çok önce’den, uzak geleceğe kadar çeşitlendi.
Sanattan politikaya, şehirlerimizden insanlarımıza uzanan konu paleti içinde şiirlerim de yerini aldı.

Kitaptan almış olduğumuz kısa notlar ise şöyle;

Sarhoşluk kusur yaratmaz, var olan kusurları meydana çıkarır. Seneca
Şarap zaten, edepsiz olanı edepsiz eder. Mevlana sf:22
*
Ölçüsüz içmek marifet noksanından doğar. Bektaşi sf:33
*
Zehiri miktar doğurur. Paracelcus sf:34
*
Demokrasi devletin çöküş biçimidir. Nietzsche sf:78
*
Politikacı gelecek seçimleri düşünür, devlet adamı ise, gelecek kuşakları. Gladston
Bir leoparın gücü, başka bir leopardan duyduğu korkudan kaynaklanır. Nijerya Atasözü sf:79
*
Einstein ile Charlie Chaplin buluşması sahnesinden, bir geçiş: Ünlü bilgin sanatçıyı pek beğendiğini, şöyle anlatıyor: “Sanatınızın evrensel oluşu dışında en hayran olduğun yanı, bütün dünya insanlarının sizi anlayışı ve size hayran oluşu…” Şarlo itiraz etmiyor olaya başka bir yandan bakıyor: “Doğru söylüyorsunuz ama, sizin ününüzü nasıl kazandığınız daha şaşırtıcı… Sizi anlayan yok kimse yok, ama herkes size hayran.” Sf:83
*
Bir erkek tecrübe geçirdikçe akıllanır, bir kadın ise yaşlanır. Montherland
Genç olabilmek için, çok uzun zamana gereksinme vardır. Picasso sf:88
*
Kıyametten sonra bile bir mekâna sahip olma imgesinden vazgeçen insan, yok gibi! Sf:98

Taylan Köken

28 Ocak 2013 Pazartesi

ipteki kareler...


İBRAHİM BAŞTUĞ
İPTEKİ KARELER / ŞİİR / CAN / 2004 / 63 sayfa

İpteki Kareler İbrahim Baştuğ’un Can Yayınlarında yayınlanan dördüncü kitabı. Can Yayınlarında yayınlanan üç kitabından sonra daha önce yayınlanan ve ikinci yayınlanan İpteki Karelerin tekrar basımıdır.
İbrahim Baştuğ bu kitabında Kül ve Köz’ün ipuçlarını vermektedir. Dilin sadeleşmesini bu kitaptaki şiirlerde görmekteyiz.

Kitaptan bir şiir aktaralım:

XXII

Bu fırtına. Kafesi göğsümün. İstekli dalgalarına. Gergin.
Dişlerim kenetli dişlerine. Parmaklarım tutkulu tayfaları
denizlerinin. Kulaklarımda yine o ıslık. Bu uçurum. Düş-
tüğümüz. Şu sis. Dinginliğin mi? Deniz diplerin mi? İn-
si. Kirlenen mavin. Önce açılan. Hızla açılan. Sonra. Tit-
reyen. Büzülen. Solan. Alnıma alnıma savrulan çiçeğin.
Sonra da soluğun. Soluğundan havalanan fırtınakuşu.
Sonra yine soluğun. Soluğunla yarışan. Soluğunla yarış-
maktan yorgun. Yelkenlerim. Direklerim sf:42

Taylan Köken

27 Ocak 2013 Pazar

kavis...


İBRAHİM BAŞTUĞ
KAVİS / ŞİİR / CAN / 2003 / 83 sayfa

Kavis İbrahim Baştuğ’un Can Yayınlarında yayınlanan üçüncü kitabı. İlk iki kitabındaki dörtlüklerden farklı tarzda yazmış olduğu bir kitap. Şair bu kitap için önsözde şöyle diyor: “Yayımlanmış sırasıyla öne düşmüş öteki dört kitabımın öncelidir Kavis; ancak şiir serüvenim açısından başlangıçta da, gelinen son nokta da söz hakkına sahiptir.”
Dörtlüklerle farklı bir biçem olmasına ve öncül bir kitap olarak nitelendirilmesine rağmen şairin şiir bilirliğini, şairin söylemini yansıtan başka bir güzel kitap olarak değerlendirilmelidir Kavis.

Kitaptan bir şiir aktaralım:

Serenat

Ucu gümüş işlemeli bir hançer veriyorum
sana farkında mısın? Ellerimi
Sapı kehribar yangını
Terk edilmiş sokaklarında kentin
Duvarlar karalı. Gözlerimi veriyorum
Dışında paslı kapıların, pencerelerin
Bir yangının içinde. Yasadışılığını
kentin sokaklarına fısıldadığımız öykülerin
Santiagolu bir gitar duruyor aramızda
bileklerinden vurulmuş
Bir türkü bırakıyorum ellerine
tarihi kanatarak akan. Kızılkuğu
bir şiire geçti adım
başlığı “Venseremos” olan
Issız zifiri gecelerde ısınan
patlaması yakın bir kurşun bırakıyorum
ellerine farkında mısın? Bir hücum kıtası
bırakıyorum. Yüreğime bırakıyorum ellerine sf:54-55

Taylan Köken

26 Ocak 2013 Cumartesi

kül...


İBRAHİM BAŞTUĞ
KÜL / ŞİİR / CAN / 2001 / 71 sayfa

Kül İbrahim Baştuğ’un Can Yayınlarında yayınlanan ikinci kitabı. İlk kitabındaki söylem, biçim bu kitabında da devam ediyor adeta. Yine sade konunun özüne inen, az söz ile çok şey anlatan dörtlükler…
Kitap İnce, Yüzün, Daha dün ve Söz oku başlıkları altında toplanan 52 dörtlükten oluşuyor. Şair sanki bu dörtlüklerinde anlam arayışını daha derinlerde yapmaktadır. Şair aramaya, kurcalamaya devam ediyor. Sayfa 43’te Baudelaire’den alıntı yapmış: “Ben nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir.”

Kitaptan bir dörtlüğü aktaralım:

Doktor!

Doktor! Hangi şehri boşaltacağını sanıyorsun elindeki neşterle
Hangi panzehiri dolduracaksın hoyratça çıkarıp attığın zehirden
boşalan yere? Neye yarar zehri alınmış Şahmaran? Itırsız bir bahçe,
dikeni teni tehdit etmeyen bir gül? Anısında köz olmayan kül. Sf:42

Taylan Köken 

25 Ocak 2013 Cuma

köz...


İBRAHİM BAŞTUĞ
KÖZ / ŞİİR / CAN / 2000 / 63 sayfa

Köz İbrahim Baştuğ’un ilk kitabı değil. Daha önce yayınlanmış iki kitabı bulunuyor. Ama Can yayınlarında Hilmi Yavuz editörlüğünde yayınlanan ilk kitabı. Köz ile İbrahim Baştuğ 2001 yılı Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü kazanmıştır.
Kitap Bir suretin, Testi ve Söz uçar başlıkları altında toplanan 48 dörtlükten oluşuyor. Şairin minimalist bir anlayışla yazmış olduğu dörtlükler sade ve etkileyici. Hilmi Yavuz’un deyimiyle Köz, K/öz olmalıydı belki de…

Kitaptan ilk dörtlüğü aktaralım:

Sen

Sen ve ben. İki eş im. Yan yana iki boşluk. İki beden
Sen bir ben dokuyorsun benliğinde geceler günler boyu
Ben bir sana tutunuyorum bende benden umudum kesilince
Bana değiyor içimdeki sen sevgilim. Bir hafiflik. Değme sf:11

Taylan Köken

24 Ocak 2013 Perşembe

yan yana yedi kırmızı...


AYDIN AFACAN
YAN YANA YEDİ KIRMIZI / ŞİİR / CAN / 2001 / 95 sayfa

Hilmi Yavuz’un editörlüğünde Can Yayınlarında basılan ilk kitabı. Daha sonra ödüllü kitabı olan Itır ve Güneş 2003 yılında yayınlanıyor.
Kitabı yedi bölümden oluşuyor: gülistan, güneş altında gelincikler, ‘yediler ve kırmızılar’dan, nar kırmızı bir masal, “küçük kırmızı” şiirler, başka tutanaklar ve gül çekmecesinden.
Aydın Afacan’ın sade dili bu şiirlerinde de ileri çıkan bir özellik. Kırmızı güller serenadı diyebiliriz kitabın bütünü için.

Bir şiirini aktarıyorum:

çocuklar, evler ve diğer
                    “üşüyelim, ısınsın çocuklar”
                                Behçet Necatigil
                                                       
çocuklar evlere gittiler
soğuk kışlara gittiler, açmamış güneşlere
(-bilgisayara bir güneş çizildi,
                    Uyuduk “ışık” içinde!..)
çocuklar çarşılara gittiler…
-cilalı boya, kağıt mendil, meyveli buz,
soğuk su,
ekmek parası, bir derdimiz var…
                    bizi unuttunuz!..

çocuklar evlere gittiler
yıkık duvarlara gittiler, yanık yamaçlara
(-ceberut “ninni”ler söylendi,
                    uyuduk “güvenlik” içinde!..)
çocuklar isli taşlara gittiler…
-tarlada bulduk,
yok bizim bir suçumuz
oyuncağımız da
         ve kopuk bacağımız…
                    bizi unuttunuz!..

çocuklar evlere gittiler
“yok”lara gittiler, “sonra”lara
(-televizyona vitrinler konuldu,
                    uyuduk “bolluk” içinde!..)
“burası okul”lara gittiler…
-rahat uyuyunuz “büyükler”
                    sizi yutan “çokluk” içinde
belki yarın ödevimiz,
                    “neden unuttunuz?”
olabilir: yine “içerde”yiz!..

dilin anadili idiler; ama soğudu dünya
                    üşümüyor da kimseler;
ah, çocuklar gittiler,
mavi atlas gömüldü masallarla
yağmur da üşüyordur şimdi dışarıda”!.. sf:68-69
  
Taylan Köken

23 Ocak 2013 Çarşamba

ıtır ve güneş...


AYDIN AFACAN
ITIR VE GÜNEŞ / ŞİİR / CAN / 2003 / 87 sayfa

İlk olarak 1996 yılında yayınlanan şiir kitabı 1996 yılı Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü paylaşmıştır.
Kitapta şiirler beş bölümde toplanmış; I- ıtır dağarcığından, II- güneş ve sözler III- ‘görünen’ler, anılar ve sorular IV- notlar ve düşler V- eski ayrıntılardan.
Sade bir dile sahip şairin bir şiirini aktaracağım. ‘sisli sözler’ şiiri 1996 yılında veya daha öncesinde yazılmış. Yazılmış yazılmasına ama sanki bir küreye bakılarak gelecek görülmüş ve şiir oluşturulmuş. 2008 ve sonraki yıllarda yapılan siyasi uygulamaları şair bir küreden bakarak görmüş ve şiirleştirmiş. İlginç bir şiir. Belki Refayyol döneminde yazılmış bir şiirdir, ama bugünü bu kadar mı yansıtır?
Şiiri aktarıyorum:

sisli sözler
                    Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr
                                                        Tevfik Fikret
yalan bulutların saldığı kıyam
başsız gövdelerin dolandığı karanlık
gölgelenmiş bellekler
                    gölgelik gürültüler
‘devler-cüceler’ oynaşı
‘meçhul’, ‘fail’in sırdaşı
                    -haberlerden ‘n’ber’!..

beyaz… kirli beyaz kirlilik
ayıplar örten ayıp
bellekler soğuran duman
kentin kafasında deprem
ve göğündeki delik:
‘pardon, sehv-i mürettip’(!)
bilgisayar virüsü, aymazlık karnavalı
 kutsallaşmış böceğin tepindiği karanlık

kitap kaldırımında Kafka
ve yitik seslerden başka
‘görülmüştür bu film’
‘eski’ ve ‘yeni’yle dolu
                    kesif yalan bulutu
içinde yitik insan
kuytulardan ilenen yitirilmiş ufuklar
da ışıyan çıngırak
arayan aranıyor
                    -boynuna bir gönderme!..
  
vur kaç; çarp çırp; talan et;
nasılsa örtünürsün,
                    ağla ve unut!
yaldızlı tenekeden şatafatlı ‘bilim-kurgu’
kan sızan uykulara
                    ‘post’u seren ‘global’
örtün!.. siz de örtünün,
‘halının dibi’ne ittiğiniz lanetle!

‘örtün, evet, ey hâile…’
örtün!.. sf:36-37
  
Taylan Köken

22 Ocak 2013 Salı

unutmak suları...


ADNAN AZAR
UNUTMAK SULARI / ŞİİR / 2004 / 80 sayfa

Unutmak Suları 1981 yılında Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü almış bir kitaptır. 1981 yılında ilk baskısı yapılmış, 1997 yılında ikinci baskısı yapılmış, son baskı ise Can yayınlarından.
Adnan Azar da sade yazan şairlerden. Şiirinin özü iyi.

Kitaptan kısa bir şiir aktaralım:

OKUNTU

Mevsimlerden denizi, inceliklerden en çok geçmişi
özlediniz. Sevgiyi kavramanın ağırlığı başlayınca
bizim gibi kaçmadınız. Belki biraz ağladınız; bir
gözyaşı izi boyunca kanadınız. Akşamlar ve parklar
arasında dünyaya en çok siz yaraştınız.

Şimdi sizi çok özlemişiz. Bir akşam bize gelirseniz,
geniş koltuklarda otururuz; susarız… sf:51  

Taylan Köken

21 Ocak 2013 Pazartesi

rüzgar istasyonu...


ADNAN AZAR
RÜZGAR İSTASYONU / ŞİİR / 2000 / 59 sayfa

Unutmak Suları 1981 yılında Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü almış şairin bu kitabı Can Yayınlarında ilk basılan kitabı.
Hilmi Yavuz Adnan Azar için kitabın arkasında şöyle diyor:
“Adnan Azar ‘bir çocukluk hastalığı olarak hatırladığı hayatı’ kendine ait bir ‘dil’e çevirerek yazıyor. Şaşırtıcı, kurcalayan, naif bir duyarlılıkla şiirsel söz’ü kırıp bozan, çocuksu ve haşarı bir dil.”

Kitaptan kısa bir şiir aktaralım:

BİR YÜRÜK SEMAİ İÇİN
FAZLA MESAİ

aşk şarkı söylemeye başladı
         ama rast perdesinden bir şey değil

aşk dallara takıldı, yapraklaryapraklarla
         ‘tün sokaklar verevine boyandı

aşk büyük evliliğe hazırlanıyor, bir yastık
         ve rastık ve dantelalar tamam

aşk haz’rolda bekledi kapı eşiklerinde jazz
         zaten saz ama, barok’a merak sarıldı

aşk söz verdi, andiçti, yemin etti, ama bak
         öpüşmeye başladı.

aşk bizi bile boşladı. sf:45
  
Taylan Köken 

20 Ocak 2013 Pazar

şer cisimler...


V.B. BAYRIL
ŞER CİSİMLER / ŞİİR / CAN / 2000 / 79 sayfa

Can Yayınları şiir editörü Hilmi Yavuz Şer Cisimleri kitabı için, “ilk kitabı Melek Geçti’yi bütünleyen, ama onu ‘aşan’ bir kitap” olarak niteliyor. Gerçekten çok doğru bir tespit.
V.B. Bayrıl için iyi şair demiştik. Bu kitapta da bu düşüncemizi katlayarak sürdürmeye devam ediyoruz. ‘Kurcalayan’ bir şair. Derdi sadece yazmak değil. Şiir üzerine düşündüğü de apaçık belli şiirlerinde.

Kitabın, ilk şiirini aktarıyorum:

TEYEL
  
Zamanın, görünmez ipliklerini
Boşluğa bir ağ gibi serpivermesi:
Böyle kurulurdu hâtıranın cam
labirentleri.

Kalbini tesadüf say vedalarda. Şair;
kıyısı yırtık küçük yaz resmi. Konsolda
solan manolya. Unuturum seni desem
de inanma!

Örüldükçe kuytuda arzular. Tamam
lanır karanlık doku altın tınılar
la. Çırpınır bende Öteki. Oysa mevsim
mutedil, sadece mintanım hâreli.

Nerden baksan yırtıcı bir meteor hayatı
benimki. Tanır gülün sakin ejderini. Susar, his
sedince teninde, defnelerin bıraktığı lâin
 işaretleri.

Saatler eridi. Zaman, şeffaf tarantula!
Alay ediyor fani çabamla. Kağıtta kurduğum
dünya işte alabora!

-Cisimler hâlâ adlara mı teyelli? Sf:12-13
    
Taylan Köken

19 Ocak 2013 Cumartesi

melek geçti...


V.B. BAYRIL
MELEK GEÇTİ / ŞİİR / CAN / 2000 / 95 sayfa

Bayrıl iyi bir şair. Modern yazan, ama kapı ardından da geleneksele göz kırpan, göz ardı etmeyen bir şair. Bu kitabı ile 1992 Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü almıştır şair.
Şiir Atı Yayınları kurucularından olan şairin birçok şiiri dergilerde yayınlanır. Nihayet Melek Geçti ilk yayınlanan kitabı olur.
Kitabında şiirlerini; Veda, Yadigar, Siyanür ve Eşya Arasında, Melek Geçti (I/Alametler, II/Kağıt-Ayna) başlıklarında toplamış.
Bu kitaba vereceğiniz paranın hakkını alacağınızdan emin olabilirsiniz.

Kitabın, ilk şiirleri gerçekten harika. Bunlardan birini aktarıyorum:

Hayat bilgisi

Pamuk ispirtoyu emdi. Kıvrak alev
karışıyor akkor nağmelerle odada.
Pikapta ‘Queen’ ve Bohemian Rhapsody’.
Sadece iki santimlik bir yanılma.

Hayat, işte bu kadar tesadüfi!

Barut, çekirdeği itince, yerleşiyor
dudaklarına incecik bir kıvrılma.
Alnı buz kesiyor. Siliniyor acıyla,
yırtık retina arkasından o çocuk
telaşıyla baktığı dünya…

benimse, kelimeler bir çengelli iğne
gibi çırpınıp durdu hançeremde yıllarca!

-Yaşamak mı?
-Hıh, şu pamuk ipliği!

Şairin yokoluştan eğirdiği. Sf:18-19
    
Taylan Köken 

18 Ocak 2013 Cuma

menemen olayı...


EYÜP ÖZ
MENEMEN OLAYI / ARAŞTIRMA / 47 NUMARA / 2007 / 239 sayfa

Eyüp Öz Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezundur. 2006 yılında Fransa Sosyal Bilimler Araştırmaları Yüksek Okulunda hazırlamış olduğu “1930 Menemen Olayı ve Türkiye’de Mehdicilik” master tezinin kitaplaştırılmış halidir. Kitabın tam adı “Menemen Olayı ve Türkiye’de Mehdicilik”.
Kitabın başlıklarını incelediğimizde araştırmanın detaylı ve titizlikle yapıldığı görülmektedir. Kuşkusuz tarihçi değiliz, ama yapılan yorumlardan çok “olanın” “tarafsız” bir şekilde yazılması önemlidir. Eyüp Öz sanırım hem dini çevrelerin bakış açısını, hem dönemin resmi bakışını, hem de olayların arka sebeplerini resmetmeye çalışmıştır. Bu resim her zaman flu olacaktır. Çünkü tarihe renkli gözlüklerle bakarsak ve hep kendi görmek istediğimiz şekilde olayı ortaya koyarsak “doğru” bir türlü doğru olmayacaktır. Bir de her şey kendi zamanının koşullarında değerlendirilmelidir. Fakat bunu yapmak gerçekten zordur.
Tam da Cumhuriyet’in kuruluşuna rast gelen, “eski” ile “yeni”nin çatışması olarak nitelendirebileceğimiz bu olay yazar tarafından özellikle Mehdicilik ile değerlendirilmeye çalışılmıştır. Eski ve yeni örneklerle bu “Mesiyanik Paranoid” hastalığını da aktaran yazar, bu hastalığa tutulmuş olanlardan da kısaca örnekler vermektedir.  
Benim açımdan ilginç bir nokta ise baba tarafından Girit göçmeni bir aile olmam. Menemen Olayının baş aktörleri olan iki kişi ise; Biri Girit’ten göçüp Manisa’ya yerleşen Derviş Mehmet ve yine babası Girit’ten göçüp Adana Kozan’a gelen burada doğan Kubilay. Bu iki Giritli hemşerimin yolları Menemen’de iki zıt kutbun çarpışması olarak nitelenebilir.   
Kitaptan ilginç bulduğumuz birkaç not ile devam edelim:

Bütün din ve kültürlerde tıpkı İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilikte olduğu gibi bunalım içerisindeki bütün toplumlar bir kurtarıcı beklentisi içerisine girmişlerdir. Sf:19
*
“Mehdi eşkıyanın tekidir.” Sarı Mustafa adındaki tanık
“Mehmet tembel bir adamdı. Kendisine derviş süsü vererek etrafına cahil halkı toplamak istedi. Kendisi bir zamanlar eşkıyalık yaptı, deli oldu.” Terzi Talat sf:47
*
“Derviş Mehmet, bu dervişlik lakabını kendi kendine almış bir adamdır. O ne bir tekkenin postnişini ne de ieleri gelen bir tarikat ehli idi. Sıradan bir berber, bir bağcı idi. Fakat, söz söylerken yanındakileri hemen tesiri altına alıyor. Ve hepsini burunlarından yakalayıp, istediği noktaya götürme gücüne sahip bulunuyordu.” Menemenli Yakup Kadri Karaosmanoğlu sf:49
*
“Hazreti Peygamberde bu esrardan içti ve öylece miraca çıkarak Allah ile görüştü.” Derviş Mehmet sf:68
*
“Reis Mustafa Paşa, Kubilay’ın cami meydanındaki kan izleri başında beklettirmek suretiyle muhafaza etmektedir.” Olayın üzerinden 15 gün geçmesine rağmen, askerlerin nöbet tutmak suretiyle Kubilay’ın kan izlerini korumaları, şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti’nin kendini Kubilay ile simgeleştirmesinin en çarpıcı ifadesidir. 09 Ocak 1931 Hakimiyeti Milliye Gazetesi sf:123

Taylan Köken 

17 Ocak 2013 Perşembe

menemen tarihi...

ERSİN DOĞER
MENEMEN TARİHİ / ARAŞTIRMA / SERGİ / 1998 / 406 sayfa

Prof.Dr. Ersin Doğer Ege Üniversitesi arkeoloji hocalarındandır. İzmir, Manisa ve çevresinde yüzey araştırmaları yapmakta, Aigai Antik Kenti kazı başkanlığını yürütmektedir. İzmir Karşıyaka doğumlu olmasına rağmen anne ve babasının Menemenli olmasından dolayı ve ilk çocukluğu ile gençliğini burada yaşamış olmasından bu kitabı yazmıştır. Hocamızın kitabının tam adı “İlk İskânlardan Yunan İşgaline Kadar Menemen ya da Tarhaniyat Tarihi”dir.
Gerçekten, muhteşem bir kitap. Menemen’i ilk çağlardan itibaren inceleyerek, tarihi boyunca ona bağlı yerleşimleri, köyleri Osmanlı arşivlerinden yararlanarak ve buraları gezerek hem amatörlere hitap eden, hem de bilimsel çevrelere hitap eden tarzda yazılmış, sade anlaşılır dolu dolu bir başyapıt.
Aiolis araştırmalarımda, bölge ile yapmış olduğum incelemelerde başucu kaynakçam olarak kullandım. Hem tarih, hem de arkeoloji meraklılarının mutlaka edinmesi gereken bir kitap.
Kitap İzmir ve peşi sıra Menemen’i ele geçiren Yunan İşgali ile bitmektedir. Bir çok kişinin “Kubilay olayının iç yüzünü de unutma” serzenişlerine rağmen bu konuya hocamızın özellikle girmek istemediğini kitabın önsözünde öğrenmekteyiz. Bu görevi Cumhuriyet Döneminde Menemen olarak başlığı atılabilecek ve yazacak genç araştırmacılara bırakıyor. Elinize sağlık hocam.      

Taylan Köken

16 Ocak 2013 Çarşamba

15 Ocak 2013 Salı

14 Ocak 2013 Pazartesi

10 Ocak 2013 Perşembe

9 Ocak 2013 Çarşamba

8 Ocak 2013 Salı

7 Ocak 2013 Pazartesi

aşk...

aşk başladığında
pencereden girersin
aşk bittiğinde
kapıdan kaçarsın

taylan köken

2 Ocak 2013 Çarşamba

korku...

korku; varlığın
yokluk tarafından ele geçirilmesi...

taylan köken

1 Ocak 2013 Salı

çocukluk...

çocukluk; kertenkele kuyruğu
kopartıp attığımız geçmişe...

taylan köken