23 Mart 2015 Pazartesi

cahit külebi...

MUZAFFER UYGUNER
CAHİT KÜLEBİ / ARAŞTIRMA / ALTIN / 1991 / 255 sayfa

Muzaffer Uyguner’in bir seri halinde yayınladığı, şairlerin ve yazarların hayatları, eserleri, haklarında yapılan çalışmaları inceleyen, derleyen derli toplu çalışmalardan biri de Cahit Külebi üzerinedir.
Cahit Külebi’nin kendi anlatımıyla Yaşamı bölümünden sonra, Şiir Anlayışı, Şiirinin Evrimi, Şiirinin Özellikleri ve değişik yerlerde yayınlanan şiir eleştirileri Şiiri bölümünde yer almıştır. Şiirlerinden ve düz yazılardan yapılan seçmelerden sonra Külebi’nin Yapıtları ve Külebi İçin Yazılanlar bölümüyle kitap bitmektedir.
Cahit Külebi Anadolu’nun Şairi, Köy Şairi olarak anılmasına rağmen aslında köyde yaşamamıştır ve kendisi de öyle olmadığını söylemektedir. Oysa o köy şiirlerinde yaşayamadığı, özlemini duyduğu köy yaşamını işleyecektir.

Kitaptan çok bilinen bir Cahit Külebi şiirini buraya aktaralım:

HİKÂYE

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!

Taylan Köken

17 Mart 2015 Salı

salâh birsel...

MUZAFFER UYGUNER
SALÂH BİRSEL / ARAŞTIRMA / ALTIN / 1990 / 239 sayfa

Muzaffer Uyguner’in bir seri halinde yayınladığı, şairlerin ve yazarların hayatları, eserleri, haklarında yapılan çalışmaları inceleyen, derleyen derli toplu çalışmalardan biri de Salâh Birsel üzerinedir.
Salâh Birsel’in kendi anlatımıyla Yaşamı bölümünden sonra, Sanatı, Yapıtları (Şiirleri, İncelemeleri- Araştırmaları, Günlükleri, Romanı, Denemeleri, Tarih Kitapları), bu kitaplardan Seçmeler bölümüyle devam etmektedir. Son olarak Birsel’in Yapıtları ve Birsel İçin Yazılanlar bölümüyle kitap bitmektedir.
Salâh Birsel benim için en önemli yazarlardan biridir. Bir de Enis Batur vardır. Ama üslup, vermiş oldukları açısından Salâh Birsel başyazarımdır. Araştırmayı, incelemeyi, denemeyi onun sayesinde sevdim, tarihe, İstanbul’a olan ilgim onun sayesindedir. Kurcalayan, titiz, yazın adamları vardır. Basit ve etkili yazarlar Salâh Bey bunların en başında gelir. Günümüzde basımı yapılamayan birkaç şiir kitabı haricinde bende bütün kitapları bulunmaktadır. Bu benim için bir övünç kaynağıdır. Kitaplığımın en başına onun kitapları bulunmakta.  
Kitaptan çok bilinen iki Salâh Birsel şiirini buraya aktaralım:

PAKİSTAN

Çıt çıt Güzin demek buzlu viski
Siz bilmiyorsanız ben biliyorum
Ben içki seviyorum
Güzin'i de seviyorum sıcak olursa
Haziran olursa bütün esmerleri topluyorum
Ama nerden simdi aklıma geldi
Güzin varken haziran

Akşam olursa Güzin'leri selamlıyorum
100 bin Güzin bir o kadar da dudak işte
300 dudak iyi kötü eğilip öpüyorum
Ben çiçekleri esmerlere boyuyorum
Üsküdar'ı da boyuyorum kalabalık olursa
Ama nerden şimdi aklıma geldi
Güzin varken Üsküdar

Çıt çıt çıt bütün esmerleri ben övüyorum
Güzin'i de övüyorum esmer olursa
Güzin demek düğün dernek
Siz inanmıyorsanız ben inanıyorum
Ben Pakistan'ı da seviyorum
Ama nerden geldi aklıma şimdi
Güzin varken Pakistan


KİKİRİKNAME

Sizinkisi de gülmek mi a kikirikler
Gülünce şöyle sunturlu gülmeli
Bir iki üç dişleri göstermeli
Sırıtmalı değil zangır zangır gülmeli

Yakaları kolalatmalı bir iki üç
Bir iki üç başları doğrultmalı
Boşuna değil bu öğütler inanın
Gülünce sabah akşam gülmeli

Ceketler kavuşturmalı bir iki üç
Köşelerde değil ortalarda gülmeli
Düğmeleri parlatmalı zamanında
Gülünce şapkalarla gülmeli

Bir iki üç sayıyla bükülmeli
Sırayla değil hep birden gülmeli
İşin bütün inceliği burda a kikirikler
Gülünce dişleri göstermeli

Taylan Köken 

9 Mart 2015 Pazartesi

60mm dizüstü meşkler ve içcep meşkler...

ENİS BATUR
60mm DİZÜSTÜ MEŞKLER ve İÇCEP MEŞKLER / DENEME / SEL / 2011 / 110 sayfa

Enis Batur’un bir başka deneme kitabı. Kişisel ansiklopedisine konulacak maddeler var. Ayrıca birkaç söyleşi de eklenmiş kitaba.
Enis Batur yine soruyor, sorguluyor.

Kitaptan devam edelim:
Bir geometridir erotizm. Ten ile duyuların, demek ki ten ile gözün, dilin, elin, ten ile sesin ve kokunun ilişkisidir. İlk onu arıyorum, son ten gelir aslında: O, çünkü, hayal gücünün ülkesinde de oturur. Ama bu geometride en canalıcı nokta, eksik olan noktadır –kısaca neyi hayal ediyorsak, onu erotika’nın merkezine yerleştiririz. Peki bu fotoğraf? Sf:20
*
Bir İtalyan lokantasında rastladım, çerçeve içine koyulup duvara asılmış anonim saptamalara: “Cennet polisin İngiliz, aşçının Fransız, aşığın İtalyan, tekniğin Alman, kurulu düzenin İsviçreli olduğu yerdir. Cehennem ise polisin Alman, aşçının İngiliz, aşığın İsviçreli, tekniğin Fransız, kurulu düzenin İtalyana bırakıldığı yere denir.” 
Doğru olana ne denir!
Bizim lokantalarımızdan birine asacak olsaydık benzeri bir panoyu, üstüne ne yazacaktık?
Cennet ütopyadır, Türkiye cehennem mi? Sf:37
*
- Kendinizi hala bir Çek sayıyor musunuz, yoksa Amerikalı oldunuz mu artık?
- Ben oralı ya da buralı olamayacak ölçüde kaybolmuş biri de sayılabilirim sonuç olarak. Bir ağacın kökleri kalmış, gövdesi savrulmuş, dalları farklı yönlere uzanmışsa onu tek bir yere aitmiş gibi değerlendirebilir misiniz? Öncüllerim ile ardıllarım arasında durmadan hareket eden şu belirsizlik… Sf:85   
   
Taylan Köken 

7 Mart 2015 Cumartesi

avşarlar ve dadaloğlu...

AHMET Z. ÖZDEMİR
AVŞARLAR VE DADALOĞLU / ARAŞTIRMA / ÜRÜN / 2007 / 476 sayfa

İlk basımı 1985 yılında yapılan kitabın çok iyi bir araştırma kitabı olduğunu belirtmek isterim. Bunun en büyük sebebini yazar önsözde belirtmektedir. Bir Avşar olarak Avşar’ın derdini bildiğini söylemektedir.
Yazar kitabına önce Avşar /Afşarları tanıtarak başlamaktadır. Avşarların en büyük özelliği olan konar-göçer yaşamlarını anlattığı Göçebelik maddesine geçer. Sonra bu göçmen topluluğun en büyük sorunu olan İskân (Yurtlandırma, Yerleştirme) maddesine geçer. Zorunlu iskân Avşar’ların ve onun gibi yaşayan toplulukların en büyük sorunudur.
Kitabın ikinci bölümü Dadaloğlu’nun Hayatı ve Kaynakların İncelenmesi bölümüyle başlar. Yazar Dadaloğlu hakkında yayınlanan hemen hemen her eseri incelemiştir. Hangi kitapta hangi eksiklerin, hangi hataların yapıldığı konusunda bilgiler verilecektir.
Üçüncü Bölüm Dadaloğlu hakkındaki bilenenlerin detaylı araştırılmasıdır. Yazar bu konuda da diğer kitaplarda ve bilgilerdeki eksiklikleri daha net ortaya koyacaktır.
Dördüncü Bölüm Dadaloğlu’nun Sanatı ve etkilendiği konular üzerine kısa bir yazıyla başlar. Sonra Dadaloğlu Şiirleri Konu ve Öz Yönünden (*Kavga, Yiğitlik ve İskân İle İlgili Şiirler, ** Yurt Güzellemeleri ve Sosyal Konuları İçeren Şiirler, *** Sevgi Üzerine Söylediği Şiirler) Biçim Yönünden, Dil ve Söyleyiş bölümleriyle detaylı olarak incelenecektir.
Beşinci Bölüm ise Dadaloğlu Şiirlerine ayrılmıştır.
Kitabın sonuna ek olarak Avşarların Kısa Tarihi, Avşar Göç Yolları ve Avşar Obaları ve Yerleştikleri Köyler maddeleri ilave edilecektir.

Kitabın en güzel yanı ise kitapta yer alan şiirlerin tek tek ele alınarak şiir hakkında bilgi verilmesidir. Bu çalışmalar çok detaylı ve güzel yapılmıştır.
Kitaptan bir sevda şiirini buraya aktaralım:

UYANIP SOHBETE BAŞLAMAK GEREK

Şu yalan dünyaya geldim geleli
Giyinip kuşanıp işlemek gerek
Cahil yâr sevenin uykusu gelmez
Uyanıp sohbete başlamak gerek

Münafıklar var da burada duyarlar
Duyarlar da birbirine koyarlar
Şöylesi güzele nasıl kıyarlar
Güzeli gül gibi beslemek gerek

Ne güzel yetmiş de dostumun bağı
El sürüp gülleri dermenin çağı
Sıra sıra olmuş yanakta beni
Öperken onları dişlemek gerek

Dadaloğlu’m der de bahar yaz gelir
Bizim göle ördeğinen kaz gelir
Bu gün kış da yarın bahar yaz gelir
Yiğit yâr koynunda kışlamak gerek

Sf:397
      
Taylan Köken

5 Mart 2015 Perşembe

yanık saraylar...

SEVİM BURAK
YANIK SARAYLAR / ÖYKÜ / Y.K.Y. / 2004 / 92 sayfa

Yanık Saraylar, Sevim Burak’ın 1965 yılında yayınladığı ilk öykü kitabıdır. Yapı Kredi Yayınları 2004 yılında tekrar basımını yapmıştır.
Yanık Saraylar'da anlamı ikinci plana iten, dili zorlayan ve o günün koşullarında çok değişik gelen öyküler toplamı olarak karşımıza çıkmıştır. Zaman içinde kapalı öykünün öncülüğünü yapan bir tarz doğmuştur. Sevim Burak bu kitaptan sonra uzun yıllar ortada görünmeyecektir. 1982 yılında Afrika Dansı isimli öykü kitabı basılacaktır. 17 yıllık bir zamanın geçmesini Sevim Burak bir mektubunda “Türk Halkını Protesto Ettim” diyerek açıklayacaktır. Nedenini bilmiyorum ama tahminim “Böyle saçma, anlamsız öykü mü olur” serzenişlerine kızmıştır.
Sanatta anlam aramak en büyük sıkıntımız değil midir?
Bildiğimiz bir gerçekte de Sevim Burak’ın bu kitabı aşabilecek yeni bir eser(!) yaratamamış olmasıdır.     

Taylan Köken 

4 Mart 2015 Çarşamba

yunan gizli teşkilatları...

ALİ GÜLER
YUNAN GİZLİ TEŞKİLATLARI / ARAŞTIRMA / K.ve T.B.Y. / 1988 / 170 sayfa

Osmanlı 30 Ekim 1918 yılında Mondros Mütarekesini imzalayınca çözülme sürecine girecek ve herkes bu iş artık bitti, bu imparatorlukta tarihin tozlu sayfalarında kalacaktır diye düşünmeye başlamıştır. İçeride yurttaşlarımız olarak gördüğümüz ve yıllardır değişik imtiyazlarla kolladığımız Hıristiyan cemaatlerine mensup Rumlar ve Ermenilerden peş peşe ağır darbeler yemekteyiz.
Ali Güler bu kitabının adını Yunan Gizli Teşkilatları olarak koymuş ama bu teşkilatlar gizli değil açık açık icraat yapmışlar, rahatça örgütlenmişler ve organize olabilmişlerdir.
Bu teşkilatlanmaların en başında ve organizasyonunda Fener Rum Patrikhanesi, Metropolitler ve Kiliseler bulunmaktadır. Memleketimizde bu dönemde kurulan diğer derneklerin tamamına yakınını Rum Dini Merkezler organize edecektir.
Kurulan diğer dernekler ise ister iş konusunda olsun, ister başka amaçlı dernek statüsünde olsun, kısaca hangi amaçla kurulursa kurulsun birince amaç Osmanlı toraklarından koparabildikleri kadar toprağı koparıp Yunanistan toprağı yapmaktır.
Derneklere ve diğer yapılara baktığımızda adları ve amaçları kısaca şöyledir:
Mavri Mira Cemiyeti: Patrikhane tarafından kurulan, direktifleri Venizelos’tan alan, Rumların silahlanması ve çeteleşmesini organize eden ve İngilizlerin himayesinde çalışan bir cemiyettir.
Asya-yı Suğra Cemiyeti: Yani Küçük Asya Cemiyeti İstanbul’da kurulmuş ve Batı Anadolu’daki Rum unsurların örgütlenmesinde faaliyet göstermiştir.
Rum Yunan Müdfaa-i Milliye Cemiyeti: İzmir İşgalinin ardından Mavri Miğra ve Asya-yı Suğra Cemiyeti görevini tamamlamıştır. İşgal şartlarında kurulan cemiyetlerinin önde gelenlerindendir.
Rum Yunan İttihat-ı Milli Cemiyeti: Yunan Konsolosluğu tarafından mütarekenin ardından kurulacaktır.
Yunan Bahriye İdaresi: Mayıs 1918 yılında kurulan bu teşkilat Anadolu’da örgütlenen Rum çetelerine silah sevkiyatında bulunmaktaydı.
Rum İzci Teşkilatı: Yine mütareke sonrası kurulan bir cemiyettir. Zayıf kalan bölgelerdeki çetelere eleman sağlamaktaydılar.
Yunan Ahz-ı Asker Şubesi: Yunan Konsolosu tarafından kurulan şube Rum gençlerinin askere alınmasını merkezden örgütlemek için kurulmuştur.
Yunan Rum Salib-i Ahmer Cemiyeti: Atina’dan idare edilen Mavri Mira’yla irtibatlı, çetelerin ihtiyaçlarını karşılayan ve yardımcı olan bir cemiyettir.
Pontus Cemiyeti: Karadeniz bölgesinde çok etkin faaliyetler gösteren 1904 yılından sonra faaliyetlerini sürdüren bir cemiyettir.
Bunların haricinde de cemiyetler ve kurumların adı kitapta anılmaktadır. Hepsinin ortak noktaları, Osmanlı’nın Rum nüfusunu organize ederek Yunanistan’ın işgali için zemin hazırlamaya çalışmaktır.    

Taylan Köken

2 Mart 2015 Pazartesi

keş dağı'nda bir alperen...

EMRE SONCAN
BİR ALPEREN / ARAŞTIRMA / ZAMAN KİTAP / 2012 / 123 sayfa

Muhsin Yazıcıoğlu birçok açıdan şüpheli olan bir helikopter kazasıyla 25 Mart 2009 yılında vefat edecektir. Bu vefat dönemin iktidarına yarayacaktır. Sivas’ta bu tarihten itibaren iktidar partisi sürekli olarak tulum çıkaracaktır. Bu kitap asla benim tespitimi zikretmemektedir. Zaman Kitap tarafından yayınlanan bu kitabın haricinde Zaman Gazetesinde (!) yazıları yayınlanan Emre Soncan’ın diğer kitabı Araf’ta 7 Yıl ile Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı dönemini anlattığı kitabıdır.
Kitap içindeki iddialar ve bunlarla ilgili ortaya konulan belgelerin çokluğu iyi bir araştırma yapıldığının kanıtıdır. Ama belgelerin doğruluğunu bilemiyoruz. Bu konuda yazara itimat etmek zorundayız. Zaten farklı bir düşünce içinde olabilecek olan yazar gerçekleri neden çarpıtsın ki, eline ne geçebilir ki?
Kitap Son Reis bölümüyle başlar ve Muhsin Yazıcıoğlu hayatını kısaca özetler. Bu bölümün çok kısa tutulması, bence sevenlerini ve onu takip edenleri hayal kırıklığına uğratacak cinstendir. Bu bölüm çok daha detaylı ve Türk Siyasetinin Önemli Bir Figürü’ne layık şekilde verilmeliydi…
Kitabın en önemli ve büyük bölümü helikopter kazasına ayrılmıştır. Hatta şöyle diyebiliriz ki kitap tamamen bu olaya endeksli kurgulanmış ve yazılmıştır.
Kazada derin şüphe oluşturan dört önemli nokta vardır: Enkaz arama ve suikast şüphesi bölümü, Kazanın öğrenilmesi, enkazın bulunması bölümü, Helikopterin yerinin tespit edilmesi bölümü ve Kaza sonrası bilgi kirliliği bölümüdür. Bu kazada adı geçen bölümlerin tamamında çok ilginç gelişmeler, aksamalar, baştan savma icraatlar olacaktır.

Kazadan hemen sonra en azından Muhsin Yazıcıoğlu’nu takip eden İHA muhabiri İsmail Güneş’in sağ olduğunu ve telefonla 112 Acil Servisi aradığını biliyoruz. Günümüzde ve o zaman da var olan cep telefonu sinyal takibine göre çok çabuk bulunmalıydı.
İki gün 115 km ötede aranan helikopter, bulunduğunda içinden kara kutusu alınmış, Muhsin Yazıcıoğlu’nun cep telefonunun sim kartı alınmış durumda bulunmuştur. Daha sonra ortaya çıkan bir video görüntülerinde 28 Mart 2009 tarihinde helikoptere bir gün önce uğrayan jandarmaların görüntüleri ortaya çıkacaktır…
Kazayla ilgili kalan diğer birçok ayrıntı ve belgeyi kitapta bulacaksınız. Bu bölüm gerçekten çok detaylı hazırlanmıştır.
Kitapta MY’nun eşi Gülifer Yazıcıoğlu’yla da yapılan çok kısa bir sohbet bulunmaktadır.
Benim kitapta dikkatime çeken en önemli belge ise dönemin Jandarma Bölge Komutanı olan Tuğgeneral Ali Lapanta’nın Gizli ibaresiyle 03 Kasım 2010 yılında vermiş olduğu bilgilerdir. Jandarmanın görevini aksattığı ve yapmadığı konusundaki eleştirilere komutanın vermiş olduğu cevaptaki maddelerden biri oldukça ilginçtir, düşündürücüdür… Ali Lapanta şöyle diyor: Harekat Merkezine yapılan ihbarlarda istişareye yatanlar, rüyasında helikopterin düştüğü yeri görenler, helikopterde bulunanların tanıdıklarının ısrarla şurayı arayın diyen ihbarlarının tamamına yakınına gidilmiştir.
Evet yıl 2009 yılıdır ve teknolojiyle hemen bulunması gereken bir araç, “İstişare” ile aranmaktadır… Dönemin bölge Jandarma Komutanı da aman “Biz bildirdik, bilerek gitmediler” mantığıyla kendilerinin suçlanacağını düşünerek, kaza yerinden çok uzak yerlerde dahi arama çalışmalarının yapıldığını itiraf etmektedir.

İşte Türkiye’mizin Çağdaş Dünyadaki yeri…   

Taylan Köken 

1 Mart 2015 Pazar

sahte mesih...

ERHAN AFYONCU
SAHTE MESİH / ARAŞTIRMA / YEDİTEPE / 2013 / 240 sayfa

2012 yılında M.Ertuğrul Düzdağ’ın “Dönmelik ve Dönmeler” isimli kitabı hakkında bilgiyi yayınlamıştım. O zaman bilginin sonunda “Bu kitabı öncelikle komple teorilerinden hoşlananlara tavsiye ederim” diye bitirmiştim. Bu kitap için de ilk söz olarak: “Sebatay Sevi hakkında yazılan ve tamamen belgelere dayalı, değerli, önemli bir kitaptır.” Cümlesini paylaşmak isterim.       
Kitap alt başlığı: Osmanlı Belgeleri Işığında Dönmeliğin Kurucusu Sabatay Sevi ve Yahudiler adını taşımaktadır. Bir tarihçi konuyu enine boyuna araştırmadan ve bir şey söylerken belgesini ortaya koymadan hareket etmemelidir. Erhan Afyoncu da bilime inanan bir tarihçi ciddiyetiyle öyle yapmakta ve Osmanlı Belgeleri arasından Sabatay Sevi hakkındaki tüm belgeleri ortaya çıkaran bir araştırma yapmış ve bu kitapta bunları ilk defe ortaya koymuştur.
Gelelim diğer ayrıntılara. Erhan Afyoncu, konuya Osmanlı’ya Yahudi cemaatinin gelmesi ve kabul görmesiyle başlamaktadır. Ne zaman Hıristiyan Avrupa Yahudilere eziyet yapar, onların gidebileceği tek bir kent vardır; bu kent İstanbul şehridir ve onun gönlü bol Osmanlı Sultanlarının himayesidir… Tabi hiçbir şey karşılıksız olmaz. Örneğin günümüzde Yahudiler en çok hangi ülkenin himayesindedir. Oraya hem sermaye götürmekte, hem de o ülkenin ekonomisinde önemli bir figürdürler? Osmanlı da zamanında dünyanın en büyük emperyalidir, günümüzde Amerika’nın olması gibi… 
Osmanlı Yahudi ilişkilerini özetleyen bu girişten sonra Osmanlı Sarayında imtiyazlar el eden Yahudileri hakkında bilgiler verecektir. Bu bilgileri şu konu başlıklarında aktaracaktır: Osmanlı Maliyesinde Yahudiler, Yahudi Hekimler, Hassa Hekimler Teşkilatı, 16 Yüzyılın Önemli Yahudi Simaları: Gracia Mendes, Kira Kadınlar, Yasef Nasi, Solomon Aşkenazi, David Passi.
Bir kitabı okurken, size araştırmanız, öğrenmeniz gereken başka konuları, içine dalınacak başka bilgilerin kaynağını sunmalıdır. Harem’in Gizemli Aracıları: Kira Kadınlar çok ilginç bir konu olarak bu kitapta karşıma çıktı. EA. Yaklaşık 21 sayfa bu konuya ayırarak kısa bir özet yapmıştır. Ama konu çok dikkat çekicidir. Düşünün Osmanlı’nın en gizli yeri Haremdir. Buraya girmek meseledir. Ama Yahudi kadınlar buraya girecek, Sultanların anneleri, eşleri üzerinde etki edeceklerdir. Araştırılması gereken ilginç bir konu…
EA. Kitabın ikinci kısmında, Sabatay Sevi’nin hayatına geçecek, onun tüm yaşamını, yaptıklarını ve ölünceye kadar yaşadıklarını Osmanlı Belgelerini de tarayarak ortaya koyacaktır. Kitabın hiçbir kısmında aslı astarı olmayan, tamamen efsaneler üreterek konuya bakan ve kendilerini Sebayetist düşüncenin yıkıcısı gibi gösteren diğer yazarları asla referans almayarak kitabını sonlandıracaktır. Sadece Sevi’nin başına gelenleri, nereden nereye gittiğini, nerede neleri yaptığını mümkün olduğunca belgeleriyle ortaya koymaya çalışmıştır. Kitabın sonunda bu arşiv belgelerinin fotoğraflarını da görecekseniz…
Kitabın bence tek kötü yanı ise bazı belgeleri olduğu gibi aktarırken, dönemin dilini kullanarak aktarmış olması. Halbuki günümüzde zaten tarihi okumaya ve anlamaya meyilli bir nesil yokken, bu kısımlar tamamen Türkçeye çevrilerek, alt notlarda Osmanlıcası verilebilirdi. Bence bir problem yok. Ben öyle yazılmasından zevk alıyorum. Ama ya anlamayanlar…         

Taylan Köken