17 Kasım 2011 Perşembe

gece gelen ölüm...


ERHAN BENER
GECE GELEN ÖLÜM/ ÖYKÜ/ BİLGİ/ 1993/ 240 sayfa.


Beş öyküden oluşan bir kitap. ‘Gece gelen ölüm’ ve ‘Biobot’ öyküleri nerdeyse roman olacak kadar uzun. Kitabın en etkileyici öyküsü ise ‘Falcı’ öyküsü.

Gece gelen ölüm öyküsü;
Bir intiharı araştıran komiserin aşk üzerine düşmüş olduğu çapraz ateş üzerine, güzel bir öykü. Kötü yanı öykünün uzayan diyalogları... Ve son! Ne muhteşem…

Çiçekler;
Kısa ve sıradan...

Falcı;
Dünyanın değişik zamanlarında farklı bedenlerde, hep doğruyu söylediği için ve hep tekrar gelmek yok edilen bir falcı... Kahin demek daha doğru herhalde... Çok güzel öykü, yazım tarzı ile bayağı beğendim...

Telefondaki ses;
Kocası tarafından aldatılmış olan karasız kadının düşünceleri üzerine bir öykü. Sıradan.

Biobot;
Biraz zorlama fantastik olan uzun bir öykü.

Erhan Bener’i okumaya devam... Tavsiye etmeye devam…

Taylan Köken

14 Kasım 2011 Pazartesi

yanımda mı?

hayata karşı ilk küskünlüğümüz; yanımızda sandığımız kişileri, karşımızda görmemizle başlar... anton çehov

taylan köken  

13 Kasım 2011 Pazar

plati...


ENİS BATUR
PLATİ/ DENEME/ SEL/ 2006/ 123 sayfa.

Neden EB okuyorumun cevabı niteliğinde bu kitap. Plati alt başlığı ile Bir ada denemesi,
Yassıada tarihine bir bakış. EB duyarlılığında, EB tarzında, EB araştırmacılığında...

Bölümler;
Yolcu Sis Bileti
Adalar İstanbul’un yanı başındadır. Yanımızda, önümüzde. Ama ne yakın olsalar bile, bilemediklerimiz ile o kadar uzaktadırlar. EB defterlere kayır düşer. Sanırım onun kütüphanesinde, kayıtları tamamlanmamış defterlerle dolu…
Defterlere, pek çok deftere uğradım, göz attım hazırlık aşamasında; baştan beri defteri seçmiş, kitaplarını her defasında güç bela seçebildiği defterlerde yazmış, yolunda ilerlerken iliştirmeden, yapıştırmadan, ekleyip çıkarmadan yapamamış bir yazarın gözünde. Sf:9
Sadece EB denemelerinde öğrenirsiniz ( Sunay Akın en çok, biraz da Salah Birsel) nice ayrıntıyı: Bostancı yakınlarındaki küçük Vordonos kayasının bir vakitler ada olduğu, üstündeki manastırda, IX. Yüzyıl patriklerinden Fotios’un ömrünü tamamladığı biliniyor – iki yüzyıl sonra güçlü bir lodos fırtınası (?TK) sonucunda batan adanın kalıntıları, yakın çağa gelesiye, duru havalarda çıplak gözle teknelerden görülebilirmiş.  Sf:10
Ada kavramı benim için çok özel. Bir şiirler toplamı ile Ada kitabını oluşturmaya çalışmıştım. Ada Odam oluyordu sonunda… Tamamlanmamış bir birliktelik gibi, tamamlanmamış bir kitap taslağı oldu…
İsola kavramı, in salo’dan (“denizde”) farklı olarak yalıtılmışlığı, ayrıoluş ve ayrı- duruşu getiriyor- isle, island, ile, isola Batı dillerinde yakın yananlam perdeleriyle zenginleşiyor. İnziva, İsola’ya ne kadar da komşu bir ses özü taşıyor.
Adam’a bir adım kalıyor. Bir ada olan Cennet Bahçesinden kovulan ve anakaraya sürülen, orada çoğalan Adem’e de.
Asıl: “Ada”nın bizim dilimizde “Oda” ses benzeşiminden kaynaklanan bir ürperti oyalıyor beni.
Pascal’ın cümlesi, “düşünce”si bu metnin bilinçaltındaki ilk tohumu olabilir mi, ben bile kesinleyemem bunu şimdi: Dünyayla yüzleşmek için odandan (adandan) çıkman gerekmez, her şey içeride, burada görülebilir, hiçbir yerde göremeyebilirsin.
Yazarın odası
Adası. Sf:11

Bir adada yaşama imgesi(!) hep amaç olmaktan çok, bir düş olarak kaldı içimde, benliğimde. Hem kimin kalmamıştır ki…
Bir adada yaşamayı seçecek olsaydım
Ve uzak durmak saklanmak değildir: Uzak durmak, ince bir ustalıkla size ilişilebilmesini olabildiğince güçleştirmenizdir. Sf:13

Adalar insanoğlunun ütopya başkentleridir. Ütopya toplumları hep adalarda kurulmuştur.
“haritada bir nokta” nedir ki, anakaranın bütün zehiri gelip oraya da sığsın ---
Ondandır, ondan mıdır, çoğu farklı olur adaların, adalıların: Sert, kabuklu, hikayelerini mahfuz tutan insanların, ortasında kaldıkları suyun özelliklerine, huylarına gitgide benzemeleri onları kıtadan uzaklaştırır. Sf:18

“Her adam bir ada”dır.
“Adayı görmek için adadan çıkmak gerekir, kendimizden çıkmazsak kendimizi göremeyiz.” Sf:23

Kendinden ötekine,
Kendinden hem de kendine
Giden yolda tek kara parçası. Sf:24

PLATİ
Yani Yassıada. EB bir ada arıyor, haritada başka bir nokta. Adasını arıyor, insanın yalnızlığının karşılığı olabilecek adayı…  Yassıada; bunca zaman bu kadar yakınımızda iken, nasıl bu kadar da uzağımızda kalabiliyordu…
Adalar yanımızdaydı… Prinkipo (Prensler), Demonisi (Cinler), Papadonisia (Keşiş) adaları yanımızdaydı. Onlar arasında en yalnızlardan yalnızı da Plati yani Yassıada…
Yassıada’nın adı tarih kitaplarında IV. yüzyılda geçiyor ilk olarak. Buraya Ermeni Katolikosu Büyük Nersus sürgün gönderiliyor. Nersus sürüldüğünde, burada zindanların var olduğundan söz ediliyor, aynı kaynakta.
Yassıada’nın kaderi, hep mahkûmların kaderi ile bir olmuştur…
Sonra 400 yıl sonra Bizans İmparatoru Teofilos 829-846 arasında Platea manastırını inşa ettirmiştir. Ardından yaşamının önemli bir bölümünü Sedefadası’nda sürgün olarak geçirdikten sonra Patrik seçilen Ignatios Plati’nin tam ortasına Kırk Ermişler kilisesini yaptırmış.
Sonra İstanbul feth olmadan önce, komşu adalarla beraber Osmanlı’nın olur. Plati yeniden sessizliğe bürünür. Ve bir gün bir İngiliz gelir. Sir Henry Bulwer 1859’da adayı satın alır…

BULWER ADASI
EB 

Taylan Köken

2 Kasım 2011 Çarşamba

dostluk...

dostluk, çınar gibidir. meyvesi olmasa da, gölgesi yeter... alfred capus

taylan köken

1 Kasım 2011 Salı

çengi...


AHMED MİTHAT EFENDİ
ÇENGİ / ROMAN/  BORDO-SİYAH/  2004/  243 sayfa

Ahmed Mithat Efendi Türk yazınının öncülerindendir. 1844 yılında İstanbul Tophane’de doğup 1913 yılında vefat eden Ahmed Mithat edebiyatın her türünde yapıtlar vermiştir.
“Çengi” İstanbul’un fuhuş hayatını anlatan gerçekçi türde yazılmış bir romandır. Yazar muhtemelen gerçek olan kahramanlarının ağzından ve yaşadıklarından yola çıkarak dönemin hayatını en açık bir biçimde günümüze taşır.
Baba parası ile yaşayan Daniş Çelebi’nin düşmüş olduğu komik durumu irdeleyen bir roman. Dört kısımda yazılan roman ilk iki bölümde ayrı ayrı kişileri ve olayları ele alır, ama üçüncü bölümden sonra roman kahramanları bir araya gelir.

Ahmak olanlarla, deliler yalan söylemez. Sf:50
*
İğnenin deliğinden Hindistan’ı seyretmiş adamlar. Sf:84
*
Akıllının birine sormuşlar: İnsanın için ne zaman evlenmek hayırlıdır? Cevap vermiş: Buluğ çağından yirmi beş yaşına kadar evlenirse erken evlenmiş olur. Yirmi beşinden otuz beşine kadar evlenip de bir karıya esir olmanın anlamı yoktur. Otuz beşinden kırkından sonra evlenecek olursa pek geç kalmış olacaktır. sf:66
*
Buna sürgit dememişler! Görgeç demişler! Şimdiye kadar gördün, bundan sonra da vazgeçmeli. Sf:209
*
“Debbağ” sevdiği deriye yerden yere çarparmış. Sf:233

Taylan Köken