23 Ocak 2024 Salı

sonradan görme isa...

 

FRANCIS PICABIA

SONRADAN GÖRME İSA/ANLATI/SEL/2017/61 sayfa.

Sel Yayınlarının en sevdiğim dizisi olan Geceyarısı Kitapları’ndan bir başka değişik ve güzel kitap. Çevirisini Alper Turan’ın yaptığı kitap, tüm genç kızlara ithaf edilmiş. Sanırım 1920’de son düzenlemesi yapılan bu kısa metinle dönemin Avrupa’sındaki genç kızların temel sorunlarını düşünmüş yazar…

Gabrielle Buffet’in yazdığı önsöz ise şöyle başlıyor:

Edebiyat, biçim ve içerikten çok, beynin, ruhun halleriyle, hatta bazen uzansak erişebileceğimiz yüce duygularla yenilenir.

İnsanlığın Din evresi sona erdi; Sanat evresi de öyle.

Sanat eseri, varoluş nedenini değil, DEĞERİNİ yitirdi.

Ne Savunma var, ne Yargı, ne de Gerekçe…

1879 yılında Paris’de doğan ressam, Kübizm, Dadaizm, Gerçeküstücülük ve Soyut sanat gibi dönemin tüm akımlarında ürünler vermiş bir sanatçıdır. Kitabı yazdığı dönemde Dadaist akımla beraber hareket etti diyebiliriz. Picabia çalışmasında, İsa ve diğer peygamberler üzerinden dini, Dadaist akım üzerinden de sanatın eleştirisini yapmaktadır.

 Kitaptan kısa kısa alıntıları aktaralım:

O güne kadar inşa edilmemiş güzellikte bir gemide yolculuk yaptım; işin ilginç yanı, bu transatlantiğin güvertesinde yolcular ve mürettebat at sırtındaydı. s.13

*

Oysa bu ihmal edilmiş dünyada uzmandan bol bir şey yok. Uzmanlar, insanı diğer tüm insanlardan ayırır. s.15

*

Tanınmamış kimse yok ben hariç… s.33

*

İnsanların adaleti suçun kendisinden daha suçlu… s.34

*

Sizi sevemem

Ben kendimden nefret ediyorum s.34

*

Saygın sanatçılar, rahat bırakın bizi, sizler hala Tanrı’ya inanmamızı isteyen bir grup rahipsiniz… s.42

*

Neyse, susuyorum ki beni deli sanmayın, gerçi kişisel delilik oldukça nadir görülen bir şey!.. Düşünürler her şeyi kanıtlamak ister, bense kanıtlanacak hiçbir şey olmadığını söylüyorum… s.48

*

Zehirlenme hâlâ ahlaki bir meseledir… s.48

*

Kim benimleyse karşımdadır… s.50

*

Mutlu musunuz? Yarının olmayacağını hayal edin, hayat bugünden ibaret ve bugün aslında hiç yok… s.51

*  

Engel diye bir şey yoktur, tek engel amaçtır, amaçsız ilerleyin! s.53


Taylan Köken

19 Ocak 2024 Cuma

siyah...

 


ALAIN BADIOU

SİYAH/ARAŞTIRMA/MONOKL/2020/95 sayfa.

 

Fransa solunun düşünce insanlarından biri olan Alain Badiou’nun felsefesi geçmiş düşünce akımlarıyla bağ kurmaya çalışan bir anlayıştadır. Fransa’da politik eylemlerde de önde olan, 1968 yılında gerçekleşen olayların içinde yer alan ve siyasi mücadelesine halen devam eden bir siyaset insanıdır aynı zamanda.

Siyah kitabı MonoKL Yayınları Düşünce serisinde yayınlamış bir çalışma. Türkçeye Nihan Çetinkaya tarafından çevrilmiş. Kitabın ana başlıkları: Çocukluk ve Gençlik, Siyahın Diyalektiği, Kılıklar ve Fizik, Biyoloji, Antropoloji bölümlerinden oluşmaktadır.

Kitabın alt başlığı olan, olmayan rengin ışıltıları; siyahı anlamamızı sağlayan en iyi formül aslında… Tıpkı ikiz kardeşi beyaz gibi renk skalasının neresine koyacağını bilmediğimiz en baskın renktir siyah… Siyah rakam olsa sıfırdır, diğer tüm renklerle çarpılınca sonuç elbette siyah olur…

Siyah; gecedir, kara-anlıktır, kriminaldir, gizlidir, mağaralara saklanır, görünmez, tüm renklerle kavga eder, tüm renklerle ilişki içindedir, görünürdür tam ortadadır, her yerdedir;

Siz n-asıl bakmasını bilin yeter…

 

Taylan Köken


14 Ocak 2024 Pazar

atatürk'ün sofrası...

 

OĞUZ AKAY

ATATÜRK’ÜN SOFRASI/ARAŞTIRMA/TRUVA/2016/240 sayfa.


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı, siyaseti, savaşları ve mücadelesi birçok araştırmaya konu olmuştur. Toplumda en çok merak uyandıran özel yaşamı ise popüler tarih anlayışına uygun olarak bazı çalışmalarla yeniden ele alınmaktadır. Günümüzün ve geçmişteki sağ siyasi kültürün en çok mesele yaptığı konulardan biri; Gazi’nin -içki- masaları olmuştur… Atatürk devrimlerini, yönetimini sindiremeyen ve kabullenmeyen bu grubun tipik davranışı olan özel yaşama saldırmasının sebebi; o lideri fikri olarak yenemediklerindendir. Yenemiyorsan zayıflat, toplumdaki imajını zedelemeye çalış; evet, bu kifayetsiz siyasetin temel düsturu budur…

Atatürk’ün Sofrası kitabı aslında tam da amacına uygun bir tanımlamayla çıkmıştır. Merhumun sofrasında sürekli olarak içki içilmezdi... Yemek masalarının kurulmasının asıl amacı yapılacak olan devrimlerin ve siyasi hamlelerin toplumca nasıl karşılanacağını, kendi düşüncesinin dışında farklı fikirler varsa onları dinlemek ve tartmak için kurulan sofralardı. Atatürk’ün sofrasında toplantılar kimi zaman sabaha kadar sürer, zaman zaman içki de içilir ancak kimse bu masada kendini kaybetmezdi. Hele konu ciddi bir mesele ise masada sadece kahve içildiğini, alkolün masada asla yer almadığını Dr. Tevfik Rüştü Aras’ın anılarından öğreniyoruz.

Atatürk’ün Sofrası adıyla Truva Yayınları tarafından yayınlanmış ikinci bir çalışma daha var. Diğer çalışma İsmet Bozdağ’a ait bir çalışmadır. Elimizdeki kitapta anlatılan anılar ve yorumların çoğu Atatürk’ün yakınında olan çalışma arkadaşlarının yazmış olduğu hatıralardan derlenmiştir. Sanırım İsmet Bozdağ’ın çalışması da benzer bir yöntemle yazılmış olmalı.

Kitaptan aktarımlarla Atatürk'ün sofrasında nelerle karşılaşabileceğimize bir bakalım:

Atatürk’ün masasında elbet müzik de dinlenmektedir. Sevdiği türküler, Türk sanat müziği besteleri vardır. Kız kardeşi Makbule Atadan’a göre Atatürk şu besteyi çok severmiş:

Cana rakibi handan edersin,

Ben bir nevayı giryan edersin,

Biyanelerle unsiyet etme,

Bana cihanı zindan edersin ... s.15

Atatürk İzmir’i severdi… Sanırım İzmir’de memleketi Selanik’in havasını hissederdi. Bir gün Nif’de(Kemal Paşa) kaldığı bir gece, etrafındaki kişiler Ata’nın neşeli olduğunu görünce tepsi içinde içki ve birkaç meze getirirler, ancak Ata bu ikramı geri çevirir. Yanında bulunan Ruşen Eşref Günaydın’a, bir gece Beşiktaş Akeretler’deki evinde benzer bir tepsiyle içki gelince neler söylediğini hatırlatır:

Benim adım çok içki içer diye çıkmıştır. Bunu siz de duymuş olacaksınızdır. Filhakika   (gerçekte) ben, öteden beri içerim; içkiyi severim. Fakat istediğim zaman bunu keserim. Vazifem esnasında bir damlasını ağzıma komam. Vatan işlerime içki karıştırmam. İçki, sadece benim keyfim içindir. İçki yüzünden vazifemi bir an geri bıraktığımı hatırlamıyorum. Daha gençken, manevralara çıkılmadan önce, muhabbete dalarak sabaha yakın zamanlara kadar içsek bile, ben bazen hiç uyumadan saatinde doğrudan doğruya vazifem başına gider ve görecek işimi bir dakika geri bırakmazdım. İçki ve vazife iki ayrı şeydir. Birbirine tesiri dokunacak yerde vazifeyi elbette keyfe tercih etmeli, vazifeye tesiri dokunursa, içkiyi behemehal (mutlaka) kesmeli. s.47

Günümüzün içmediğini (iddia eden) söyleyen siyasilerine baktığımız zaman, Atatürk’ün ne kadar disiplinli bir lider olduğunu bu satırlardan ve de kitabın tamamında aktarılan birçok anıdan anlayabiliyoruz. Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk’ün sofrasında her şeyin konuşulduğunu söylerken (s.74-75), Arnold Toynbee ve Ali Kılıç, sofrada hakimiyetin tamamen Ata’da olduğunu belirtmekteler ve o sofraya kolay kolay kimse oturamamaktadır(s.75-78,79) demektedirler. Kitabın ilginç bir bölümü ise Ali Kılıç’ın hatıralarından evlilik dönemindeki akşam sofraları anılarıdır (s.80-82).

Atatürk’ün sofra kültürü oldukça basittir aslında:

Bir lokma ekmek, bunu birkaç yakın arkadaş ile oturup beraberce yemek ve içmek bana kafidir, demektedir Ata’mız… Ali Kılıç s.87.

Kitabın bir başka bölümünde ise Atatürk’ün sevmiş olduğu türküler ve şarkıları Ali Kılıç hatıralarından aktarmaktadır. Rumeli türküleri onda farklı duygulara sebep olurdu, özellikle Vardar Ovası türküsünü çok severdi. (s.90-94).

Gene eğlenmek için, pek nadir olarak, arkadaşları ile tavla oynadığı da vakidir. İçki olarak rakıyı tercih ederdi; başka içkileri, mesela bira, şarap, viski ve şampanyayı nadiren içerdi. Baş mezeleri leblebi, beyaz peynir ve kavundu. İçkiden sonra behemehal (mutlaka) yemek yerdi. Hasan Rıza Soyak s.135.

Uzun gecelerde bazen sofradan kalkıp yemek için mutfağa geçer, gece için hazırlanan onca yemeği bir kenara bırakıp çok sevdiği kuru fasulye-pilava yönelirdi… Enver Kezer s.180. Acıkınca bazen iki yumurta kırıp, sadece ekmekle karın doyurma işini kolayca hallettiğini de kitaptan öğreniyoruz. 

Kitabın bir bölümünde Atatürk’ün ziyaret ettiği bir ilde akşam yemeği için sofra kurulur. Sofraya isteği üzerine içki de gelir. Müzik çalınır, sohbetler yapılırken yöre halkı da Atatürk’ü merak edip kapıya yığılmaya başlar. Ev sahipleri halktan rahatsız olmaması için kapıyı kapatmaya çalışınca Atatürk müdahale eder ve kapıyı kapatmamalarını söyler. Atatürk hiçbir zaman halktan bir şeyini sakınmamış, gizlememiş, ne yapıyorsa onların gözü önünde yapmıştır. Aksi olduğu zaman hasımları hakkında olmadık iddialarda bulunmuş, kulaktan kulağa asla yapmadığı, yapamayacağı şeyler, yapmış gibi dedikodu olarak yayılmıştır. Bu yüzden Atatürk davranışlarında bir kısıtlamaya gitmeden içinden geldiği gibi davranmaya ve hiçbir şeyini gizlememeye gayret etmiştir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz ilde de kapıda biriken halk bir süre masaya bakıp; He paşa içki içiyor, diyerek umursamadan omuz silkip oradan ayrılmışlar ve kısa bir süre sonra meraklarını giderenler çekilince Atamız masadakilerle baş başa kalmıştır…

Aslında Atatürk'ün Sofrası; basit yemeklerin yendiği, içkinin sohbet için içildiği bir dost meclisidir...  Sadelik tıpkı hayatında olduğu gibi sofrasına ve yediği yemeklere dahi yansımaktadır. Kısaca Gazi Mustafa Kemal Atatürk göründüğü gibi yaşamıştır...

Taylan Köken