30 Mart 2012 Cuma

kuşevi'nin efendisi...

ibrahim yıldırım
kuşevi'nin efendisi/roman/sel/2000/341 sayfa

Düşsel kişi Asaf Cemil üzerine kurgulanmış bir roman. Onun “Düş Tutanaklarım” adlı notları üzerine kurgulanan, yazar Yusuf Bünyamin, Asaf Cemil ve İbrahim Yıldırım üçgeninde, örtüşmeler, griftler, açmazlar, din ve din sosyolojisi, intihar...
Başarılı bir roman. Diğer kitaplarını da alacağım...

Yoksa gördüğümüz ve göründüğümüz her şey bir düşün içindeki düşte midir?
Edgar A. Poe sf:31
*
Düşleyen birinin yanında muhakkak bir yorumlayan da bulunur. Sf:35
*
Mum ateşi, güneşe yükselir.
Mum alevi, yarı aydınlık verir.
Yarı aydınlık ise, saklar ve açıklar... sf:50
*
Biliyorum az sonra yine her şey yitip gidecekti ve ben derin bir boşluğa düşecektim... sf:77
*
bu kitabım elimde, fikir kitabım zihnimde duruyor.. yeni kitaplarımı okuyor, eskileri öğretiyorum... geçmişi, bugünü ve geleceği düşünüyorum, tanıyorum, öğretiyorum... sf:213
*
Kuşlar kendilerine padişah seçmek isteyince, milyonlarca kuş kanat vurup Otuzkuş adındaki büyük kuşa gidip, ona saygı sunmak isterler. Ama yolda kuşların yarısı telef olur. Diğerleri ise, yedi imtihan yolunu aşarken ölür... Otuzkuş’a milyonlarca kuştan yalnız otuzu ulaşır. Bu bitkin ve yorgun kuşlar anlar ki Otuzkuş kendileridir... Gönlünün aynasına bakmaya devam et... sf:245
*
Meşe: Farsça “bişe” kelimesinden...
Çok sık dokulu, ağır, sert ve damarlı ağaç...
Zeus’un kutsal ağacı... Romalılılar’ın Jüpiter’e adadığı ağaç... Kahinler, rüzgarın meşe yapraklarına dokunmasıyla çıkan sese kulak vererek kehanette bulunurlarmış... sf:277
*
Niçin yaşamla ilgili, edinilmiş bilgiler, edinilmiş duygular devrimci savaşımda kullanılmıyordu; niçin çok sesli düşünülmüyordu; niçin edebiyat küçümseniyordu, niçin habire Bulgar, Rus, hatta Kübalı ikinci sınıf, kaba saba yazarlar önemseniyordu... sf:281
*
Arabesk: Hüznengiz işgal... sf:285
*
Caz: Yaralı hayvan sesi. Sf:287
*
Devrim: Kırılgan bilinç. Yaralı hayvan. Başkalarının hayatı. Bayrak. Disiplin. Dün sokaktaydık. Şimdi koğuştayız. Fark yok. Çünkü, bayrak ve disiplin aynı.
Yasak sözcük: kader! O halde, kederimiz buymuş! Sf:287
*
Ezan: Tanrının saati. Sf:288
*
Düşün mü yoksa akıl kaleminin sırasını izlemeliydi; bu konuda kararsızdı... sf:329
*
Suret tektir.
Aynada çoğal ki
Suretlerin de çoğalsın..

Unutma,
Güneş zahir olunca
Gölgen silinir...
O zaman, zuhur içinde kaybolursun.

Unutma ki
Yaparsan bozarsın,
Yakalarsan kaçırırsın...

Bozma ve kaçırma.
Kendini öğren ve güçlen.

Ve unutma
Kendini saklayan parlar. Sf:331-332
*
Yazı ya da intihar... Hiç fark etmez! Sf:339

Taylan Köken

28 Mart 2012 Çarşamba

dünya tanrıları...

halil cibran
dünya tanrıları/şiir/anahtar/2001/56 sayfa.

“Dünya tanrısı çıldırmış, bir erkek ve bir kadın dışında bütün yaşamı yok etmişti. Toprak bir kafatası gibiydi, çukurları kuru, nehir yatakları gri, yüzeyi maden griliğinde. Kadınla erkek gözyaşlarıyla suladı toprağı ve tekrar verimli kıldı, böylece yaşam geri döndü dünyaya.”

Kitabın arka kapağından aldım bu alıntıyı. Devam eden satırlarda; Halil Cibran’ın ‘tek tanrı’ düşüncesini yıkan ve üç tanrının aralarında yaptığı konuşmalara dayalı şiirsel metinlerden oluşan kurguya dikkatimizi çekiyor.

Kitaptan yaptığım alıntılara bakalım:

“Bir kız raks ediyor ay ışığında,
 Saçlarında şebnemlerden binlerce yıldız,
 Binlerce kanat ayaklarında.” Sayfa:15

“Sadece uçurumlar dinler tanrıların tanrılara seslenişini,
 Çünkü ölçüsüzdür kutsallıklar arasındaki uçurumlar,
 Ve boşluk rüzgârsızdır.” Sayfa:20

“İnsan içindir insan.” Sayfa:25

“Ah ruhum, ruhum,
 Arzu yüklü gemiyi karaya oturttun,
 Yelkenini dolduracak rüzgâr nereden gelecek,
 Dümenini salacak dalga ne kadar yüksek?
 Demirin alındı, kanatların açılacaktı,
 Ama durgun üstündeki gökler,
 Ve alay ediyor sessiz deniz hareketsizliğinle.” Sayfa:32-33

“Bu sonsuz hatırlama ve unutma gelgiti;
 Bu devamlı talih ekmek, ama umut biçmek sadece;” sayfa:38

“En yakındır en uzaktaki.
 Ve güzelliğin olduğu yerdedir her şey.” Sayfa:47

“İnsan genç yüreğimizin çocuğudur.
 Yavaş bir doğuştaki tanrıdır insan;
 Ve uyumamız uzanır onun sevinciyle kederi arasında,
 Düşümüz çıkar oradan.” Sayfa:53

Taylan Köken

27 Mart 2012 Salı

geceyazısı 2004/4...

geceyazısı/sel/2004-4/238 sayfa

Sel Yayıncılığın edebiyat dergisi. İyi yazarlar, şairler ve güzel yazılar. Notlara geçelim:

Bir türlü gidemiyorum. Tembellik midir nedir? Dahası var; Suna’nın “Bir doktora gitmek lazım” sözüne, “Dur bakalım, iyileşeyim de öyle” yanıtını verdiğim oluyor. Doğru değil mi?  Sf:9 M.C.Anday’dan Abidin Dino’ya 20.11.1983 tarihli mektuptan.

Şostakoviç, yıllar önce İstanbul’a geldiğinde, bizim alaturkacılar (herhalde adamı şaşırtacaklarını sanmış olmalarından) bir konser düzenlediler ve sonunda ona ne diyeceğini sordular. Şostakoviç, kibarca , “Ben her türlü müziği severim, ama sizinki geliştirilmemiş” dedi. Sf:14 M.C.Anday’dan Abidin Dino’ya 29.12.1983 tarihli mektuptan.

Yoksulluk budur işte.
Yürekte hiçlik barındırmak.
Barındırmak, hiçlik ya da. Sf24 Wallace Stevens

Hangi evime olursa olsun
Çoktandır kumrular uğramamıştı. Sf:38 Wallace Stevens

Bilginler bilgiyle toparlasın dünyayı
Ya da şairler büyüyle. Sf:39 Wallace Stevens

Bellek asla merhametli olmamış. Ne silmek, ne kazımak yok edebilmiş. Sf:43 Selim İleri

Sır gibi içsel sessizlik. Sf:44 Seli İleri

Eskiden her romanın sonunda ya “SON” yazardı, ya “BİTTİ”. Güzeldi ve roman birdenbire sona ererdi. Sonra vazgeçildi. Okurun aptal yerine konulduğu düşünülerek vazgeçildi. Oysa hala özlerim. Sf:52 Selim İleri

“Bir günü gördünüz mü, hepsini görmüş olursunuz.” –Eski Ahit- sf:66 İlhan Berk

“Ben, yalnızca yanılsama olan şeyin resim olduğuna inanıyorum.” Giacometti sf:68 İlhan Berk

“Bir şiir hiçbir zaman bitmez – hep bir rastlantıdır bitiren.” Paul Valery sf:69 İlhan Berk

“Bir insan neyse onu görür.” William Blake sf:72 İlhan Berk

Olmuş olduğun bu yerde, kaybolmaktır: Varolmak. Sf:82 İlhan Berk

 “Yine bir Gülnihal aldı gönlümü.” Dede Efendi sf:112 Refik Algan


“Düşü bırak yalıçapkını, hayat gitti elden
Boz, boş topraklarımızla da kimse çocukluğunu
Yaşamak istemiyor çünkü her yer yangın yeri
Kumrular gibi olmak zor, zarlar hep gele
İzine çıkmış iki sap fesleğen
Gibi şaşırıyorum ömrümün önünde” sf: 114 Gültekin Emre

“Ağaç sabit, insan gezegendir.” Sf:117 Ahmet Güntan

MAHŞERİN DÖRT ATLISI

Kudret                  Şehvet

Şöhret                   Servet             sf:165 Oğuz Demiralp

“Herkes çıkmış sahneye, birini, bir şeyine, bir şey için oynuyor. Arasıra biri kalkıp kendini oynasa inandırıcı bulunmuyor.” Sf:167 Oğuz Demiralp

“Soruyorum şimdi: sevgi beyne mi yazılır yoksa kalbe mi?” sf:168 Oğuz Demiralp

“Mimarlık, anlamlı hacimdir.” Sf:182 Levent Şentürk

“Anatomi kaderdir.” Freud sf:190

“Yorulmuş at, Batı’yı bilir sadece.” Sf:192 İlhan Durusel

“Vardığın yer bir çıkmaz sokak. Işık yok. Aradığın kapıyı hiçbir zaman bulamayacaksın / hiçbir zaman / hiçbir / hiçbir zaman. Kollar, bacaklar ve gövde: BU SENİN KAFESİN.” Sf:199 Ali Teoman

“Sarmal, biçimlerin en amansızı.” Sf:223 Enis Batur

“Cemi cümle bir sabah
 vaz geleceğiz Aşk’tan,
 üryan veya don gömlek
 dirileceğiz silbaştan.” Sf:238 Hüseyin Ferhad

Taylan Köken

26 Mart 2012 Pazartesi

adaları seven adam...

d.h.lawrence
adaları seven adam/öykü/k kitaplığı/2002/63 sayfa

Benim için önemli bir saplantı olan bir adada yaşama fikri için farklı bir bakış açısı oluşturabilecek, bir D.H.L. klasiği. D.H.L. adada yaşama saplantısını ve düştüğü hayal kırıklıklarını, üç ada değiştirerek yaşadığı farklılıkları aktarıyor. Bir adada yaşamak önemli, ama daha önemlisi nasıl bir ada!

Notlar:
Güz yağmurla sona erdi ve kış geldi; gökyü­zü karardı, ortalık yaşardı, yağmurlar boşandı, ama pek don yapmadı. Ada, adan, karanlığa gömülerek senden uzaklaştı. Islak, gün görmez çukurlarda, umarsızca kıvrılıp yatmış sırılsık­lam bir köpek ya da uyur uyanık bir yılan gibi kendi üstüne çöreklenmiş öfkeli ruhu duyumsadın. Sonra geceleyin, rüzgâr, denizdeymişçesine esip gürleyerek çekip gittiğinde, adanın, bir ev­ren olduğunu duyumsadın, karanlık kadar son­suz ve yaşlı; bir ada değildi artık, tüm yitik ge­celerin tüm ruhlarının yaşayadurdukları sonsuz karanlık bir dünyaydı ve sonsuz uzaklık yakın­laşmıştı.
Tuhaftır ki, uzaydaki küçük adandan, asla ölmeyen tüm ruhların gönderildikleri engin, ya­bansı yerlerde dönenip durdukları zamanın ka­ranlık, yüce krallıklarına ilerledin. Bu küçük dünyevi ada, bitim noktasındaymışçasına, ufalıp hiçliğe dönüştü; çünkü sen, nasıl olduğunu bilmeden, geçmişin alabildiğine yaşadığı, gele­ceğin de ayrı kalmadığı zamanın göz alabildiğine karanlık gizemine atladın.

Adalı olmanın tehlikesi budur. Kentte, toz­luklarını giyip iliklerine kadar duyduğun ölüm korkusuyla trafikten canını kurtarmaya çaba­larken, sonsuz zamanın yılgılarından çok uzaktasındır. Oysa küçük adan zamanın içine girdi­ği an, uzaydaki evren çevrende hızla dönmeye başlar.
Denizin ortasındaki küçük bir adada kendi­ni yalıtmaya gör, zaman büyük çevrimler halin­de yükselmeye ve genişlemeye başlar, üstüne bastığın toprak kayıp gider ve elle tutulmaz, çıplak, karanlık ruhun kendini zamandışı bir dünyada bulur, ölülerin savaş arabalarının yüzyılların eski sokaklarında koşturdukları, ruhla­rın yitip gitmiş yıllara benzettiğimiz daracık yollara yığıldıkları zamandışı bir dünyada. Ar­tık ölülerin ruhları yeniden canlanmış, çevren­de dönenip durmaktadırlar. Öteki sonsuzluktasındır artık.  Syf:14-15

İçlerinden herhangi birinin onu gerçekten sevdiği kuşkuluydu. Ama onun da onlardan herhangi birini gerçekten sevdiği su götürürdü. Onların mutlu olmalarını ve küçük dünyanın kusursuz olmasını istiyordu. Ama dünyanın kusursuz olmasını isteyen birinin, gerçekten sevdiği ve sevmediği şeylerin olmamasına dik­kat etmesi gerekir. En fazla, genel bir iyi niyet gösterebilir. Syf:22

Kendisi gibi herkesin de böyle bir adanın özlemiyle yaşadığını sanmıştı... Syf:33

Ne kadar çok sesi vardı denizin! Syf:36

Ada bir gölgeydi. Syf:37

Tüm isteklerden arınmış bu yabansı dingin­lik, adalının gözünde bir tür tansıktı. Canı hiç­bir şey istemiyordu. En sonunda, ruhu, bede­ninde duruyordu artık; garip bir bitki örtüsü­nün yayılıp ara sıra bir oraya bir buraya salındığı, suskun bir balığın bir görünüp bir kaybol­duğu su altında yarı aydınlık bir mağara gibiy­di ruhu. Durgun, yumuşak, yakınmasız, ama kök salmış yosunlar kadar canlı.

Adalı, "Bu mutluluk mu?" diye sordu kendi kendine. Sonra kendi kendini yanıtladı: "Bir düşte gibiyim. Hiçbir şey duyumsamıyorum ya da ne duyumsadığımı bilmiyorum. Gene de, mutluymuşum gibi geliyor bana." Syf:39 

Kitap yazmayı bırakmıştı. İlgisini yitirmişti. Adasının alçak tepesinde oturup denize bakı­yordu; görünürde başka hiçbir şey yoktu, yalnızca soluk, sessiz deniz. Ve puslu okyanus gi­bi, zihninin puslu bir dinginliğe büründüğünü duyumsayışı. Kimileyin, bir serap gibi, bir kara parçasının gölgesinin kuzeye doğru uzandığını görüyordu.  Gölgenin ötesi koca  bir adaydı. Ama neredeyse cisimsiz bir ada. Syf:50

Taylan Köken

25 Mart 2012 Pazar

alnımdaki bıçak yarası...

burhan arpad
alnımdaki bıçak yarası/roman/set/1968/112 sayfa

Zehra 30 yaşında “Genel Kadın Vesikası”na sahip İstanbul’un Haliç bölgesinde çalışan bir kadındır. Kazım anası babası erken yaşta öldüğünden dolayı, onu yetiştiren Nuri amcanın sahibi olduğu, Geyikli Çay Bahçesinde çay ocağında çalışan sıradan bir İstanbul delikanlısıdır.
Roman Orhan Veli Kanık’ın ünlü “Tahattur” şiiri ile başlar. Bu şiir romanı mı yazdırmıştır, yoksa hayat, bu şiir ve romanda mı şekil bulmuştur? Şiiri hatırlayalım:

Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden
Tabakam senin yadigârın
 “İki elin kanda olsa gel” diyor
Telgrafın
Nasıl unuturum seni ben
Vesikalı yarim?

Kazım arkadaşları ile günün yorgunluğunu almak için iki kadeh içki içerken, Zehra’nın karıştığı bir kavgada durduk yere alnına almış olduğu bıçak yarası ile muhitinde namlanır. Yıllar sonra bir pavyonda Zehra ile Kazım’ın yolu kesişir, Zehra Kazım’ı hemen tanır ve bu yağız delikanlı ile aşkları başlar.

Taylan Köken

24 Mart 2012 Cumartesi

şairler şehri...

buket uzuner
şairler şehri/öykü/remzi/1997/141 sayfa

Buket Uzuner özellikle de kadınların sevdiği bir yazar. Şairler Şehri özellikle de adından dolayı seçtiğim bir kitap. Belki yanlış bir seçimle başladım... Dört öyküden oluşan bir kitap. Şiir seçkileri ile bütünleştirilerek yazılmış olan bir kitap.

Kokularını kazıdı belleğine. sf:32

Düşlenen güzellikler çok daha kalıcı ve gizemlidir aslında. Sf:33

Tutku, asıl nedeninden kopup, tek başına var olabilen, tehlikeye gebe bir duygudur. Sf:114

Sorunları tek bir kaynağa bağlamak, düşgücü olmayanlara özgüdür. sf:127

Sevdiğinin adaletsizliği insanı köleleştirir. Sf:136

Taylan Köken

23 Mart 2012 Cuma

beşir fuad'ın mektupları...

beşir fuad
beşir fuad'ın mektupları/mektup/arba/ 80 sayfa

C.Parkan Özturan tarafından günümüz Türkçesine çevrilerek yayına hazırlanmıştır. İlk mektup 30 Aralık 1885 tarihli. Fazlı Necip adında Selanik’de yaşayan bir gazeteci ve yazar ile yapılan mektuplaşmalar Beşir Fuad’ın 8 Şubat 1887 intiharı ile son buluyor.13 ay süren mektuplaşmalar, özellikle bilimin önemi üzerine, değişik bilimlerde yaşanan ilerlemeler, Beşir Fuad’ın yapıtları üzerine yazışmalar gerçekleşmiştir.
Kitap Selahattin Hilav’ın “Beşir Fuat ve Unutulmak” yazısı ile başlamaktadır. Ardından kitabı yayına hazırlayan Özturan’ın yazısı gelmektedir. Ardından ilk baskısı 1905 yılında yapılan mektuplaşmalar yayınlanmaktadır.

Türk aydınının görmekte zorluk çektiği bir usta. Türk edebiyatının ilk denemecisidir Beşir Fuad. Bundan başka, adının arkasına “ilk materyalist”, “ilk biyografici”, “ilk eleştirmen”, gibi sıfatları da hiç çekinmeden eklemek gerekir. Sf:17
*
Hugo’nun topuğuna varacak bir şark şairi düşünemiyorum. Sf:23
*
Sonuç aynı zamanda nedendir. Hegel sf:12
*
Felsefeye ait önereceğim eserleri okuduktan sonra, eserin şairine olan kısımlarını düşüncenizden uzaklaştırma ile yalnız ciddi olan kısımları saklarsınız. Sf:29
*
Herkes fikrinde hür ve serbest olmalıdır. Sf:30
*
Ben eserlerde yalnız açıklık, akıcılık, sadelik isterim. Sf:41
*
- Beşir Fuad, yanlış kardeşim benim. Enis Batur Sf: arka kapak

Taylan Köken

22 Mart 2012 Perşembe

bir aşk denemesi...

atilla birkiye
bir aşk denemesi/deneme/afa/1991/63 sayfa

Atilla Birkiye’nin yazın hayatının en önemli imgesi ‘Aşk’tır. Neredeyse aşktan söz etmediği bir yapıtı yoktur. Onun ilk kitaplarından biri de “Bir Aşk Denemesi” kitabıdır. 
Bu kısa kitap 18 parçadan oluşmasına rağmen, bütününde aşkın bir çeşitlemesi ve bu çeşitlemenin sonunda aşkın başka hallerine sorular uç veren bir denemedir. Kısa ama etkili…    

taylan köken

21 Mart 2012 Çarşamba

tarihimizde kürtler ve ayaklanmaları...

alpay kabacalı
tarihimizde kürtler ve ayaklanmaları/araştırma/cem/ 1991/96 sayfa

Tam da Cumhuriyet öncesi, Kürt ayaklanmalarını resmi söylem bazında inceleyen bir araştırma. Tarihe baktığımızda Kürt’ler hep ayaklanmış. Bunda ekonomik sebepler birinci derecede rol oynuyor. Türk Devleti’nin tavrı ise hep ‘bastırmak’ üzerine olmuştur... Zaten ‘ayaklanma’nın karşıtı ‘bastırma’dır, değil mi? Bu günde yine bastırılmış bir ayaklanma söz konusudur. Şimdilik Apo İmralı’ya, sorunlar bir başka bahara çözülmek üzere rafa kaldırılmıştır...

Kitapta incelenen başlıklar ise şöyle;
Kürt tarihine kısa bir bakış
1918-1922 yılları ayaklanmaları
1923-1925 yılları ayaklanmaları
1926 yılı ayaklanmaları 
1927-1929 yılları ayaklanmaları
1930 yılı ayaklanmaları

Taylan Köken

20 Mart 2012 Salı

karanlıkta sabah kuşları...

ahmet altan
karanlıkta sabah kuşları/deneme/can/1997/142 sayfa

bu deneme kitabı da 34 denemeden oluşuyor. ahmet altan romanda daha iyi, bu bir gerçek. romanının uç noktalarını ise denemelerinde görebiliyoruz...

taylan köken

19 Mart 2012 Pazartesi

geceyarısı şarkıları...

ahmet altan
geceyarısı şarkıları/deneme/can/1999/148 sayfa.

27 adet denemeden oluşan bir Ahmet Altan yapıtı. Romanlarına göre daha az başarılı bir yapıt. Yine de Ahmet Altan ve kadınlar üzerine güzel denemeler var. Okunmalı.

“Aşk oburluktan ölür” Sarah Bernard. Sf:9

“Tanrı erkeklere ‘yaşanan günü’ , kadınlara ise geçmişle geleceği armağan etti” sf:9

“Cinayet, yazı ve aşk, insanın tanrısallığa en çok yaklaştığı üç durum. Biri öldürerek tanrısallaşıyor, biri yaratarak, biri de kendini çoğaltarak.” Sf:10

“Erkekler cevapları arar, siz soruları arasınız. Siz sorularınızla huzursuz, erkekler cevaplarıyla sıkıcıdır. Huzursuzluklarınız ve huzursuzluğunuza duyduğunuz merak aşkı doğurur.” Sf:11

“Tanrıyı ve insanları deneme.” Nietzsche sf:13

“Her seçim bir kaybediştir.” Pascal sf:17

“Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor.” Rodin sf:25

“İnsanlarla yaralanırım ben. Ve ben yazılarımla kanarım.” Sf:33

“Latinler, eskiden saatlerin üstüne şöyle yazarlardı. Hepsi yaralar sonuncusu öldürür.” Sf:41

“Bir hayat hiçbir şeydir, ama hiçbir şey bir hayat değildir.” Sf:55

“Acılardan kurtulabilmek için ‘eksilmeye’ bile razı gelirsiniz.” Sf:70

“Sanat günahın çocuğudur... Bilim de öyle. Sf:75

“Ben yalnızlığımla birlikteyken yalnız değilim.” Sf:91

“Şeytanın dokunmadığı bir mutluluk, günahın değmediği bir aşk var mı? Ne karşılığında satarsınız ruhunuzu? Kim olmak ve ne olmak için? Sf:110

Taylan Köken

18 Mart 2012 Pazar

arap çöllerinde türkler...

alpay kabacalı
arap çöllerinde türkler / araştırma / cem / 1990 / 78 sayfa

Türkiye kurulmadan önce, yani son Osmanlı paylaşımından önce; 1914-1917 yıllarında Arap cephelerinde Osmanlı’nın kaybedişi üzerine kısa bir tarih analizi diyebiliriz. Nedenler çok olabilir, sonuçlarıdır önemli olan. A. Kabacalı’nın dili ve sorunları ortaya koyuşu, kitap detaylı olmamasına rağmen güzel.

Şu manzara, cehaletin ilme verdiği hesabın faturasıdır. S:21

Bu savaşlara katılan Osmanlı subaylarının hepsi de hiç kuşkusuz ki gerçek birer kahraman ve yurtseverdiler. Ama yaşadıklarının “ Yarı sömürge durumuna düşmüş bir imparatorluğun paylaşılması üstüne savaşların uçsuz bucaksız cephelerinde bir o yana bir bu yana koşuşan subayların dramı” olduğunun bilincinde miydiler? S:24

Yemen’de
- Burada pek az binada kapı, pencere bulunur, çoğunda yoktur.
- Sebep?
- Çünkü menteşe, kulp, mandal gibi demir bölümleri dayanmaz, erir. Sık sık yenilemek gerekir. Yenileyemezler...
- Demir bölümleri erir mi, neden?
- Rutubetten... Burada o kadar rutubet vardır ki, demirler dayanmaz. S:45

Ertesi günü köye gittiğimde, asileri yöneten kabile reislerinin cesetleri birbirlerine bağlanmış ve her biri sıcaktan parıl parıl, davullar gibi şişmiş olarak yerlerde yatıyor buldum. O zaman öğrendik ki, bunlar ölünceye kadar savaşacaklarına, yerlerinden kıpırdamayacaklarına, birbirinden ayrılmayacaklarına ant içmişler ve herhangi birinin kaçmasına olanak bırakmamak için de birbirlerini iplerle sımsıkı bağlanmışlardı. S:52

Türklerin Yemen’e ayak bastıkları günden başlayarak geçen dört yüzyıl içinde bilgili, ölçülü hareket eden Batı dünyası yurtlarına her gün bir ışık, bir yeşillik daha eklerken biz, bunu yapacak elleri Yemen’e göndererek yurttaki önemli bölümünü birer birer söndürmüş, yeşillikleri kurutmuşuz. S:53

Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? !!! s:60

Araplar da İngilizlerin yanında savaşıyorlardı. Ancak İngilizler yenilince öbür tarafa geçip yağmaya katıldıktan sonra yine karşı tarafta yer alıyorlardı. S:69

Anadolu’da buruk bir istasyon... Trende, İstanbul’a dönen Falih Rıfkı... Bir kadın durmuş, gelene geçene:
- Benim Ahmet’i gördünüz mü? diyor.
- Hayır... Hiçbirimiz Ahmet’ini görmedik. Fakat Ahmet’in her şeyi gördü: Allah’ın Muhammet’e bile anlatamadığı cehennemi gördü. (...) s:74

Ah o Yemen’dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor, acep nedendir?

Taylan Köken

17 Mart 2012 Cumartesi

sabahın basamaklarında...

claude esteban
sabahın basamaklarında / şiir / metis / 1996 / 30 sayfa

1935 yılında Paris’de doğan şair uzun yıllardır Sorbonne’da edebiyat dersleri vermektedir. Bir çok yabancı şairi Fransız edebiyatına kazandıran şair, edebiyat dergileri de yönetmektedir.

Kitaptan:

Sözcükler orada, büyük şeyler gibi
bellekte kımıltısız, ama yaralıyorlar hala. Sf:5
*
kimi yürüyor, kimi arıyor
yitip gitmiş bir şeyi. Sf:7
*
ve inerdik karıncalar gibi, sıcağın derinliğine,
uyurduk, kötü düşlerimiz olmazdı, inanabilirdik
mutlu olduğuna ölülerin, o sessiz, yankısız konaklarında. Sf:18
*
Öyle güzeldin ki sabah
İnandım artık ölmeyeceğime. Sf:30

Taylan Köken

16 Mart 2012 Cuma

acta turcica...

acta turcica türkoloji dergisi olarak sayılarını internet üzerinden ücretsiz olarak yayınlamaktadır. türk insanının yaşam alışkanlıkları üzerine akademik yazıları bulabileceğiniz dergi 2009 yılından beri yayınlanıyor. sitede tüm sayıları bulabilirsiniz. site adresi; www.actaturcica.com 

taylan köken 

15 Mart 2012 Perşembe

idam edilen 44 vezir-i azamın dramı...

çetin altan
idam edilen 44 vezir-i azamın dramı / araştırma / afa / 1991 / 127 sayfa

Çetin Altan bu kitabında aslında tarzının biraz dışına çıkmıştır. Tarihi ve onun kavramlarını kitaplarında bol kullanan Altan, bu kitabında tarihimizin kadersiz vezirlerinin trajik durumlarını göz önüne serer. 1459-1821 yılları arasında idam edilen bu vezirlerin idamlarında sadece basit gerçekler yoktur. 

Kitaptan devam edelim:

Yavuz Sultan Selim kısa padişahlık döneminde sert mizacı ilk beş yılda üç veziri idam ettirir. Sonra:
Tarihlerin yazdığına göre idam ettirmediği vezir-i azamlarından Hersekzade Ahmet Paşa’yı da tekme yumruk sık sık dövermiş, Piri Ahmet Paşa’yı da…
Hatta vezir-i azam Piri Paşa, dayak yemekten usandığı bir gün:
- Padişahım önünde sonunda bir bahane ile beni öldüreceksin; hemen bir gün evvel halas etsen münasiptir, demiş.
Yavuz gülmüş ve badem şekerli bir iltifatta bulunmuş:
- Benim dahi bu mana muradım; lakin yerine tutar bir adam bulunmaz; yoksa seni muradına eriştirmek kolaydır. Sf:33
*
Bana sorarsanız Osmanlı İmparatorluğu imrenilmesi gereken bir model değil, ibret alınması gereken bir modeldir.
Nedense bizim cumhuriyet, böylesi bir gerçekçiliğe her zaman yan çizmiştir. Sf:49
*
En yararlı olan da idam edilebilir, en yararsız olan da…
Padişahın iradesi mutlaktır ve bu irade önünde kaliteyle kalitesiz eşittir. Sf:65
*
Tarih kitaplarını karıştırırken sayfaların arasından çürük yumurta kokuları yükseliyormuş gibi olur. Bitip tükenmeyen siyaset kavgalarındaki çürütmeciliğin kokusudur o… Arıtılması zor bir koku olduğu için, kuşaktan kuşağa sinip gitmiştir. Sf:86 

Taylan Köken

14 Mart 2012 Çarşamba

harman yerinde aşk...

d.h. lawrence
harman yerinde aşk / öykü / varlık / 1994 / 174 sayfa

İngiliz edebiyatının önemli bir yazarıdır D.H. Lawrence. Romanlarının yanı sıra yaklaşık yetmiş öykü ve anlatıya imzasını atmıştır.
Bu kitabında Harman Yerinde Aşk, Uğur Böceği ve Tilki adında üç uzun hikayesi bulunmaktadır.

Kitaptan devam edelim:

“Bununla birlikte, pek çok ilişki türleri vardır,” dedi Dionys.
“Ama biliyor musunuz,” dedi binbaşı, “bana öyle geliyor ki aslında yalnız bir yüce ilişki vardır, sevgi teması. Dikkat edin, sevgi sonsuz değişik şekillere girebilir. Kanımca gerçekten sevgi olduğu ve siz kendiniz yaptığınız şeyi onurlandırdığınız sürece, sevginin hiçbir şekli yanlış değildir. Sevginin olağanüstü çeşitli şekilleri vardır! Ve bana öyle geliyor ki, hayatta var olan tek şey budur. Fakat şunu kabul ediyorum: Sevginin çeşitliliğini inkar ederseniz, sevgiyi tamamıyla inkar etmiş olursunuz. Sevgiyi kabul edilmiş bir dizi duyguyla kısıtlamaya çalışırsanız, sevginin ruhunu yaralamış olursunuz. Sevginin çok şekilli olması gerekir, yoksa yalnızca zorbalık, yalnızca ölüm olur.” Sf:86-87     

Taylan Köken

13 Mart 2012 Salı

kanal kentlerinde...

DEMİR ÖZLÜ
KANAL KENTLERİNDE/ GÜNCE/ SEL/ 2010/ 108 sayfa

Bu günce Demir Özlü’nün Berlin ve Amsterdam’da kaldığı günlerinden bahsetmektedir. Genel olarak yazarın yaratım sürecinde yaşamış olduğu sıkıntıları güncede görmekteyiz. Bu sürecin yanında yaşı itibarıyla, hem yaşadığı kentlerin yapısından dolayı, hem de yalnızlığı bir seçim ve katlanılmaz durum olarak değerlendiği ruh hali ilgi çekici.
Açıkçası günce türüne Berlin şehrinde yazmış oldukları daha uygun gelecektir. Amsterdam’da daha çok Kanallar kitabı için almış olduğu notlar olarak görmeliyiz. Bu kısımda da yazarın üretim sürecinin sıkıntılarını göreceğiz…

Kitaptan devam edelim:

En korkunç gelecek imgesi: gidecek yer kalmaması. İstanbul dahil. Sf:9
*
Akşam içkileri içtikten sonra iyimser uyandım. İçki, gençlik yıllarımdan beri gücümü arttırdı. Sf:10
*
Paris, belki de alışılması en güç kenttir. Ferit Edgü Sf:10
*
Kederden daha derindi gece. Sf:10
*
Lokantalara, sadece her konuyu açmayan, susmayı da bilen, humour’u olan arkadaşlarla gidebilmek zevk veriyor. Sf:13
*
İnsanlığın “insani yönde” ilerlemesi yolu kapalıdır. Sf:14
*
67 yaşını doldurdum. Sf:16 (Demek ki yazar 2002 yılında 67 yaşında. Yıl 2012 ve artık Demir Özlü 77 yaşında. Nice uzun yıllar…)
*
Derin duygularla karşılaşan bir yaşamları olmayacak. Sf:16
*
Her yaşam bir yanılsamadır. Sf:16
*
Yaşam edebiyatı taklit eder. Sf:21
*
Türkiye: Bozulmuş şark toplumu. Sf:22
*
“New York’ta insanların yüzü gülüyor, herkes memnun sanırım?”
“ Bu bir yanılsama!” Sf:30
*
En güzeli hafif ıslak kaldırımlarda yürümek. Melekler Berlin üzerinde gökyüzünde değiller. Şehrin kahvelerinde, kaldırımdalar. Sf:35
*
 O geçmiş mutlu günlerde Cumartesi günleri ne yapardık? Beyoğlu’na çıkardık. Lisedeyken, Dolmabahçe tarafından arkadaşlarla. Üniversite’deyken öğlden sonra Malta durağından bindiğim bir dolmuşla. Atlas sinemasının mermer döşeli, süslü girişi, Melek, Yeni Melek sinemaları vardı. Baylan Pastanesi vardı. Şarapçı Panayot ya da Lefter’in meyhanesi. Kaldırımlarda dolaşmak. Hepsi bu kadardı. Ne kadar da çok şey varmış!  Sf:39
*
(Yaşanmışla, yaşanmamış arasında bir parçalanma.) İnsanın yaşadığı hayatı gizlice rahatsız eden bir yaşanmamış hayatı da var mıdır? Sf:40
*
İnsan yaşamında, hep birbiri ardına sıralanan mutlu, taze, insana bir şeyler veren dönemler vardır. Bu olasılıklar varken de, yaşamaya değer. Sf:49
*
Sarp bir yamaca tırmanmak gibidir yazmak. Yolun bir bölümünü tırmanıp da, dinlenmek için aşağıda serili ovaya baktınız mı içinizde derin bir ferahlık duyarsınız. Sf:57
*
Duygularını, hayallerini, ütopyalarını anlatabilirsen, her şeyini anlatmış olursun. Sf:59
*
Mutluluk adına yazılan her şey mutsuzluğun bir parodisidir. Sf:60
*
Yazdıklarında bir sonuç olmamalı. Sadece hayatın çeşitliliğini göstermelisin. Sonuç çıkarmamalısın. Sf:63
*
“Acı çekme, ölüme kadar süren bir durumdur.” Kierkegaard  Sf:93
*
Kierkegaard’a göre, “baştan çıkarmanın senaryosu ruhsaldır.”
Freud: “baştan-çıkarıcının silahları, kendine dönen kızın silahları ile aynıdır.”
‘Aynaların ruhsal oldukları söylenir.’ Sf:96
*
“Alışkanlık ikinci bir doğadır.” Danimarka atasözü Sf:97

Taylan Köken

12 Mart 2012 Pazartesi

kemalist devrim...

doğu perinçek
kemalist devrim / araştırma / aydınlık / 1979 / 136 sayfa

Türkiye İşçi Partisi’nin lideri Doğu Perinçek siyasal mücadelesini yıllardır devam etmektedir. Şimdilerde sık sık girmiş olduğu hapisten mücadelesi sürmektedir. Yeni suçlaması Ergenekon davasıdır.
Öğrencilik yıllarında kitap fuarında imza gününde tanıdığım bir aydındır Doğu Perinçek. Bence Türkiye’de birçok kişinin dokunamadığı konulara dokunmuştur. Yalnız siyasi olarak değil, bilim alanında da Aydınlık Yayınlarında nice kitaplar yayınlamıştır. Bu kitapların bir çoğu günümüzü aydınlatmaktadır.
Kemalist Devrim Doğu Perinçek için Anti-Emperyalist bir devrimdir. Bu düşünce ışığında, emperyalizme karşı yapılan savaşın Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılmış olması ise onun değerini çok daha arttırmaktadır.
Perinçek Kurtuluş Savaşını Türk köylü ve işçilerinin Anti-Emperyalist savaşı olarak nitelemektedir. Bu ne kadar doğru tanımlamadır bilemiyorum… Bence o zamanda köylü-işçi bu bilinçte değildi. O günler için işçi sınıfının varlığından dahi söz etmek mümkün değildir. Bu yanılgıda klasik sol düşünce söylemleri yeterli olmayacaktır. Kimilerinin söylediği gibi; “Kemalist devrim, bir üst tabaka devrimidir, milli ticaret burjuvazisinin devrimidir.” Demek de ne kadar doğrudur?
Bence Kemalist devrim tüm toplumsal sınıfların kabul ettiği milli bir mesele olarak kabul edilmiş, herkesin ucundan köşesinden destek vererek gerçekleştirdiği, ama kesinlikle Anti-Emperyalist milli bir devrimdir. Perinçek de kitabın 20. sayfasında şöyle demektedir: “Türkiye halkının emperyalizme karşı savaşıdır.”    
‘Yeniden milli doğuş’ Türkiyesi…İngiliz ve Fransız emperyalistleri tarafından köleleştirilen Müslüman halklar için önemli bir dayanağı temsil etmektedir. Ne kadar ilginç? Yıl 2012. “Bahar Devrimi” adı altında yıllardır, krallar, diktatörler tarafından yönetilen Arap ülkelerinde bu düzenler yıkılıyor ve ABD destekli “Örnek Model” ülke olarak Türkiye Modeli (yani Laik Devlet anlayışı ) bu ülkelere öneriliyor. Yani aslında emperyalizm ülkelerin geri kalmalarından ziyade, kendi eksenleri, çizgileri önderliğinde gelişmelerini yeğ tutuyorlar. Ya da öyle gibi düşünüyorlar. Zaman gösterecek.
Kemalist İktidar Faşist Diktatörlük müydü? Başlığında ise Perinçek o yıllarda bu konuyu işleyip alttan alta Kemalist Devrim kazanımlarının nasıl yok edildiğini irdeliyor… 2003’ten beri iktidarda olan teslimiyetçi ve yarı sömürge olmayı baştan seçmiş olan günümüz iktidarının olaylara bakışına farklı bir gözle bakarsak, o gün yazılanlar ile bugün yaşadıklarımızın ne kadar paralel gittiğini görebiliriz.
Günümüz iktidarı Cumhuriyet kazanımlarını tek tek yıkarak, örseleyerek yok etmektedir. Aslında bunu yaparken de ne kadar acı ki en büyüğü iki muhalefet partisinden görmektedirler. Biri Atatürk’ün kurduğu CHP, diğeri Milli Görüşçü MHP… Öyle muhalefet yapıyorlar ki, Cumhuriyetin kazanımlarında değişmesi gereken, günümüz koşullarına uygun hale getirilip, daha modern, daha çağdaş olması gereken yerlerini öyle sahipleniyorlar ki, bunu yapmak, Gerici dediğimiz kafalara teslim edilince, değişim de onların hayat görüşü ile yapılıyor… Böylece bunca kazanım sanki yanlış bir şeyler varmış gibi komple yok ediliyor.
Tarih affetmeyecek. Kimsenin yapmış olduğu yanlışlar yanına kalmamıştır. Hep söylerim ilerlemenin önünde hiçbir engel olamaz. Er ya da geç, yavaş dahi olsa ülkeler ilerleyecektir. Bazıları hızlı, bazıları yavaş, ama mutlaka ilerleyecektir.Ta ki dünyanın sonu gelene kadar.  

taylan köken

10 Mart 2012 Cumartesi

çanakkaleli melahat'a iki el mektup...

ece ayhan
çanakkaleli melahat'a iki el mektup ya da özel bir fuhuş tarihi / düzşiirler / korsan / 1994 / 85 sayfa

Çanakkale’li Melahat ünlü bir mamadır. 1940-1970 tarihleri arasında Beyoğlu’nda mekanlar işletmiştir. Ece Ayhan onun hikayesini oğlu olarak yazmak zorundaydı…

Kitaptan devam edelim:

Kısacası, tarihteki her olgunun, aranırsa, göstergesi şiirde bulunabilir. Sf:9
*
Beyoğlu’nda o zamanlar ‘azınlık’ çoğunluktaydı. Sf:16
*
Edip olacağına edepsiz ol daha iyi. Sf:18
*
Men sana hasretem senin yanında bile. Sf:21
*
Bir gün V.Mustafa sormuş “Sıfır nedir?” İçki ve sohbet meclisinde bulunan ‘müşekkel’ Hasan atılmış ve “Efendim” demiş “işte sizin karşınızda bendeniz” Sf:21
*
Tarihte de bir şey atlanmayınca bir şey anlatılamıyor! Sf:31
*
‘Mahzen’ sözcüğü ‘mağaza’dan geliyormuş! Ya da tersi. Sf:38
*
Çırılçıplak, başıbozuk ama uygarca! Sf:39
*
Evden anlamasınlar diye denize donsuz, ‘sivil’ giriyorsun! Sf:50
*
“Yaşamı bir kentte ıskalamışsan, başka kentlerde de ıskalarsın.” Kavafis sf:60
*
Her konuda ve her zaman gerçek ile söylenti arasında değil uçurum, uçurumlar vardır. Sf:72

taylan köken

9 Mart 2012 Cuma

defterler...

ece ayhan
defterler / günce, anı / tan / 1981 / 60 sayfa

Ece Ayhan’ın Ekim 1974 ile Ağustos 1976 yılları arasında Zürih’te geçirdiği beyin ameliyatı için kalmak zorunda kaldı. Burada kaldığı zaman için tuttuğu günlük notların bir bölümü...

Tarihte mutlu ölünür!
Her uzaklık, her uzaktan bakma belli bir yalın perspektif sağlar, sağlıyor. Gündelik yaşayışta ise derin ve gerçek perspektifi bulmak işte bu yüzden bulmak zor. S:37

Mektup atmadım ve gelmedi. S:38
Bazen yalnız olmak ister insan...

En ilerici öğretmenin bile yarısı gölgedir, yarısı düzenle; ne dese ne yapsa, böyledir bu, ister istemez; bunu aşabileceklerini de sanmam; hele çocuğu sınıfta bırakan, bir çocuğu bile sınıfta bırakmış öğretmende daha da belirgindir bu. Çocuk bu düzen de sınıfta bırakılmaz  ki! Öğretmen çocuğu sınıfta bırakırsa bırakıyorsa düpedüz olmuş bile değildir, ta kendisi olur farkına varmadan, farkına varmamış gözükerek demek gerekiyor daha doğrusu. Öğretmenin yolu gözlenir Anadolu’da. Hiç düşünüldü mü çocuğu ölçmeye ne hakkı var?.. s:57-58

‘Dünya vaktimi alıyor’ diye, tam tersini düşünürken niçin böyle yazmışım... s:59

Yalnız ölenler unutulur –sen ölmedin ki. S:59 

taylan köken

8 Mart 2012 Perşembe

son şiirler...

ece ayhan
son şiirler / şiir / yky / 1993 / 33 sayfa

Ece Ayhan’ın Son Şiirleri hem yayınlanan son şiirleri, hem de benim bildiğim son şiirler. Eğer başka bir yerlerden, başka bir şiiri çıkmamışsa. Kitapta 9 adet şiir bulunmaktadır. Bir Sivil Şairin Ölümü şiiri ile başlamaktadır kitap. Öyle de değil midir? O son şiir şairlerden biridir, öyle de ölmüştür.

Kitaptan devamla:

Ee. Sivil bir şair, kocayınca, Kemalistler ürürmüş! Derler. Sf:9
*
5.
Beyoğlu’nda. Sakızağacı Caddesi’nde, devletin hem dışında,
hem de karşısında olarak, bir pezevengin ve bir orospunun oğlu
olarak, biz de diyoruz ki:
“Şiir, şiirde kalmaz efendiler! Kalmamıştır da!
 Evet, bir şiirde dizgi yanlışı olabilir!
 Ama, baba düşüncede? Asla!” sf:13
*
Doğrusu, geçmişte tek kişilik bir bando, olarak. Sf:14

taylan köken

7 Mart 2012 Çarşamba

yalnız kardeşçe...

ece ayhan
yalnız kardeşçe / söyleşi, deneme / evrim sanat /1984 /128 sayfa

Ece Ayhan ile yapılan söyleşilerden bazıları, Ece Ayhan’ın bazı cevapları ve denemelerden oluşan bir kitap. Son söyleşisi ‘Hayalet Yargılanacaktır’ çok güzel... E.Ayhan yine şah fikirlerini otosansürsüz sunuyor bize... Selam olsun ona!

Gerçek kaynaklarım? Kimini sıralayayım; döküntüler, dışta bırakılmış her şey, düşürülenler, hal ve gidişi sıfır olanlar, yasaklananlar... s:92

taylan köken

6 Mart 2012 Salı

yedinci ağıt - okumak...

emmanuel hocquard
yedinci ağıt & okumak / şiir / metis / 1996 / 32 sayfa

1940 yılında Cannes’de doğan şair 1973 yılında kurmuş olduğu Orange Export yayınevini yönetmiştir. Paris Modern Sanat Müzesi çağdaş edebiyat sorumlusu olarak çalıştı.

Kitaptan:

Sessizlik yok Sf:16
*
Bütün bunların
 -ki bu çok açık-
Hayatla da ilgisi vardı
Sen
& senin bakışın sf:29
              *
“bir şeyin hakiki olduğuna inandığımız bir an, bir gerçek zaman vardır ve bu inanma anlarından yola çıkarak bir anlam oluşturunuz.” George Oppen sf:32 

taylan köken


5 Mart 2012 Pazartesi

fatih ve fetih...

erdoğan aydın
fatih ve fetih / araştırma / doruk / 1997 / 274 sayfa

Nasıl Müslüman Olduk? Kitabıyla ünlenen Erdoğan Aydın’ın İstanbul’un Fethini anlattığı Mitler ve Gerçekler alt başlığı adı altında yayınladığı Erdoğan Aydın’ın kitabı çok etkileyici. Halen bir çok tabu ile anılan ve yaşatılan fetihe bir başka açısı, belki de gerçek tarih…

Kitaptan devam edelim:  

Ahlak dediğimiz şey, bizim için geçerli olan her şeyin aynı şekilde başkaları için de geçerli olması, “iyi” ve “kötü”nün anlamının tüm dinleri, tüm ulusları, tüm insanları kapsamak üzere evrensel olması, hak ve yasakların herkes için eşit olması değil midir? Sf:5
*
II. Mehmet’in annesinin Hıristiyan inancıyla ölmüş Madam Despina olduğu ve manastıra gömüldüğü özenle saklanır. Sf:10
*
Osmanlı ordusu Bizans’ı, 60 bin ölü ve çok daha fazla yaralı vererek elde etmiştir. Sf:127
*
“Padişahlar içinden en az inanç sahibi.” Lamartine Sf:185
*   
Şalvarı şaltak Osmanlı
Eyeri kaltak Osmanlı
Ekende yok, biçende yok
Yemede ortak Osmanlı Sf:206

taylan köken

4 Mart 2012 Pazar

nasıl müslüman olduk?

erdoğan aydın
nasıl müslüman olduk? / araştırma / öteki / 1996 / 344 sayfa

Türklerin Müslümanlaştırılmasının Resmi Olmayan Tarihi alt başlığında yayınlanan kitabında Aydın yine remi bilinenin dışına çıkacaktır. Erdoğan Aydın kutsal kabul edilen, hatta kabul edilen, başka türlü de bakılmayan tarihi kurcalıyor, bu tarihi olması gereken ahlak değerleri ile sorguluyor, aşikar ediyor…
Kitabın arkasında yazdığı gibi; Türkler nasıl Müslüman oldu? Sorusunu sormadık kendimize. Genel tarih tezi Türklerin severek, din ve hidayet aşkı ile kitleler halinde İslamiyeti benimsediği şeklindedir. Oysa gerçek bu süreçte Türklerin büyük bir mezalime ve kırıma uğrayarak, kısaca silah zoruyla geçtiğidir.
Bu kitabı yıllar önce bir arkadaşımdan temin ederek okumuştum. Elimdeki kitap ise bu kitap bende olmalı diye almış olduğum yeni basımı. Kitaptan sözler aktarmayacağım. Ama kitabın bütünün önemli olduğu, muhakkak okunması gerektiğini söyleyebilirim. 

taylan köken

3 Mart 2012 Cumartesi

kimsesizlik ikilisi...

eyüp yaşar
kimsesizlik ikilisi / şiir / yky / 2003 / 33 sayfa

1959 doğumlu şair edebiyatın düz yazı türlerinde de ürünler vermektedir. şiirleri uzun yıllar dosyalarda kalmıştır. Bu kitap ilk şiir kitabıdır. 25 şiir ile bizi karşılıyor.

kitaptan devam edelim:

kırların ölümü kentlerden. Sf:8
*
usun durduğu yerde kürek çekiyor odysseus. Sf:9
*
demlenirken denize karşı, iki olsun, tavşankanı çaylar. Sf:10
*
Sayfa 13’teki Tragedya, sayfa 18’teki Eylülün Eşyaları şiirleri güzel şiirler. Son olarak Yalınlık Sonatı şiiri ile notları bitiriyorum.

YALINLIK SONATI

iki sesli çalardı, yüreğim bir
yanda, diğer yanda eşyası
yaşamamın, duyumlarım desem
uçarı sincaplardı, bir de yüzüm

gözlerine bir güz resmi asardı
gergef önünde sirke gibi keskin
penelope dokuyup kendini, bir
yalınlık sonatı olarak, çalardı

irikıyım birer ürpermeyle sarı
notalar, başkalaşıp birden ve
kendi kendine, yeni bir müziği
kurardı, parmaklarım sanırdım

taylan köken