31 Mart 2013 Pazar

aşkın formülü...

aşık olmak
onu başkasıyla 
düşünememek değil,
kendini başkasıyla
düşünememektir...

taylan köken

30 Mart 2013 Cumartesi

şüphe...

az şey bilirsek,
bir şeyin doğru 
olduğuna emin olabiliriz,
bilgi artınca şüphe de artar...
goethe

taylan köken

29 Mart 2013 Cuma

zincir...

yıllar önce parasızlıktan
altın kolyemin zincirini
kestirip bozdurdum.
o parayla borç ödedik
yetmeyince zincirden
bir parça daha kestirdim.
kolyeyi takınca
nefes alamadım...
ali tarhan

derkenar:
ne zincirmiş kardeşim,
tansu çiller'in çıkını gibi...

taylan köken

28 Mart 2013 Perşembe

27 Mart 2013 Çarşamba

saman...

sakla samanı,
iki gönül bir olunca
lazım olur...
pakize suda

taylan köken

26 Mart 2013 Salı

aşk çeşitlemeleri...

aşk çeşitlemeleri:
arz
talep
meselesi

acı çekmeyi seven taraf
acı vermeyi seven taraf

bağımsız olmak isteyen
bağımlı olmak isteyen

yalnız sevişmek isteyen
yalnız sevgi isteyen

hep çocuk bekleyen
hep araba kollayan

yoksa
birbirini
bulunca mı
bitiyor herşey...

taylan köken

25 Mart 2013 Pazartesi

24 Mart 2013 Pazar

oymacı...

sakın yanlış bir şey yazmayın
yoksa oyarım sizi...
hülya avşar

taylan köken

23 Mart 2013 Cumartesi

kan...

tanrı erkeğe bir beyin ve bir penis;
ama aynı anda sadece birini
çalıştıracak kadar kan vermiş...
robin williams

taylan köken

22 Mart 2013 Cuma

hafta sonu...

hafta içi ilkbahar,
hafta sonu sonbahar.
adaletin bu mu dünya?
arda erdik

taylan köken

21 Mart 2013 Perşembe

kıyım...

bir tırnağı kırıldı diye
dokuz tırnağına kıyabilen bir kızın,
kalbi kırıldığında
neler yapabileceğini siz düşünün...
ece ayhan

taylan köken

19 Mart 2013 Salı

siz kimi kandırıyorsunuz...


SONER YALÇIN
SİZ KİMİ KANDIRIYORSUNUZ / ARAŞTIRMA / DOĞAN / 2008 / 372 sayfa

Soner Yalçın uzun süredir tutukluydu. Bir takım belgeleri Odatv denen sitesinde sızdırdığı iddiasıyla devleti bölmek suçuyla 2 sene hapishanede kaldıktan sonra salıverildi. Soner Yalçın’ın özellikle “Derin Devlet” üzerine kitapları bulunmaktadır. Kimsenin pek ilgilenmediği, ilgilenmeyi bırakın yokmuş gibi davrandığı bir ülkede, cinayetler, mafya, uluslararası ilişkiler, Türkiye’nin gayri resmi tarihini irdeleyen ve kafa yoran bir gazetecidir. Tıpkı, Uğur Mumcu gibi. Kesinlikle olaylara başka bir gözle bakmak bir yetenek. Herkese bir yöne bakarken, o tam tersi yöne bakarak, daha önemlisi görerek bizi uyandırmak isteyen çalışkan bir gazeteci…
Siz Kimi Kandırıyorsunuz! kitabı, Yakın tarihin gayriresmi notlarında gerçeklerle yüzleşmeye hazır mısınız? alt başlığı ile yayınlanmıştır. Başlıkların birçoğu Hürriyet Gazetesinde Pazar günleri yayınlanan köşesindeki yazılardır. Gazete okumayı sevmiyoruz, hele yazarları okumayı neredeyse hiç sevmiyoruz. Soner Yalçın bu kitaptaki yazılarını birbiri ardına eklenen konularla bir bütün oluşturma çabasındadır. Olmuş mu? Eh! Ama bu yazıların içeriğinde ve aktarmak istedikleri konusunda hayli başarılı olmuş yazılardır. Ben özellikle Giriş bölümünü çok beğendim. AKP’nin tesettüre girme hikayeleri gerçekten ilgi çekici. İbret alınacak, neyin ne olduğu, nasıl olduğu üzerine adeta bir deşifre yazıdır. Sonra da birbiri ardına Başörtüsü ve İslam, Nakşibendi Cumhuriyeti, Akıncı Gençler, Madımak Vahşetinden İran’a, Irkçı-Dinci Tehlike, Casuslar Dünyası, Türk “Che Guevara”lar, Ne Yapmalı Nasıl Yapmalı, Anayasa, Aydın Ütopyası, Balans Ayarları, Magazin Haberleri, Osmanlının Ünlü Resim Koleksiyonerleri, Gazetecinin Ölümü ve Sonsöz Yerine Mektup ana başlıklarında toplanmış ve alt başlıklarla desteklenmiş araştırma toplamı olan bir kitap. Araştırma Gazeteciliğinin örnek kitaplarında biri. Ben elimden bırakmadan çok kısa sürede okudum.

Taylan Köken

18 Mart 2013 Pazartesi

bir gemide...


FERİT EDGÜ
BİR GEMİDE / ÖYKÜ / YKY / 1997 / 80 sayfa

Bir Gemide 1978 yılında Ada Yayınlarında basılır. 1979 yılı Sait Faik Hikaye Armağanını kazanır. Kitaptaki öykülerin Ferit Edgü’nün ilk yazım evresinin özelliklerini taşıması yönünden, hem de Sait Faik öykücülüğüne yakın çağrışımlar göstermesi açısından dikkat çekici. Ferid Edgü beğendiğim bir yazar. Sade, kılçıksız dili ve anlatımındaki tane tane’lik beni hep etkilemiştir.
Kitap sekiz öyküden oluşuyor. Öykülerine kısaca bakarsak;
Kaza öyküsünde otobüste mi, yoksa bir uçakta mı seyahat ettiği belli olmayan bir adamın başına gelenler var.
Kentin Üzerindeki Dayanılmaz Koku öyküsünde hassas burunlu şahıs eve, kente bulaşmış olan pis kokuları algılayan, bu kokudan –kokuşmuşluktan- rahatsız olan tek kişidir.
Bir Gemide öyküsünde hangi limana, ne zaman varacağını bilmeyen, içindeki yolcuların ne yaşadığını bilmediği, belki hiçbir yere varılmayacak bir yolculuk… Tıpkı yaşamımız gibi ve bu yaşamda bize yön verenlerin ne yaptığını bilmemesi gibi…
Kanca öyküsünde geçmişimizde, en arkada, en ulaşılmaz yerde bıraktığımız –sandığımız- hatalar, acılar ve anılar anlatılıyor. Herkesin bir –veya birkaç- gizi vardır…
Dönüş: Bir adadan dönüş her zaman zor olur. Bir adada hep gidecekmiş gibi yaşanır…
Seksek öyküsünde yazar tam bir Sait Faik öykücülüğü yakalamış. Toplumun içinde her şeyden sıyrılmak isteyen, önce kendi kendinden kaçan insanı anlatıyor.
Olanak-siz bir anlatı. Niçin yazıyorum sorusuna bir temrin cevap…
Melek Cici bir öykü değil. Bir senaryo, daha çok bir senaryonun öykü taslağı. Eski bir yalıda eski, yalnız bir hayat… Melek Cici bir kitap adı olacak kadar güzel, ama Bir Gemide kitabın bütünündeki hikayelerin anlamını taşıyan bir kitap adı… 

Taylan Köken

17 Mart 2013 Pazar

topkapı...


METİN SÖZEN
TOPKAPI / ARAŞTIRMA / HÜRRİYET / 1998 / 231 sayfa

Kitabın tam adı Bir İmparatorluğun Doğuşu Topkapı’dır. Osmanlı İmparatorluğun başkenti İstanbul’dur, İstanbul’un en önemli eseri de Topkapı Sarayıdır. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Metin Sözen’in önemli bir yapıtıdır.
Kitabın bölümleri ise sırasıyla şöyle: Bir İmparatorluğun Doğuşu, Birun, Enderun, Harem, Hasbahçe ve Topkapı Sarayı Müzesi’dir.
Kitap, görsel bakımdan oldukça dolu ve doyurucu. Yazılar dönemsel ayrıntıları aktarmakta ve incelenen bölümü sade bir dille aktarmaktadır.

Taylan Köken 

16 Mart 2013 Cumartesi

ishak paşa sarayı...


YÜKSEL BİNGÖL
İSHAK PAŞA SARAYI / ARAŞTIRMA / İŞ BANKASI / 1998 / 267 sayfa

İshak Paşa Sarayı Doğu Anadolu coğrafyasının belki de en önemli yapılarından biridir. Hatta yapıldığı dönemde Osmanlı padişahını bile kıskandırdığı rivayet edilmektedir.
Her yönü mükemmelliğin ve estetiğin, Türk-İslam kültürünü yansıtması açısından bir köşe taşı olması, Doğu Anadolu topraklarında bir benzerine rastlanmaması açısından gerçekten bir baş yapıt olarak İshak Paşa Sarayı, tarihi ve kültürel açıdan çok önemlidir.
Prof. Dr. Yüksel Bingöl’ün bu önemli binayı tanıtan kitabı ise ayrıca takdire şayan ve en az bina kadar önemlidir. Böyle önemli bir eser, böyle önemli bir kitapla anılabilirdi…
Kitabın giriş bölümünde İshak Paşa Sarayı hakkında çıkan yazılar ve Doğubayazıt hakkındaki bilgilerle başlamaktadır. Ardından Kitabeler, Sarayın Mimari Tanıtımı ve Genel olarak Taş İşçiliklerin ayrıntıları, planlar, çizimler ve resimlerle kitap tamamlanmaktadır.
Kitap o kadar ayrıntılıdır ki, sizi o coğrafyaya, o eseri görmeden her yönü ile tanıtmakta, ama bir o kadar da sizi oraya gitmeye mecbur bırakmaktadır…    

Taylan Köken

15 Mart 2013 Cuma

ahlat...


KARMA
AHLAT / ARAŞTIRMA / TC.KÜLTÜR B.Y./ 2001 / 205 sayfa

Yaşayan Kültür Ahlat kitabı TC. Kültür Bakanlığı tarafından basılan önemli bir eser. Bitlis’in mezar taşları ile ünlü ilçesi Ahlat’ı tüm ayrıntılarıyla inceleyen bir kitap.
Bu önemli kitap da Ahlat’ın adı ve kökeninin aktarıldığı giriş bölümüyle başlıyor. Ardından: Ahlat Yöresinde Halk Mimarisi, Doğumla İlgili Adet ve İnanmalar, Evlenme Adetleri, Ölüm Adetleri Halk Edebiyatından Örnekler, Halk Sanatları, Halk Mutfağı ve Beslenme, Hayvancılık ve Çobanlık Halk Hekimliği ve Veterinerlik, Halk Oyunları, Ahlat’ta Yöresel Müzik ve Sazlar başlıklarıyla devam etmektedir.
Hem özelde Ahlat’ı inceleyen, hem de bölgenin sosyolojik anlamdan bir envanterini çıkaran güzel bir kitap.
Yazarını karma olarak aktardığımız bu yapıtı yayına hazırlayanları da burada analım: Cesim Çelebi, Gülsen Balıkçı, Ayşegül Bahşişoğlu, Mücella Kahveci, Soner Yalçın ve Mehmet Öcal’dır. 

Taylan Köken 

14 Mart 2013 Perşembe

lebon müşterileri...

Lebon denemesinde Salâh Birsel pastaneye gelen müşterileri dört gruba ayırır. Sabah keyfi içine gelenler, öğle yemeğine gelenler, Beyoğlu’na alışverişe çıkan bayanlar ve dördüncü olarak da edebiyatçılar ve ressamları sıralar. Sonra bu dördüncü grubu sıralar. Biz de buraya aktaralım ki bu değerli insanların ruhlarını şad etmiş oluruz.

Sabri Berkel: Ressam (1907-1993)
Sait Faik (Abasıyanık): Yazar (1906-1954)
Hakkı Anlı: Ressam (1906-1991)
Cemal Tollu: Ressam (1899-1968)
Nurullah Berk: Ressam (1906-1982)
Lépold Lévy: Fransız ressam (1882-1966)
Hamit Görele: Ressam (1903-1980)
Salâh Birsel: Yazar (1919-1999)
Oktay Akbal: Gazeteci-Yazar (1923 - )
Burhan Toprak: Sanat Tarihçisi (1906-1967)
Ahmet Hamdi Tanpınar: Yazar (1901-1962)
Kenan Temizan: Grafik Tasarımcısı (1895-1953)
Sevim Burak: Yazar (1931-1983)
Behçet Necatigil: Şair-Yazar (1916-1979)
Celal Sılay: Şair-Yazar (1914-1974)
Azra İnal: Ressam
Fahamet Gökel: Avukat ( ? -1988)
Salahattin Hakkı Esatoğlu:
Nermi Uygur: Felsefeci-Yazar (1925-2005)
Halit Eskişar: Avukat
İskender Fikret Akdora: Şair (1914 - )
Ercüment Kamlık: Ressam ( -1971)
Salih Urallı: Ressam (1908-1984)
Sabahattin Kudret (Aksal): Şair-Yazar (1920-1993)
Orhan Hançerlioğlu: Araştırmacı-Yazar (1916-1991) :
Şükriye Dikmen: Ressam (1907-2000)
Cevat Dereli: Ressam (1900-1989)
Bayan Nedret: Terzi
(Ali) Hadi Bara: Heykeltıraş (1906-1971)
(Mustafa) Nusret Suman: Heykeltıraş (1905-1978)
Zeki Faik İzer: Ressam (1905-1988)
İsmail Hakkı Oygar: Seramik Sanatçısı (1907-1975)
Edip Hakkı Köseoğlu: Ressam (1904-1990)

Taylan Köken

13 Mart 2013 Çarşamba

mithat cemal kuntay...

Şu var ki Mithat Cemal Lebon’a geldiği vakit Faik Ali’nin (Ozansoy) tersine cam önünde oturmamaya pek dikkat eder. Cam kenarlarından sızacak esintiyle hasta olacağında korkar. Pastane kapısının aralık kalmasından da çok tedirgin olur, ikide bir garsonu çağırarak kapının kapatılmasını söyler. Mithat Cemal vapurla Kadıköy’e geçerken de aynı titizliği gösterir. Arkadaşları da bu yüzden ona “Kurander” adını takmışlardır. Yusuf Ziya onun bir otobüs öyküsünü de anlatır:
-Mithat Cemal bir gün otomobil bulamamış. Maçka’dan otobüse binmiş. Arkasında camı açmışlar. Hemen biletçiye buyurmuş: “Camı kapayınız.” Buna dik bir erkek sesi karşılık verir: “Hava alacağız.” Mithat Cemal ise şu cevabı yapıştırır: “Burası Çamlıca değil.” Sf:53

Hamiş: Kurander hava akımı, esinti, cereyan demektir.    

Taylan Köken

12 Mart 2013 Salı

nezihe muhiddin tepedelengil...

Romancı Nezihe Muhittin Lebon’a gelmez, ama Lebon’un karşı sırasında –Lebon artık Kumbaracı Yokuşunun köşesine geçmiştir- bir apartmanın birinci katında oturur. Atatürk zamanında 1928’den 1938 yılına değin İstanbul’da valilik yapan Muhittin Üstündağ’ın kızkardeşi olan Nezihe Muhittin yaz aylarında –Alman orduları Balkanlara sarktığı sıralarda- İstiklal Caddesi’ne bakan kapı – penceresini ardına kadar açar ve caddeden gelip geçenlere söylev çeker. Ama caddedekilerden kimse ne söylediğini anlamaz. Yalnız bir kez Salâh Birsel onun “yellozlar” dediğini işitmiş, ama kulağını kabarttığı halde bu sözün arkasını duyamamıştır. Sf:54


Hamiş: Muhittin Üstündağ 1884 yılında Sakız Adasında doğmuş, 30 Nisan 1953 yılında İstanbul’da vefat etmiştir. İstanbul’da hem valilik, hem Belediye Başkanlığı yapmıştır.


Taylan Köken

11 Mart 2013 Pazartesi

kenan yontuç...


Lebon’a sık sık gelenlerden biri de Mithat Cemal’le Maestro Kenaniko diye anılan heykelci Kenan Yontuç’tur. Kenan Yontuç –dört sevgilisini de Lebon’da aynı günde dört ayrı masada ağırlar ve de kimseye bir şey çaktırmaz- o sıralarda Edirne’de bir Atatürk heykeli yapmış, Methal Cemal de ona bir ikilik yazmıştır;

Heykel deme hicranımızın çığlığıdır ki
Taşında, tuncunda bir milletin kalbi vurur, göğsü kımıldar sf:53

Taylan Köken

10 Mart 2013 Pazar

yakup kadri karaosmanlıoğlu...

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Lebon’da göründüğü vakit ise yanında Refik Halit’le adı Abdülhak Hamit ve Şinasi’nin adlarından oluşan Abdülhak Şinasi olur.
Bir gün Yakup Kadri ve arkadaşları orada otururlarken içlerinden biri:
-Cemal Paşa frankofil’dir,(Fransız sever)  Enver Paşa germanofil’dir. (Alman sever)
Der. Süleyman Nazif’in Dahiliye Nazırı Halil beyi hiç sevmediğini bile bir başkası:
-Ya Halil bey nedir?
Süleyman Nazif:
-O mu? O, sadece fildir. Sf:52

Taylan Köken

9 Mart 2013 Cumartesi

ismail müştak...

Abdülhak Hamit (Tarhan) Lebon’a en çok Süleyman Nazif ile birlikte gelirmiş. Meyhanelerde papaz uçururken bile yanında o vardır. Bir gün yine beraber içmeye gideceklerdir. Nazif Tokatlayan’ı önermiş, Hamit de İsmail Müştak Mayakon’a sözü var diye Lebon’a bir uğrayalım demiş. Nazif, İsmail Müştak’ın sözünden durmayan biri olduğunu belirtip, boşuna pinekleyeceklerini söyler.
Hamit üsteler, Süleyman Nazif de uymak zorunda kalır. Lebon’dan içeri girince İsmail Müştak’ın Hamit’i beklediğini görürler. Hamit: “Gördün mü?” gibilerinden Süleyman Nazif’e bakar, Süleyman Nazif ellerini havaya kaldırıp İsmail Müştak’a:
-Yahu ne acayip adamsın sen? Bir sözünde durmamak ünün vardı. Şimdi onu da yitirdin. Beni de Beyefendiye karşı yalancı çıkardın. Sf:50
   
Salah Bey Sözlüğü:
Papaz uçurmak: içkili eğlenceyi sonuna kadar yapmak anlamındadır…

Hamiş: Bir de hikayesi vardır ki, ol hikaye şöyle: Osmanlı İmparatorluğu’nda  Aynaroz  denilen  yerde manastırlar topluluğu vardı. I. Murat devrinde Osmanlı topraklarına katılan Aynaroz bölgesinde tüm nüfus erkekmiş. Bu bölgede yalnızca inzivaya çekilmiş papazlar yaşarmış. Dini merasimler yapılırken, özel günlerde mahzenden yıllanmış şaraplar çıkarılırmış. Şarabı içince kendinden geçen ve artık kemale erdiğine inanan papazlar uçacağına inanarak kendilerini yüksek kayalıklardan denize bırakırlarmış. İşte kafayı bulmaya bu yüzden o devirlerden beri “papaz uçurmak” denirmiş…

Taylan Köken

8 Mart 2013 Cuma

abdülhak hamit ve nazım hikmet...


Lebon Servetifünuncuların ardından Fecriaticilerin de buluşma noktası olacaktır. Abdülhak Hamit aralarına karışır ve Yakup Kadri gibi Lebon’u mesken tutmuştur.    
Hamit’in dahi, daha doğrusu dahiiazam sayıldığı yıllardır onlar. 1927 yılında Resimli Ay dergisinde Nazım Hikmet putları devirirken Namık Kemal ve Tevfik Fikret’in yanı sıra onu da tahtından indirecek ve Hamit buna büyük gözyaşları dökecektir. Dostlarına da: “Ben dahi değilim, vahiyim vahi” demek zorunda kalacaktır. (Vahi: Gereksiz, anlamsız, boş şey)
Bir gün bir yemekte Hamit, Nazım Hikmet’e şöyle diyecektir: “Açtığınız kampanya haklı bir kampanyadır. Biz de gençliğimizde aynı yollardan geçmiştik. Servetifünuncular, Fecriaticiler de aynı şeyleri yapmıştır. Eskiler yıkılmadıkça yeniler filiz veremez.”
Hamit, Nazım Hikmet’i yüzüne karşı över ama evinde arkadaşlarına da şöyle der: “Nazım Hikmet Bey benden yanlışsız bir sayfa okuyamaz.” Sf:49

Taylan Köken

7 Mart 2013 Perşembe

faik ali ozansoy...

Lebon Servetifünuncuların da kahvesidir.
Faik Ali’nin yanında zaman zaman ağabeyi Süleyman Nazif’le, Türkiye’nin alçalma nedenleri ve kadın sorunu üzerine ilk kez ciddilikle eğilen Celal Nuri de yer alır. Celal Nuri zekası ve kavrama üstünlüğüyle dikkati çeker. Ama çat burda, çat Paris’te, çat Londra’dadır. Avrupa’yı Avrupalılardan daha iyi bilir. Faik Ali, Süleyman Nazif ve Celal Nuri’nin konuşmaları edebiyat üzerine olmakla birlikte kimi zaman toplum konularına da kayar. Sf:47

Taylan Köken

6 Mart 2013 Çarşamba

ibrahim hakkı paşa...


Sonradan sadrazam olan Babıâli Hukuk Danışmanı ve Darüfûnun Devletler Hukuku Müderrisi İbrahim Hakkı Bey de oraya (Lebon) sık sık gelir.
Halit Ziya’nın demesine göre Hakkı Beyin –sonradan Paşa- bütün ömrü okumakla geçmiştir. Durmamış, dinlenmemiş, kafasının zenginliğini artırmak için çalışmıştır. Tomar halindeki belgeler arasında öyle bir dolaşışı, içinden yararlanılacak olanları öyle bir ayırışı, kısa bir göz gezdirmekle yazıların topunu öyle bir emişi vardır ki Halit Ziya’ya dama dedirtmiştir. Sf:45

parantez-9:
İbrahim Hakkı Paşa (D:1863İstanbul – Ö:29 Temmuz 1918BerlinV. Mehmet Reşat  saltanatında 12 Ocak 1910 - 30 Eylül 1911 tarihleri arasında bir yıl sekiz ay on dokuz gün sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır. Trablusgarp Savaşı sırasında istifa etmiştir. Devlet adamlığını sürdürürken çeşitli konularda ders kitapları da kaleme almıştır.

Salah Bey Sözlüğü:

çağşaklı kızlar : çağşak; eklem yeri oynak, gevşek… ayrıca; eski, çakıllı yer, moloz… 
dinelmek: ayakta durmak, ayağa kalkmak, karşı koymak, kafa tutmak…
bilisizler bilisizi: cahilin cahili…
dümbelek şöhret: boş şöhret...
çömlek tıynet: tıynet: yaradılış, huy, maya…
fitne berduş: Karışıklık, kargaşa çıkaran başıboş, serseri kimse.
şeddesiz merkez: Şedde: Arapçada iki kez okunması gereken harfin üzerine konulan işaret. 

Taylan Köken

5 Mart 2013 Salı

tarihimizde hayal olmuş hakikatler...

Sait Naum Duhani’nin adını Salah Birsel’in Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu denemesinde anmıştık. Lebon denemesinde yine kendisine rastlıyoruz. Şöyle ki:

1908-1911 yıllarında Paris’te Türk elçisi olarak bulunan Naum Paşa’nın oğlu Sait Naum-Duhani de –ki Sultan Reşat, V.Mehmet adıyla Osmanlı tahtına çöktüğü vakit Saray’dan Paris’e iki tane süslü payton ısmarlanınca bu iş kendisine düşecek ve arabalar alınınca da Sait Naum Efendi onlara padişahtan önce binecektir- Lebon’un önemli kişilerindendir. 


Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler yazarı Semih Mümtaz S. onu şöyle tanıtır: Sait Duhani Efendi İstanbul’da doğmuştur, ama, babası Naum Paşa Lübnan mutasarrıflığında 10 yıl kaldığı için Sait Duhani’nin çocukluğu da orada geçmiştir. Yıllarca sonra Fransızlar Suriye’de bir şeyler yapmak isteyerek yansız ve oralarca sevilen bir adam aradıkları vakit Sait Efendi’ye Lübnan’da bir devlet başkanlığı verilecekmiş gibi sözler söylerler. Sait Naum-Duhani’nin verdiği karşılık şudur: “Unutmayın ki, ben Naum Paşa adında bir Türk vezirinin oğluyum.” Sf:46
      
Salah Bey Sözlüğü:
Parmakları bulunmak: torpil yapmak, aracı olmak…
Dama demek: gücü kalmayarak bir işi daha ileriye götüremeyecek duruma gelmek…
Benbenlik yoktur: kendini beğenmişlik…
Lafın dümeni: usturuplu, düzgün konuşmak…

Taylan Köken

4 Mart 2013 Pazartesi

sarah bernhardt...


Bay Huguenin burada (Lebon) her türlü konuğunu ağırlar, Fransız oyuncularından Mounet-Sully İstanbul’a geldiği vakit Bay Huguenin ona burada bir şölen çekmiştir. Sarah Bernhardt da 1888’de Beyoğlu’nda, Fransız Tiyatrosu’nda, Kamelyalı Kadın’ı oynadığı günlerde Bay Huguenin’in masasında şampanya üstüne şampanya yuvarlamıştır. Sf:44

parantez-7:
Edouard Huguenin İstanbul’da Abdülhamit Döneminde Bağdat Demiryolları Ortaklığı yönetim kurulu başkanlığı yapmıştır. Zenginliğiyle ünlü Huguenin Bostancı’da bir Ermeni’den 13 dönümlük bir arazi alarak bugün Tamara Köşkü olarak anılan Alman tarzında iki katlı binayı yaptıracaktır. Arazi üzerinde Cizvit Papazlarına ait harap bir manastır bulunmaktaymış. Binanın Tamara Köşkü olarak anılmasının sebebiyse sonraki sahipleri olan Madam Tamara’dan ismini almış olmasıdır. Konu hakkında ayrıntılı ve güzel bir yazıyı www.bostanciplatformu.com sitesinde bulabilirsiniz.    
parantez-8:
Paris'de Rosine Bernardt olarak doğan Bernhardt; "Youle" ismiyle tanınan Julie Bernardt isminde Hollandalı Musevi bir hayat kadınının hayatta kalan evlilik dışı en büyük kızıydı.
Geçimini sağlayabilmek için, kariyeri aktrislik ve hayat kadınlığı yaparak geçirmiştir. O zamanlarda, her iki meslek de bir bakıma skandaldı; ancak hayat kadınları sosyal çevrelerde kabul edilmekteydi ve eğitimli olmaları durumunda eşit olarak görülmekteydi.

Taylan Köken

     

3 Mart 2013 Pazar

ziya paşa...

Ziya Paşa burada (Lebon) arkadaşlarına gençliğinde yangın tulumbacılığına heves ettiğini, aradan yılların geçtiğini, ama, o hevesin geçmediğini sık sık anlatır.
1865 yılında Namık Kemal ve arkadaşları burada o yıl İstanbul’u kırıp geçiren koleradan da konuşmuşlardır. Ağustos başlarında koleradan ölenlerin sayısı bini bulmuştur çünkü. Ama sonbaharda kolera hızını yitirdiği için Namık Kemal ve arkadaşları rahatlarlar. Sf:43

parantez-5:
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin en önemli devlet adamlarından birisidir ve en çok eser veren Tanzimat Çağı yazarlarındandır. Şinasi ve Namık Kemal ile birlikte “Batılılaşma” kavramını ilk defa ortaya atan Osmanlı aydınları arasında yer alır.
Sultan Abdülaz döneminde Avrupa'ya kaçarak Genç Osmanlılar arasına katılmış ve gazete çıkararak devrin hükümeti ile mücadele etmişti; yurda dönüşünde çeşitli valiliklerde bulunmuş ve son görev yeri olan Adana'da hayatını yitirmiştir.

Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir

parantez-6:
Kolera sonucu ölüme kadar varan bağırsak enfeksiyonuna bağlı bir hastalıktır. Sebebi pis sulardan olmaktadır. Kolera hastalığı aynı zamanda medeniyetin belirtisidir…

Taylan Köken

2 Mart 2013 Cumartesi

basil zaharoff...


O yıllarda Lebon’a gelenler Sir Basile Zaharof adında kelli felli bir adamın sabahtan akşama değin kapının önünde dineldiğini de görürler. Aslında bu Vasil Zaharias adında bir Rumdur. Turistlere İstanbul’u gezdirir. Sf:42

Muğla doğumlu Rum vatandaşımız ülkemizin belki de ilk turist rehberidir. Galata kerhaneleri ile anlaşmalı çalışırmış! Rus Çarlığının önemli kişisi Kont Orlof’a da İstanbul’u dolaştıracak ve bu hizmetten 100 altın kazanacaktır. Tatavla’da (Kurtuluş) yaşardı. İtfaiyecilik, döviz acenteciliği ve tefecilik faaliyetlerinde bulunmuş, daha sonra tüm elde ettiklerini de paraya çevirerek, 24 yaşında Londra’ya gider. Burada hakkında “usulsüz ticari faaliyet” suçlaması ile mahkeme açılır, Yunanlıların vermiş olduğu kefaretle dışarı çıkar ve mahkeme sonucunu beklemeden ülkeden kaçıp Atina’ya gider. Burada bir acentelik alarak silah ticaretine başlar. Yunanlılara, Osmanlıya, Ruslara çalışmayan denizaltıları satar. Ticari ilişkileri, ortaklıkları ve her türlü düzenbazlığa müsait karakteriyle I. Dünya Savaşı’nın koşulları birleşmiş ve birçok ülkeye silah satışları yaparak çok zengin olmuştur. Yunanistan’a milli duyguları için, İngiltere’ye ticari çıkarları için çok yüklü miktarda paralar hibe etmiştir. 1936 yılında Monte Carlo’da uluslar arası silah ticareti ve finans yoluyla elde edilmiş dev bir servetin başında ölmüştür.  


Taylan Köken

1 Mart 2013 Cuma

bay lebon...


Eduard Lebon Galatasaray’da Sahne Sokağının sol köşesinde bulunan Valaury Pastanesi’nde çırak olarak çalışır. Valaury’nin kızıyla evlendikten sonra Şark Pasajı’nda Trémas bakkal dükkanını almış, orada Café-Restaurant de Saint Pétersbourg adıyla yemek de yenen bir kahve açmıştır. Bay Lebon işlerini ilerlettikten sonra Şark Pasajı’nın bitişiğinde cadde üzerindeki dükkana yerleşmiş ve bu yeni yere kendi adını vermiştir.
Pastanenin fırını Paris’teki Lemeunier tarafından yapılmıştır ve İstanbul’da benzeri yoktur. Daha sonra padişah Abdülhamit bu fırından bir tane de Dolmabahçe Sarayına alacaktır. Sf:40-41    

Taylan Köken