31 Ocak 2014 Cuma

sebastiao salgado...

Sebastiao Salgado 1944 doğumlu Brezilyalı bir fotoğrafçı... İnsan eksenli fotoğrafları harika...
http://www.photography-now.net/sebastiao_salgado/portfolio1.html  adresinde seçme resimlerini, Facebook'da genel sayfasından fotoğraflarını takip edebilirsiniz...

Taylan Köken

30 Ocak 2014 Perşembe

eşeği saldım çayıra...

Kazak Abdal Türbesi
Bugün ise Kazak Abdal'ın en bilinen ve besteler yapılan şiirini yayınlıyorum...
Kaynak: Resim-www.gezgindergi.com Şiir -www.edebiyadvesanatakademisi.com

EŞEĞİ SALDIM ÇAYIRA

Eşeği saldım çayıra
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da avradını

Münkir münafıkın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de avradını

Derince kazın kuyusun
İnim inim inilesin
Kefen dikmeye iğnesin
Verenin de avradını

Dağdan tahta indirenin
Iskatına oturanın
Hizmetini bitirenin
İmamın da avradını

Müfşidin bir de gammazın
Malı vardır da yemezin
İkisin meyyid namazın
Kılanın da avradını

Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranın da avradını


Taylan Köken

29 Ocak 2014 Çarşamba

ormanda büyüyen adam azgını...

17. Yüzyıl Bektaşi şairi olan Kazak Abdal'ın şiirlerinden yayınlayacağım. Sade dili ve yergileri harika... Günümüz siyaset hayatına, ne kadar uyuyor. Demek 17. yüzyıldan günümüze pek bir şeyi değiştirmemişiz...
Kaynak: Resim-www.dusunhaber.com Şiir-www.edebiyatvesanatakademisi.com 

Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez

Alemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir çim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez

Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkânında oğlan beğenmez

Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez

Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’mü fa’sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez

Yaz olunca yayla yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenice’si dühan beğenmez

Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğur ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türk’ün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez.

Taylan Köken

28 Ocak 2014 Salı

pink sword...

Otoportre çalışmaları çok başarılı olan bir başka fotoğraf sanatçısı. Sitesi www.500px.com/pinksword 

Taylan Köken

27 Ocak 2014 Pazartesi

andrey belkov...

Andrey Belkov nesneleri tüm sadelikleriyle aktaran başarılı bir fotoğraf sanatçısı. Sitesi www.andreybelkov.com 

Taylan Köken

26 Ocak 2014 Pazar

anja stiegler...

Anja Stiegler harika fotoğraf çalışmalarıyla başka bir başarılı sanatçı. Sitesi şöyle: www.photoflake.com 

Taylan Köken

25 Ocak 2014 Cumartesi

jordan matter...

Newyork'da dansçıları sokakta çeken bir fotoğrafçı. Sitesinde çalışmalarını nasıl gerçekleştirdiğini gösteren videolar da var... www.jordanmatter.com 

Taylan Köken 

24 Ocak 2014 Cuma

thomas barbey...

www.thomasbarbey.com sitesinde bir fotoğraf sanatçısının, sanatını nerelere götürebileceğini göreceksiniz... İyi seyirler...

Taylan Köken

23 Ocak 2014 Perşembe

edmondo senatore...

Edmondo Senatore farklı bir fotoğraf sanatçısı. Fotolarına www.500px.com/edmondo adresinden ulaşabilirsiniz... Pişman olmazsınız...

Taylan Köken

22 Ocak 2014 Çarşamba

ölümü konuşmak...



Ölümü konuşmak
paradan konuşmak gibi,

ne fiyatını biliriz
ne de değerini...
yine de ellerine bakıyorum da
biraz
tahmin edebiliyorum.
erkek, 
tahmin etmek
ve başarısız olmak için yaratılmış,
kadın,
geri kalanlar için...
zamanı geldiğinde,
umarım,
bir armut yiyişimi anımsayabilirim...
usanmışız artık
bu kadar ölü köpekten,
kafataslarından,
ordulardan,
çiçeklerden,
kıtalardan,
bir mücadele var,
o da şu;
olayın mekaniğine karşı...
bugün bir armut ye ki,
yarın
anımsayabilesin...


Charles Bukowski

Taylan Köken

21 Ocak 2014 Salı

tarih vakfı...

Tarih Vakfı kuruluşunun 20. yılını kutluyor. Bu değerli yayınevinin kitaplarını sürekli takip ettim ve aldım. Bu kitapların arasında beni pişman eden, keşke almasaydım dediğim bir kitap olmamıştır. Bu yayınevinin internet sitesiyse şöyle: www.tarihvakfi.org.tr 

Taylan Köken

20 Ocak 2014 Pazartesi

istanbul...

www.istanbul.com/tr sitesi İstanbul hakkında bir çok yeri ve organizasyonu güncelleyerek yayınlıyor. Ne oluyor, ne bitiyor, nereye aksak diyenler için ideal bir site...

Taylan Köken

19 Ocak 2014 Pazar

çütam...

Çütam, kendini şöyle ifade ediyor. "Merkezimiz Türk Edebiyatı, Türk Dili, lehçeleri ve ağızları, Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları, Türk tarihi, Türk sanatı, halk kültürü alanlarında araştırma ve uygulama çalışmalarını planlamak koordine etmek ve yürütmek üzere kurulmuştur." 
Diğer önemli görevi ise yaptığı çalışmaları internet ortamına aktarmak. Sitede 7062 yazarın, 18171 makalesine ulaşabilirsiniz. Ben bu sitede harika yazılara ve tespitlere ulaştım. Muhakkak sizi de ilgilendiren bir tür vardır. www.turkoloji.cu.edu.tr 

Taylan Köken

18 Ocak 2014 Cumartesi

imparatorun yolculuğu...

LUC JACQUET
İMPARATORUN YOLCULUĞU / BELGESEL / DOĞUŞ / 2006 / 160 sayfa

Türkiye’de 2013 yılı içinde çıkan olaylarla birlikte, bu olaylar olmamış gibi yapan ve muhalifler tarafından “Yandaş Basın” olarak suçlanan kanallar, olayları aktararak basın görevini yerine getireceklerine “Penguen” belgeselleri göstermeyi tercih etmişler ve “Penguen Basını” yaftasını yemişlerdir. Türkiye bu dönemde basın olarak ikiye ayrılmıştır. Yandaş-Muhalif Basın veya Penguen-Gerçek Basın diye…
Penguenler bu dönemde iyice meşhur olmuştur. Bu Penguen belgesellerinden en dikkati çekini İmparator Pengueni denilen türün yılın belli dönemlerinde yapmış olduğu göç, eş seçme törenleri ve üremeleri dikkat çekicidir. Bu yolculuğun filmi dahi çekilmiştir. Antarktika Kıtasında yaşanan bu doğa olayının kitabı ise Luc Jacquet tarafından yazılmış, Jérome Maison tarafından da eşsiz resimlerle desteklenmiştir. Eğer Penguenlerin sıra dışı yolculuklarından sıkılmadıysanız veya o günlerde muhalefet etmekle uğraşıp belgeselleri seyretmediyseniz bu kitap sizin için biçilmiş kaftan. 

Taylan Köken 

17 Ocak 2014 Cuma

doğu avrupa'daki göktürk (runik) işaretli yazıtlar...

İSMAİL DOĞAN
DOĞU AVRUPA’DAKİ GÖKTÜRK (RUNİK) İŞARETLİ YAZITLAR / ARAŞTIRMA / TÜRK DİL KUR.YAY. / 2002 / 259 sayfa

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu yayınlarından olan eser 2002 yılında basılmış.
1730’lu yıllardan beri Batılı bilginlerce bilinen Göktürk yazısının en önemli ve bilineni olan Moğolistan’ın Orhun vadisinde bulunan runik yazıtlar 1893 yılında Danimarka Kraliyet Akademisi bilim adamları tarafından çözülür. Böylece bu yazıtların Türkçe olduğu ve Türklere ait olduğu kesinlenmiştir. Bu önemli buluş ile birlikte günümüze kadar bizim tanımımızla Göktürk Yazıtları’nı anlama ve anlamlandırma çalışmaları günümüze kadar gelmiştir.
Bu kitap bir projenin ikinci kitabıdır. Proje Göktürk (runik) yazılı belge, yazıt ve anıtların albümünü oluşturma çalışmalarıdır.
Projenin birinci kitabında “Kafkasya’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar” kitabı yayınlanmıştır. Bu kitabın devamı olarak elimizdeki kitaptır. Proje Moğolistan ve Güney Sibirya bölgesinin taranması ile devam edecektir.
Bu proje bize öncelikle şu gerçeği öğretmiştir. Biz atalarımızın yazıtlarını sadece Orhun-Yenisey Abideleri’ndeki yazıtlar ile sınırlı tutuyorduk veya biliyorduk. Oysa detaylı bir inceleme ve araştırma ile Göktürk yazısının, Transilvanya, Kuzey İtalya, Fransa, Doğu Avrupa ülkeleri, Kırım, Kafkasya, İdil-Ural havzası, Altay-Sayan Dağları, Lena Nehri havzası, Gobi Çölü ve çevresi, Hazar Gölü ve Baykal Gölü arasındaki Orta Asya ve Güney Sibirya bölgelerinde yayıldığını ve kullanıldığını görmüş olduk. Bu atalarımızın hangi topraklarda hüküm sürdüğünün ve nereden gelip gelip, nerelere gittiğinin de kanıtıdır.
Bu kitap eşsiz bir çalışmanın ürünüdür ve konuya ilgi duyanların, serinin diğer kitaplarıyla birlikte kütüphanelerinde yer alması gereken eserlerden biridir…         

Taylan Köken

16 Ocak 2014 Perşembe

hatti ve hitit uygarlıkları...

EKREM AKURGAL
HATTİ VE HİTİT UYGARLIKLARI / ARAŞTIRMA / NET / 1995 / 344 sayfa

Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal hocamızın Anadolu Halkı olan Hatti ve Hitit uygarlıklarını incelediği ve araştırma sonuçlarını analizleriyle birlikte aktardığı çok değerli bir kitabıdır. Hocaların hocası olan Ekrem Akurgal kitabını oluştururken muhakkak çeşitli kazıları ve araştırmaları yapan diğer uzmanlardan, hocalarımızın bilgilerinden ve arşivinden yararlanmıştır. Kitabın ilk bölümü bu konuda yapılan araştırmaları aktarmaktadır. Kitap konuyu bütünleyen, tüm yönleriyle aktaran bir başucu kaynağı niteliğindedir.
Konu başlıklarını kısaca sıralarsak:
Hatti Uygarlığı Dili ve Dini
Hatti-Hitit Beylikler Dönemi
Hitit Uygarlığı
Eski Krallık Dönemi
Büyük Krallık
Hitit Devleti’nin Dünya Tarihindeki Önemi
Hitit Kültürünün Özellikleri
Hititlilerde Din
Hitit Sanatı
Geç Hitit Uygarlığı

Bu konu başlıklarından sonra haritalar ve çizimler bölümü.
Ve son olarak da görsel malzemeler, resimler bölümüdür.

Arkeoloji ve tarih meraklılarına ve Anadolu’muzu tanıma, anlama gayretinde olan tüm ilgili okurlara bu kitabı bir başucu kitabı olarak tavsiye ederim. 

Taylan Köken

15 Ocak 2014 Çarşamba

hatiplik sanatı...

J. BRUN ROS
HATİPLİK SANATI / ARAŞTIRMA / REMZİ / 1964 / 240 sayfa

Türkiye siyasetine baktığımız zaman, liderlerin ne dediğine pek bakılmaz, nasıl dediğine bakılır… Oysa her liderin, hatta her kişiliğin ayrı bir konuşma biçimi, ayrı bir düşünce biçime ve bu biçimle şekillenmiş olan tarzı vardır. Türkiye’de güçlü, lider kişilikler, bağıran çağıran liderler olarak görülmektedir. Kimin sesi daha çok çıkıyorsa, kim “yumruğunu masaya daha sert vuruyorsa” o daha güçlüdür imajı vardır. En azından çoğunluk kitle için bu böyledir. Ne söylediğine, doğru mu söylediğine hiç bakılmaz. Doğru söyleyen, ama pasif söyleyen geri planda kalır ve seçilmez.
İşte çok eski bir basım olmasına rağmen bu kitap Hitabet (Hatiplik) Sanatının, gerçekten bir sanat olduğunu ve günümüzdeki liderleri düşündüğüm zaman ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Kitabın içinde yazılanlar, günümüzde de hemen hemen geçerlidir. Muhakkak gelişen teknolojiler, iletişim imkanları ve dinleyen kişilerin düzeyi açısından 1960’lı yıllara göre bir hayli ilerlemiştir dünya. Ama ben bu kitabı okurken, birçok bakımdan liderlerin bu kitapta yazanlara uymadığını, bu temel esaslar konusunda dahi eksikliklerinin olduğunu anladım. Bir lider muhakkak ne konuştuğundan başka, nasıl konuşulması gerektiği konusunda da eğitim almalıdır. Söyleyeceklerini ve kendisini nasıl ifade etmesi gerektiği konusunda çok büyük eksikleri vardır. Burada bu kitaba göre Türkiye’deki en güçlü hatipleri bile eleştirebileceğim nice örnek verebilirim. Meselemiz eleştirmek değil, saygılı, karşısındakini anlayan, anlamaya çalışan liderler ve yöneticiler yetiştirmektir. Temel bilgisi zayıf ama, bağıra çağıra konuşarak bu ülkeyi yöneten liderlerin bize hiçbir başarı ve ilerleme getirmediğini görmekteyiz. Önemli olan icraat ve nasıl ortaya konulduğudur.
Kitap yalnızca Hatiplik konusunda bilgiler vermez. Tartışmalarda karşı tarafın nasıl ikna edilebileceği konusunda da, yazılı hitaplarda da değerli bilgiler vermektedir.
Son olarak kitabın çevirisi Nazife Müren tarafından yapılmıştır.    

Taylan Köken

14 Ocak 2014 Salı

taaşşuk-u tal'at ve fitnat...

ŞEMSEDDİN SAMİ
TAAŞŞUK-U TAL’AT VE FİTNAT / ROMAN / BORDO-SİYAH / 2004 / 217 sayfa

Şemseddin Sami Tanzimat dönemi yazarlarındandır. 1850 doğumludur. Taaşşuk-u Talat ve Fitnat yani Talat ve Fitnat’ın aşkı Batılı anlamda yazılan ilk roman olarak anılmaktadır. Yazar almış olduğu eğitimin etkisiyle bu romanı Batılı anlamda yazabilmiştir. Şemseddin Sami’nin asıl ünlü yapıtı iki cilt halinde yayınlanan Kaamus-u Türki adlı eseridir. Osmanlıcadaki tüm sözcükleri kapsayan bu eser günümüzde de kullanılmaktadır.
Yazarın eserlerinin tamamı irdelendiğinde o da Ahmed Mithat Efendi gibi toplumuna öncülük eden, öğretmenlik yapan bir yazardır.
Yazar Taaşşuk-u Talat ve Fitnat’ı 22 yaşında yazmış ve yazın yaşamına başlamıştır. O dönemin Coşumcu (Romantik) akımının ürünüdür. Ayrıca roman içinde halk hikayelerinden, mesnevilerden örnekler bulunmaktadır.
18 yaşında yetim kalan Talat Bey, yine bir yaşında öksüz kalan ve babasını dahi tanımayan Fitnat’ın ilk görüşteki aşklarıdır. Bu aşk çok değişik oyunlar ve entrikalarla şekillenecektir. Bu konulara girdiğimiz takdirde romanı okumanın bir anlamı kalmayacaktır. Bu yüzden kalan hikayeyi okuyuculara bırakmak lazım.
Kitabı günümüz Türkçesine Kemal Bek uyarlamıştır.      

Taylan Köken 

13 Ocak 2014 Pazartesi

acaib-i alem...

AHMED MİTHAT EFENDİ
ACÂİB-İ ÂLEM / ROMAN / BORDO-SİYAH / 2004 / 485 sayfa

Ahmed Mithat Efendi Türk yazınının öncülerindendir. 1844 yılında İstanbul Tophane’de doğup 1913 yılında vefat eden Ahmed Mithat edebiyatın her türünde yapıtlar vermiştir.
Acaib-i Alem yani Dünyanın Olağanüstülükleri Ahmed Mithat Efendi’nin Jules Verne’den etkilenerek yazmış olduğu bir romandır. İstanbullu iki kafadar arkadaşın Rusya’ya doğru yapmış oldukları seyahattin hikayesidir. Romanda gezilen yerlerle ilgili ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Bu bilgiler eşliğinde Doğu-Batı karşılaştırması ve bunların Osmanlı’daki izleri irdelenmektedir. Araya bir de başka bir bayan seyyah ilave edilerek kahramanlarımızdan birisiyle oluşan aşk araya sıkıştırılmıştır. Yani Ahmed Mithat Efendi’nin romanında her şey vardır; Aşk vardır, yabancı ülkeler vardır, siyaset vardır, gizler vardır… Yazar etkin kalemi ile ( o dönemin şartlarında) Hayali bir seyahati eğlendirici ve bilgilendirici hale getirecektir…
Bölüm I: Tabiat aşığı Suphi Bey ve Hicabi Bey seyahat ve anlamı üzerine uzun uzu sohbet ederler.
Bölüm II: Yakın dost olan ikili, birlikte geziye çıkmaya karar verirler. Süresi ve nereye gidileceği belli olmayan yolculukta son durak olarak ilk anda Petersburg’u seçerler.
Bölüm III: İstanbul’dan Odesa’ya geçen Suphi ve Hicabi Beyler burada dul bir Rus Prensesi ile dost olurlar. Seyahatlerinin bir bölümünü prensesin katılması ile üç kişi yaparlar.
Bölüm IV: Tren yolu bitince konakladıkları yerde prenses kahramanlarımızla çok yakınlaşır. Sonra onları başka bir seyyah olan Miss Haft ile tanıştırır. Prenses Moskova’ya geçerken kahramanlarımız ve Miss Haft beraber yolculuk etmeye başlar. Üçlünün yolculuğunda Avrupa, Osmanlı ve Rusya’nın kıyaslanmaları yapılır. Böylece yazarın Doğu-Batı sentezlerini öğrenmiş oluruz. Suphi Bey ve Miss Haft birbirine yakınlaşır.
Bölüm V: Üçlü Moskova’ya gelir ve prenses ile tekrar buluşur. Bu buluşmada, biraz da kıskançlıktan dolayı kahramanlarımızın arası prenses ile bozuşur.
Bölüm VI: Üçlü Moskova’dan Petersburg’a geçer. Bu yeni kentin Ruslar tarafından niçin kurulduğu üzerine yarıntılı bilgilere ulaşırız. Yine Batı düşüncesini temsil eden Miss Haft’ın Petersburg ve Rusya’ya bakışını bölümde öğreniriz.
Bölüm VII: Üçlü Petersburg’dan Kuzey Kutbuna geçecektir. Laponya denilen bölgeye geçerler. Bu bölümde sandal ile gemi ile yolculuklar, göller, denizler ve doğal yaşam ayrıntılı aktarılır. Yolculukları İstanbul’dan başlamış Kuzey Buz Denizi’ne kadar sürmüştü.
Bölüm VIII: Uranüs Gemisine binerler. Burada başka ülkelerden gelen bilim adamları ve seyyahlarla karşılaşırlar. Gezi notlarını paylaşırlar. Bu gemi yolculuğun da Suphi Bey ile Miss Haft evlenmeye karar verir. Londra’ya giderler Miss Haft’ın ailesiyle tanışırlar. İstanbul’a gelip evlenirler.

Taylan Köken

12 Ocak 2014 Pazar

zehra...

NÂBİZÂDE NÂZIM
ZEHRA / ROMAN / BORDO-SİYAH / 2004 / 198 sayfa

Nabizade Nazım ilk yazarlarımızdan biridir. Tanzimat Dönemi yazarlarından ikinci kuşak olarak tanımlanan nesildendir. Bu nesilin en önemli özelliği yapıtlarını (şiir veya düzyazı) siyasetten uzaklaştırmış ve konularını yaşamla ilişkilendirmişlerdir.
Zehra yazarın tek romanıdır. Bu yapıtta Gerçekçi-Psikolojik yapıtlarındandır. Romanda olaylar gündelik yaşamın içine serpiştirilerek verilmektedir. Gündelik olayların akışında kişilerin psikolojik analizleri dikkat çekicidir. Dikkat çekici bir ayrıntı da romanın adının Zehra olmasına rağmen, romanın asıl kahramanının Suphi Bey olmasıdır.
Kitap Kemal Bek tarafından günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.

Kitaptan birkaç notu buraya aktaralım:
Boğaziçi bir “doğal ve gönül çekici güzel bir kadın” kadar sevimlidir. Sf:22
*
Düşünmek, sevginin öncüsüdür. Sf:30
*
Nikahım helal, canım azat. Sf:80
*
Aceleye de gerek yok “Kurbağa vararak vararak demiş…sabırlan koruk helva olur… dut yaprağı atlas…” sf:103
*
Öç almanın zevki, aşk zevkinin tadını unutturuyordu. Sf:153
*
Pazarbaşı’nda havailer havalanmakta, çanak mehtapları yakılmakta, arayıcı fişekleri patlamaktaydı. Sandaldakilerin kimi içiyor, kimi hallenerek bağırıyor, öteden “Oooof of!”lar, beriden “Keman ya seydi!”ler, şuradan “Nur ol!”lar, öte yandan naralar… sf:159  

Taylan Köken

11 Ocak 2014 Cumartesi

karabibik...

NÂBİZÂDE NÂZIM
KARABİBİK / ANLATI / BORDO-SİYAH / 2004 / 64 sayfa

Nabizade Nazım ilk yazarlarımızdan biridir. Tanzimat Dönemi yazarlarından ikinci kuşak olarak tanımlanan nesildendir. Bu nesilin en önemli özelliği yapıtlarını (şiir veya düzyazı) siyasetten uzaklaştırmış ve konularını yaşamla ilişkilendirmişlerdir.
Karabibik ise uzun öykü-anlatı türünde Köy Yaşamına ait ilk yazılan yapıttır. Yazar bu konuda başka yapıt üretmemiştir. Yazarın bu hayatı aktarırken köyde yaşayıp yaşamadığı bilinmiyor. Bu Gerçekçi-Doğalcı yapıt içinde konuların çok ayrıntılarına girilmeden ana noktalarına değinilerek yazılmıştır. Eserde kahramanımız herhangi bir ahlaksal tavır sergilemez. Yazar yapıtı üçüncü şahsın ağzından objektif şekilde aktarmaktadır. Bu aktarımda kendi düşüncelerine yer vermez. Yapıtta yan kişiler çok azdır. Olaylar Karabibik çevresinde dönmektedir. Yazar Karabibik’in psikolojisine de dokunmaktadır. Yazarın dili sadedir.  
Kitap Kemal Bek tarafından günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.

Taylan Köken 

10 Ocak 2014 Cuma

reading hapishanesi baladı...

OSCAR WILDE
READING HAPİSHANESİ BALADI / ŞİİR / BORDO-SİYAH / 2004 / 93 sayfa

Oscar Wilde 1891 yılında Bosie adını verdiği esmer güzeli bir genç ile tanışır. Bu gençle olan ilişkisi yüzünden karısını ve çocuklarını terk eder. Bu gençle toplum içinde dolaşır, seyahatlere çıkar. 1895 yılında genç adamın babası olan Lord Queensberry Oscar Wilde’i şikayet eder. Mahkeme onu bu ilişkisinden dolayı iki yıl kürek cezasına çarptırır. Reading Baladı bu hapishane yaşamından kalma bir üründür.
Yazar bu hapishane günlerinden çok büyük dersler çıkarmıştır. Hapisten çıkar çıkmaz bu uzun şiiri yazar. Baladı hapishanede idam edilen gerçek bir kişilikten esinlenerek yazmıştır. Onun idamı hem hapishanedekileri, hem de yazarı derinden etkilemiştir.
Ben ise kitabı, okunması için sıra bekleyen kitaplarımın arasından Tv’de yayınlanan “Ezel” isimli dizide “Ramiz Dayı” karakteriyle bir şiir okuyan rahmetli Tuncel Kurtiz’in sesinden dinleyerek okumuştum.
Kitabı Türkçemize çeviren Tozan Alkan çevirmiştir.
Ramiz Dayı’nın okuduğu bölümü buraya aktarıyorum:

Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimileri dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

Kimi gençken öldürür sevdiğini
Kimileri yaşlı iken öldürür;
Şehvetli ellerle öldürür kimi
Kimi altından ellerle öldürür;
Merhametli kişi bıçak kullanır
Çünkü bıçakla ölen çabuk soğur.

Kimi aşk kısadır, kimi uzundur,
Kimi satar kimi de satın alır;
Kimi gözyaşı döker öldürürken,
Kimi kılı kıpırdamadan öldürür;
Herkes öldürebilir sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez. Sf:14-15

Taylan Köken

9 Ocak 2014 Perşembe

kırık taşlar...

HERAKLEITOS
KIRIK TAŞLAR / FELSEFE / BORDO-SİYAH / 2004 / 167 sayfa

Hemşerimizdir, Heraklaitos. İyonya’lıdır. Sözünü esirgemez. Kırık Taşlar bu korkusuz filozofun günümüze kalabilen az sayıda düşünce kırıntılarıdır. Dünyayı, evreni anlama çalışmalarıdır. Ateşe, suya, güneşe, toprağa bakan ve algılayan incilerdir bu sözler. Sol düşünceyi etkilemiştir. Bilinen ününe rağmen “muammacı”, “karanlık” ve “ağlayan” gibi sıfatlarla anıldı ve gerçek değeri “materyalist” düşünce ile tekrar popülerleşmiştir.
Tüm gerçeklik hiç durmadan akan bir ırmak gibidir. Hiçbir şey bir an bile durmaz. Görünen şeylerin özü sürekli bir değişim içindedir.
Kitap günümüze Erdal Alova tarafından şiirleştirilmiştir.

Kitaptan seçtiklerimize gelelim:
Bu dünya düzeni ki
Rastgele süprüntülerden bir yığın sf:16
*
Dama oynayan
Bir çocuktur zaman

Krallık çocukta! Sf:18
*
Deniz
         En arı
                    En katışık su

Balıklar içebilir
                    İyi onlara

İnsanlar içemez
                    Ölümcül sf:25
*
Savaştır
         Her şeyin babası
                                Kralı

Kimini tanrı kıldı
                    Kimini insan

Kimini köle
                    Kimini özgür sf:32
*
İki kez
         Giremezsin
                    Aynı ırmağa sf:41
*
Çocuk oyunudur insanların görüşleri sf:99
*
Aptallar
         Sağır gibidir
                    Dinlerken

Varlığıyla
         Yokluğu bir
                    Dedikleri sf:105
*
Priene’de yaşadı
                    Teustamas oğlu Bias
O ki
         Herkesten akıllıydı sf:117

(Bias ne demiş: Çoğu insan kötüdür…TK)
*
Tezekten çok
Cesetlere yaraşır
Defedilmek sf:136
*
Karakter
         İnsanın
                    Kaderidir sf:143
*
Öldüklerinde
Ne bekledikleri
Ne düşledikleri
Şeyler bekler insanı sf:145

Taylan Köken

8 Ocak 2014 Çarşamba

ilkyaz devrimi...

OKTAY AKBAL
İLKYAZ DEVRİMİ / ÖYKÜ / CAN / 1999 / 111 sayfa

Oktay Akbal Türkçemizin temel yazarlarından biridir. Sade, duru diliyle sıkmayan tarzıyla harika bir yazardır Oktay Akbal. Benim tarafımdan sevilmesindeki sır onun kısa, net cümlelerle anlatmasıdır. Sanırım bir de kendi yaşamından, izlenimlerinden aktardığı için etkilidir yazıları.
Oktay Akbal öykülerinde hayal gücüne bol bol başvurur. Hayalleri yönlendirir düşüncelerini, yaptıklarını. O her öyküsünde hayal gücünden gerçeğe bir geçiş yaptırır… “Gidiyoruz Hep Birlikte” öyküsü çok güzel…
Kitaptan kısa notlara gelirsek:
Kıyamet ne zaman kopar? Nedir kıyamet dediğimiz? Düşsel bir şey bu. Kişinin hayal gücünü aşan. Oysa nice kıyametler her an kopmakta. İçte dışta. Çoğunu anlamayız bile. Sf:15
*
Kimse mutlu anlarını anlatmıyordu. Yaşamış, tatmış olsa bile mutluluğu. Sevinçlerini kimse, başkasına vermiyordu. Yalnız üzüntüler: Bırakılmışlıklar, kötülükler, yenilgiler, yenen tokatlar. Herkes böyleydi demek. Sf:17
*
Ben mi yazdım, bir başkası mı? O içimdeki sayısız kişilerden biri yazıyor. Yazar olanı. Sf:18
*
“Ben, bir başkasıdır.” André Gide sf:34
*
Yer değiştirmekle, bir anlığına başka birinin katına çıkmakla, kendi gibi olanlara tepeden bakmakla mutlu olan nice nice insan vardı yeryüzünde, özellikle az gelişmiş toplumlarda… En acımasızlar, en hainler, tehlikeliler bunlardan çıkıyordu. Ezenler, kıyanlar, vuranlar, öldürenler hep ‘kraldan çok kralcı’ olanlardı. Sf:51
*
Aşk ile ölüm niye iç içedir? Sf:52
*
“Doğan gün yalnız senin değildir, yalnız benim de değil” Sofokles sf:53
*
Yaşam türlü acılar duyurur bize. Kişilerin, zamanın elinde paramparça olmalarını, yozlaşmalarını görmek en başındadır bu acıların. Ne bıçak yarasına, ne kurşun izine benzer. Tanımı yoktur, olsa olsa yitik dost acısı denir bunun adını. Sf:70
(Gençlik biter, masumiyet biter… TK)
*
“Yaşamı anlamak için yaş kırka gelmeli, derlerdi, işte geldim geçtim, yine yaşamı anlayamadım.” Eric Satie sf:85
*
Herkes çağının insanıdır. Sf:89

Taylan Köken 

7 Ocak 2014 Salı

bizans definesi...

OKTAY AKBAL
BİZANS DEFİNESİ / ÖYKÜ / CAN / 1990 / 96 sayfa

Oktay Akbal’ın ilk kitaplarından biridir. İlk basımı Yeditepe Yayınlarında 1953 yılında yayınlanmıştır. Öyküler ilk gençlik yıllarından süzülen anılardır, yaşanmışlıklardır.
Öyküler için aldığımız notlar şöyledir:
Bizans Definesi: Çocukluğumuzun gizli kalmış hayalleri, güçlü duyguları, hırsları anlatan bir öykü.
Kızkıran Haydar: İlk gençlik dönemlerinin zamparası. Hayaller içinde yaşayan, elde edemediği kızların hayalleriyle yaşayan bir zampara.
Ester ile Roza: Yeni kurulacak İsrail için hayalleri olan iki İstanbullu Musevi’nin hangi gözle görüldüğüne ilişkin çarpıcı bir hikaye.
Cambazlar: Yine gençlik tutkularının sarıldığı hayaller, yalanlar, yanlış anlamalar.
Gar: Çoğu seyahat için değil, zorunluluktan göç edenler ve fakirliğin gözleri.
İlk Gençlik Sevdaları: Kanın deli aktığı dönemde ilk arzular ve dünyaya farklı bir bakış.
Parktaki Kanepe: Yine hayaller üzerine bir hikaye. Öykü kahramanının hayalleri parktaki kanepe üzerinde, yazarın hayalleriyle çakışır.
Havuzlu Ev: Yaşamımızla, mahallemizde izlediğimiz ilgi duyduğumuz yaşamlar ve beklemediğimiz sürprizler.
Sonra Tren Kalktı: Tren istasyonundaki trençkotlu gizemli adamın düşündükleri.
Keçi: Çocukluk çağından çıkarken eve gelen bir keçinin yazar üzerinde yaratmış olduğu iz düşümler. Keçi bir yan nesne, önemli olan onun yaratmış olduğu olaylar. Daha ortaokula giden ağabeyin evden kaçarak iç güveyi olarak sevgilisinin evine sığınması. İlk sevdalar ve hayatın gerçekleri üzerine başa gelenler.

Kitaptan kısa notlara gelirsek:
Ama yol boyunca o iki genç kızın şu koskoca dünya içindeki didinmelerini, çırpınmalarını, insanlara, onların kötülüğüne karşı, gece gündüz çarpışarak, arzuladıkları bir mutluluğun ardı sıra koşuşmalarını düşünüyordum. Bir daha ne Roza’yı ne Ester’i görebilirdim. Sf:33
*
Hayallerimle gerçek hep böyle uygun sürüp gidecek sandım. Oysaki hep aldandığımı unutmamalıydım. Böyle kolay, yalın görünüşlere kendimi kaptırmamalıydım. Ama olan oldu. Hayallere gerçekten ötede bir anlam ve değer vermek alışkanlığım beni öteden beri tatsız kırgınlıklara, acı bezginliklere sürüklemişti. Bu defa da böyle olacağını nasıl bilemedim! Belki de bilmek, anlamak istemedim. Sf:68

Taylan Köken 

6 Ocak 2014 Pazartesi

shakespeare bunu asla yapamazdı...

CHARLES BUKOWSKİ
SHAKESPEARE BUNU ASLA YAPMAZDI / GEZİ / PARANTEZ / 1999 / 155 sayfa

Yabancı yazarlar arasında Charles Bukowski “en yaramaz”, “en haylaz”, “en uslanmaz” ve “en kopuk” olanıdır benim gözümde. 1920 yılında doğup, 1994 yılında 74 yaşında vefat eden Bukowski bunca hoyrat yaşamına rağmen çok uzun yıllar yaşamıştır. Alkoliktir, sigara içer ve hatta sık sık uyuşturucu da kullanmaktadır. Kitaplarında böyle bir yaşamı seçtiğini kendisi aktarmaktadır. Gerçi birçok kişiye göre böyle bir yaşamı olmadığı, bu yaşamın bir kurgu olduğunu savunmaktadır. Ama bu kitapta yazılanlar gerçek ise gerçek budur. Kitabı Türkçeye çeviren her zaman olduğu gibi Avi Pardo’dur.
Yazar sevgilisi Linda ile birlikte Amerika-Paris-Almanya üçgeninde yapmış olduğu gezi ve şiir dinletisi etkinliklerini anlatmaktadır. Kitabın son kısmında ise bu yolculukta yazmış olduğu şiirler bulunmaktadır. Gezi boyunca çekilen resimlerde kitaba görsel boyutlar kazandırmaktadır.
Kitaptan seçtiğimiz kısa alıntıları aktaralım:
“Bak” dedim Linda’ya, “otel odamıza dönelim, günlerce, gecelerce içelim, paramız bitene dek, sonra da atılana kadar kalalım odada. Usandım” sf:37
*
Sırada Hamburg’da vereceğimiz şiir dinletisi vardı. Hala nefret ediyordum şiir dinletilerinden. Ben okumak için yazmıyordum şiiri, kirayı ödüyordu ama. Tanıdığım bütün şairler ve çok şair tanıyorum, bayılırlardı şiirlerini okumaya. Sf:38
*
Neyse, insanı etkiliyordu ve çok içmiştim. Ama budur ayyaşın sorunu: heyecanlanırsa çok içer, sıkılırsa çok içer, şansı yaver giderse çok içer, şansı yaver gitmezse çok içer, falan filan. Sf:40
*
İnsanların çoğunu ilgilendiren şeyler beni hiç ilgilendirmiyordu. Küçük bir liste yapabilirim sizin için: topluca dans etmek, şeytan arabaları, hayvanat bahçesi ziyaretleri, piknikler, yıldız rasathaneleri, televizyon, cenazeler, düğünler, partiler, basketbol maçları, otomobil yarışları, şiir dinletileri, müzeler, ralliler, protesto gösterileri, çocuk oyunları, büyük oyunları… plajlar, yüzmek, kaymak, Noel, Temmuzun dördü, rock, dünya tarihi, uzay araştırmaları, ev köpekleri, katedraller ve Büyük Sanat Eserleri beni ilgilendirmiyor. Sf:41
*
Bir yazarı yazar yapan şeyle bir fahişeyi fahişe yapan şey nedir ve ikisini nasıl ayırt edersin? Sf:65
*
Geceden çok fazla bir şey hatırlamıyorum, içtik ve yedik ve içtik ve içtik. Herkes iyi yaşıyormuş gibi bir duygu uyanıyordu insanda, hayat bir şakadan ibaretmiş gibi… sf:111
*
hiç olmazsa Amerika’da
makul ve yeraltında
tuttular beni:
dönüp saklanabilirim. Sf:123

Taylan Köken 

1 Ocak 2014 Çarşamba