30 Eylül 2012 Pazar

yaktığın coğrafya...

MEHMET HAMEŞ
YAKTIĞIN COĞRAFYA / ŞİİR / CAN / 2001 / 75 sayfa

Hilmi Yavuz’un editörlüğündeki Can Yayınları şiir dizisinin başka bir yapıtı. Şairin ilk kitabı. Mehmet Hameş’in şiiri doğduğu toprağın şiiri. Mücadelenin, doğanın, aykırılıkların izdüşümü.

İlk kitabın bir şiirini koyalım buraya:

16.YÜZ: sevdamın çığlığı

asi, sevgilimin saçları
çocukluğumun ezgisi
ah çığlığı sevdamın
dolamışsın beliklerine çileyi

asi, sen mi çaldın çocukluğumu
sesin şarkıydı başım karlı dağ iken
hangi depremler vurdu
çeneme bu mührü

sularında yunamam asi
öpemem artık mavilerini
bir aşka çattım ki senin mihenginde
tüm dallarım ona ehildi sf:68

Taylan Köken

29 Eylül 2012 Cumartesi

aherli zamanlar...

ERCAN YILMAZ
AHERLİ ZAMANLAR / ŞİİR / CAN / 2002 / 78 sayfa

Hilmi Yavuz’un editörlüğündeki Can Yayınları şiir dizisinin başka bir yapıtı. Şairin ilk kitabı. Ercan Yılmaz bir edebiyat adamı ve hocası. Şiir yazmaya devam ediyor. Bu ilk kitabında kullandığı dil, anlamı yer yer zorluyor kanısındayım. Bir lisan kaygısındaki olan her şey şair zorlamamalı anlamı. Ne kadar sade olursa, o kadar anlatabilir, o kadar anlaşılır şair. Gerçi şiir illa anlaşılmak için mi yazılır sorusunu duyar gibi oluyorum: Cevabım hoşlandığınız şairleri bir bakın, ya da hoşlandığınız en iyi 10 şiire bir göz atın bakalım, aralarında anlamsız veya anlaşılmayan bir şiir bulacak mısınız?

Şairi selamlıyoruz, şiiri de!

İlk kitabın ilk şiirini koyalım buraya:

âherli zamanlar

Âherlenmiş zamanlardı, en dişi
aynalarda ebrûyken rumuz
varlıkla, yokluk arasına, rüyadan,
asma köprüler kurduğumuz…

Sesinin ahşap sıcaklığındaydım,
yalnızca yedi renkten ibaretti sur
ve bir kulağı aşkla delinmiş
mevsimlerin küpesiydi yağmur.

Islanırdım, kokusu âmâ
her sahifende ve köprü dardı.
maviyle yeşildik, vahdet bulmuştuk;
âh yaşadığımız âherli zamanlardı!… sf:15

Taylan Köken

28 Eylül 2012 Cuma

uzak zamana övgü...

BAKİ AYHAN T.
UZAK ZAMANA ÖVGÜ  / ŞİİR / CAN / 2003 / 80 sayfa

Hilmi Yavuz’un editörlüğündeki Can Yayınları şiir dizisinin güzel, başka bir yapıt. Baki Ayhan’ın şiir üzerine düşündüğü, ince eleyip sık dokuduğu, uğraştığı şiirlerinde açıkça görülüyor. Kitabının şiirleri aynı kalıpta dökülmüş, üç ayrı bölümde toplanmış ve her bölüm 21 şiirden oluşuyor. Her bölümdeki bağ ise ayrı bir incelemeyi gerektiriyor kanısındayım.
Başlıklar şöyle:
-küre, sele kapıldı: derinleşti gece ve uyku
-ömrünü yanılgılar denizinde tamamladın
-bana çıkacaksın zamanın çatlağında

Baki Ayhan bu şiir kitabıyla 2003 yılı Behçet Aysan Şiir Ödülünü kazanmış. Şiirini geçmişe dayamış ama günümüze en ön sırda göz kırpan bu şair övgüleri hak ediyor.

Kitaptan devam edelim:
şimdi herkesin sevişmesi ıssız bir ada
-
yokluk incitmezdi kadınları kötü günlerde bile sf:9
*
tutkuya adadığımız bu karmaşık hayat
-
her şey bittiğinde… hiçbir şey bitmemiş olacak sf:14
*
ne zaman bir ırmak kendine aksa sf:15
*
kalırsa bir yanlışlık kalır bu geceden geriye sf:35
*
biriktikçe birikti lekeler: yenilgi ve yanılgılar sf:37
*
bir kadın bir adamı, bir adam geceyi bekler sf:39
*
beni aldanışlar, sizi tedirginlikler ayakta tutardı sf:58
*
tenin başka tenler sürtündüğü yalnızlık sf:65
*
Sayfa 68’deki Hüzün Bükülüşü şiiri…
*
Sayfa 71’deki Bir Kadını Astım şiiri…
bir kadını astım, sonra oturup altında ağladım
*
düşenlerin ellerinden tutup aşkı gösterirler sf:74
*
Sayfa 75’deki Kitap ve Kadın şiiri…
kitapları tersten oku, kadınları doğrudan
*
şairlik: bilgenin yanılma isteği! sf:76

Taylan Köken 

27 Eylül 2012 Perşembe

ıssızlığı ne tanımlar...

C.HÜSEYİN DÜZ
ISSIZLIĞI NE TANIMLAR / ŞİİR / CAN / 2001 / 70 sayfa

Pınarhisar’lı hemşerimin şiirleri güzel. Hilmi Yavuz’un editörlüğündeki Can Yayınları şiir dizisinin güzel, başka bir yapıtı.
Doğaya sırtının dayamış şair. Sorguluyor yer yer, kendini, yalnızlıklarını, şiiri, şair olmayı ve memleketi.
Kitap üç bölüme ayrılmış. Başlıklar şöyle:
-         yağmurcun
-         kar yağdı mı içi ısınan orman
-         barutla değil baharla karılmıştır

Kitaptan devam edelim:
bu ülke şimdi
yakılan şairlerin küllerine muhtaç! Sf:12
*
bu şiir
güvercinleri öpmekten
sicilli!
bu şiir
serçe parmağından
tutuşan akşamları
öpmekten
sicilli! Sf:21
*
iletişim: sizlik! Sf:25
*
- sevmeyin
o menekşe şaibeli
asi… sf:26
*
erguvanları korkutuyorlar baltayla,
-bahar gelince
dallarını çiçek bassın diye! Sf:42
*
sen sus ey şair!
- hayat her zaman
             h a k l ı d ı r . . . sf:46
*
biliyorum: -şairdi ya da karşılıksız sevdi sf:52
*
-ölsem ölünür
gibi değil sevsen
          sevilir… sf:59
*
hem şair de kim oluyor…
gönlünün arafında kalakalmış
umarsızın biri
mısralara yüklüyor
olanca kahrını… sf:67                 
   
Taylan Köken


26 Eylül 2012 Çarşamba

sehven...

her öğrenci bir gün
"sehven"i tadacaktır!
pakize suda

taylan köken

25 Eylül 2012 Salı

24 Eylül 2012 Pazartesi

ucube...

"ucube" heykel gitti,
kalan ucube kafalar bizimdir!
pakize suda

taylan köken

23 Eylül 2012 Pazar

olasılık...

hiç bir şey kesin değilse,
her şey olasıdır...
margaret drabble

taylan köken

22 Eylül 2012 Cumartesi

beklenti...

erkeklerden beklediğimiz tek şey;
arayıp sorması...
onu bile beceremiyorsunuz!
günde 50 çok 1 az...
basit; 50 çok 1 az...

taylan köken

21 Eylül 2012 Cuma

bazen...

bazen öylesine bir söz edersiniz.. buruşturup attığınız mendil gibi unutup gidersiniz sonra. ama o mendilin sizden sonra devam eden bir hikayesi olduğu gibi o sözde karşınızdaki kişide bir hikaye başlatır çoğu zaman... 
pakize suda

not: tesadüf bu ya harran'ın o meşhur toprak evlerini görmeye gitmiştik. çat kapı pakize hanım girdi içeri... saygı selam verip yanına yaklaşıp, "monologları bir yerlerden mi alıyorsunuz yoksa hepsi sizin üretiminiz mi?" diye sormuştum... "mütevaziliğe gerek yok, hepsi benden" demişti ve sonra da iki kelime etmeden yerinde duramayan yaramaz bir çocuk gibi kaçıp gitmişti... o gün pakize hanım içimde biraz eksilmişti...

taylan köken

20 Eylül 2012 Perşembe

görebilmek...

bir durumu daha iyi görebilmek için, belirli bir sürenin geçmesi, o durumla aramızda çözümleme ve anlamayı mümkün kılacak bir mesafenin girmesi gerekir... mesafe olmaksızın, bir durumun tam içindeyken, o durumun deneyimini yaşamanız bile imkansızdır... yakın olmak, meseleleri zorlaştırır; sizi körleştirir, en azından dilinize ket vurur... ernst bloch

taylan köken

19 Eylül 2012 Çarşamba

unutma...

çağımızda unutma arzusu
bir saplantı haline gelmiştir...
milan kundera

taylan köken

18 Eylül 2012 Salı

17 Eylül 2012 Pazartesi

hata...

kabul ediyorum;
en büyük hatam,
yüzüme gülen herkesi
kendim gibi sanmamdı...
p.coelho

taylan köken

16 Eylül 2012 Pazar

aşk üzerine...

beni, annem kadar sevecek
ve babam kadar merak edecek
hiç kimse yoksa eğer;
kimse bana aşktan bahsetmesin...
aziz nesin

taylan köken

15 Eylül 2012 Cumartesi

diriden kork...

küçükken anneme mezarlıktan
korkuyorum dediğimde
"ölüden değil, diriden kork" demişti.
anladım ki;
annem yine haklıydı...
cemal süreya

taylan köken

14 Eylül 2012 Cuma

hüzünlü an...

hayatın en hüzünlü anı,
deli gibi sevdiğin insanın
buna değmediğini gördüğün andır
ve en büyük kaybın
ona harcadığın zamandır...
p.auster

taylan köken

13 Eylül 2012 Perşembe

seni üzerler...

ne yaparsa yapsınlar 
yine de çok sevdiğin o insanlar var ya,
onların seni en çok üzenler olması,
ne garip...
ilhan berk

taylan köken    

12 Eylül 2012 Çarşamba

bahar geçti...

bahar geldi diye önüne gelene aşık olma.
güneş altında içi boş cd bile patlar sonunda...

taylan köken

11 Eylül 2012 Salı

aradığın şey...

hiç aradığın şeyi bulduğunda, 
bulduğun şeyin aradığın şey olup olmadığına  
dönüp baktın mı? 
kaybedenler kulübü filmi

taylan köken 

9 Eylül 2012 Pazar

hurrem sultan...

ORHAN ASENA
HURREM SULTAN / OYUN / MEB / 1960 / 110 sayfa

Dram tarzında yazılmış olan oyun 3 Perde 5 Tablo’dan oluşmakta. Genel olarak Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi üzerine bir oyun. Ana karakter Hurrem Sultan pek değil. Oyunda karakterler eşit olarak rol alıyor.
Şehzade Mustafa gelecek vaadeden Osmanlı’yı Kanuni’den sonra eğitimi, duruşu ve öngörüsü ile daha ileri götüreceğine inandığı bir evlattır. Bilinen Hurrem Sultan, kızı Mihrimah Hatun, damadı Rüstem Paşa ile Kanuni’yi dört bir yandan sararlar ve başından beridir kendileri için bir tehlike olarak gördükleri Şehzade Mustafa’yı babasına düşman ederler ve onun eliyle katlederler. Sonra Hurrem’in büyük oğlu Beyazıt değil de daha içine kapalı sessiz Sarı Selim tarafından ülke yönetilir. Daha doğrusu onun sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa tarafından yönetilir. Evet bilinen tarih böyle, bilinmeyen arada ne konuşulmuştur acabanın tarihi ise Orhan Asena’nın oyununda.
Devlet Tiyatroları repertuarında oynanan bu oyunda dönemin önemli oyuncuları oynamış.

Kitaptan birkaç kısa notla devam edelim:

Rüstem: Selim mi dediniz? O Osmanlı tahtında pek iyreti kalır. Selim’e güven olmaz sultanım, o hiçbir fikri sonuna kadar takibedemez. Kavlinde karar yoktur onun, ta çocukluğundan bilirim. Sf:13
*
Hurrem: bir gece Hünkar namazdan sonra mendilini omuzlarım üzerine bıraktıkta parlak bir yol açmıştı; parlak ama tehlikeli. Sf:15
*
Beyazıt: İyi ama valide, hak ta sıra da onun değil mi? Yaşça da, başça da bizden ileri olan o. Hem Osmanlı tahtına hangimiz onun kadar yaraşırız? Onun kadar şeref veririz? Sf:17
*
Kanuni: Sulhu idare etmek, harbi idare etmekten çok güçtür. Bunu unutma. Bu hep hep böyle olagelmiştir. Hep böyle olagelecektir. Sf:21
*
Kanuni: Gün gelecek, karındaşların karşısında sana düşman göreceksin. Dinimizde düşmanın katli vaciptir, ama bunlar senin karındaşların, alicenap olman gerek, fakat aciz değil. Rahim olman gerek, fakat zayıf değil. Temkinli, uyanık, hassas olman gerek, fakat evhamlı değil. Sf:22
*
Mustafa: Herkes ne kadar insansa, o kadar saygı görür. Sf:55
*
Hurrem: Anlayacaksın ki: Biz analar, kendi hayatımızı yaşamayız. Bizim hayatımız ilk doğum sancısıyla sona ermiştir. Her yeni doğumla bir kere daha ölür, bir kere daha doğarız. Sf:83

Taylan Köken

8 Eylül 2012 Cumartesi

al işte istanbul...

ÇETİN ALTAN – ARA GÜLER
AL İŞTE İSTANBUL / KARMA / YKY / 1998 / 174 sayfa

Yıllar 1970’lere gelmektedir. O zamanın popüler gazetelerinden olan Akşam Gazetesi dönemin usta kalemi ile usta deklanşörünü bir dizide buluşturmuştur. Bu dizinin fotolarını Ara Güler, yazılarını da Çetin Altan yazar. Fakat o dönemin teknik olanaksızlıklarında dolayı özellikle Ara Güler’in enfes fotoğrafları “tavanı akmış oda badanasına döndüğünden” dolayı bu değerli çalışmanın günümüz teknolojisi ve özeni buluşması gerçekten değerli bir çalışmayı ortaya çıkarmıştır.
1970’li yılların İstanbul’u ve o İstanbul’un insanlarını anlatıyor bu albüm. İçinizden hep “Ah be canım İstanbul” ne hale geldin diyerek iç geçireceksiniz. Anıları sonradan yazmaktansa, günü böyle yakalamak daha evliya bence…
Bana yıllar önce bir yaş günümde hediye olarak gelmişti bu kitap. Başköşemde durdu, duruyor bu kitap; özel bir günün hediyesi olduğu için değil, özel bir kitap olduğu için…

Taylan Köken 

7 Eylül 2012 Cuma

türkiye'nin ağaçları ve çalıları...

NECATİ GÜVENÇ MAMIKOĞLU
TÜRKİYE’NİN AĞAÇLARI VE ÇALILARI / ARAŞTIRMA / NTV / 2012 / 727 sayfa

Çok değerli olduğuna inandığım ve alanındaki büyük bir boşluğu dolduracağına inandığım bir kitap. Kitapta toplam 352 ağaç ve çalı türüne yer veriliyor. Bilgiler 2000 fotoğrafla da desteklenmekte. Fotoğraflarda, her ağacın gövdesi, yaprağı,çiçeği ve meyvesi ayrıntılı olarak gösteriliyor. Yalnız resimlere bakarak bile bir ağacı tanımanıza imkan sağlanmış.
Yazar Kırşehir doğumlu bir elektrik mühendisi. Çalışma hayatında memeleketin değişik bölgelerinde çalışmalar yaparken bu işe sevdalanıyor. Emekli olduktan sonra da kendini tamamen bu işe veriyor. Emeklerinin neticesini de bu değerli çalışma ile almış görünüyor.
Doğaya ilgili, yeşile meraklı tüm arkadaşlarımın, kardeşlerimin bu kitap kitaplığında bulunmalı diye düşünüyorum.

Taylan Köken

6 Eylül 2012 Perşembe

su yandı...

RIDVAN MEMİ
SU YANDI / ŞİİR / CAN / 2000 / 71 sayfa

Su Yandı kitabı şairin dergilerde yayınlanmış olanların haricindeki diğer şiirlerinden oluşmuş bir ilk kitap. Hilmi Yavuz, Can Yayınlarının şiir dizisinin editörü. Hilmi Yavuz benim “Serşair”imdir. Tabi onun seçkileri de o derece önemlidir.
Rıdvan Memi’nin şiirine baktığım zaman ne kadar haklı olduğumu görüyorum.
Şair, gitmeler-kalmalar, mahrem tarihe yazılmış derkenarlar, yaralı çocuklar ile belli naif ve tek düze olmayan bir dili yakalamayı becermiş. Darısı diğer kitaplarına.

Kitaptan birkaç alıntı ile devam edelim:

Ben konuşmasını bilmem Lili /Sezai Karakoç sf:9
*
ihanetmiş gözlerinin rengi

ihanetmiş gözlerinin rengi bilmiyordum
öğrendim, bedeli sırtımdaki hançerlerin oldu
yitik bir söylence midir pervane ve mum
içimdeki şehirlere giremiyorum, kapılarda sorular
ve mataramda su yerine bozgun var

ihanetmiş gözlerinin rengi bilmiyordum
yaralandı varlığım… çok kan kaybediyorum sf:13
*
aşk her zamankinden daha da çok uçurum sf:31
*
su yandı
yanlış zamandı sf:41
*
biz şarkın yaralı çocukları
esmer ve aşık
dünya ile kavgalı sf:48
*
‘şems’i gölgeler aldı sf:69   

Taylan Köken

5 Eylül 2012 Çarşamba

çelişki...

çelişki; aklın sınırları ile
algının sınırlarının kavgasıdır...

taylan köken

4 Eylül 2012 Salı

kompleksler ve insanlar...

HALİS ÖZGÜ
KOMPLEKSLER VE İNSANLAR / ARAŞTIRMA / ÖZGÜ / 1969 / 132 sayfa

1969 yılından kalma harika bir kitap. Sahaflarda aramanızı tavsiye ederim. İnsanın çocukluk çağlarında ilk kişiliği otururken yaşamış olduğu olaylar sebebiyle meydana gelen kompleksleri inceleyen, bunları örnekleri ile kalıcı ve bilgilendirici yapan bir eser. Doktorasını Pedagoji üzerine yapan Halis Özgü Bey okumuş olduğu yabancı yayınlardan çıkarmış olmalı bu kompleks çeşitlerini. Fakat bizim toplumumuza da uygun ve rastlanan kişilik bozuklukları olduğu da bir gerçek. Sonuçta hepimiz insanız…

Komplekslerin ana başlıkları şöyle:
1-) Ödip Kompleksi
2-) İğdiş Kompleksi
3-) Diyan Kompleksi
4-) Kain Kompleksi
5-) Aşağılık Kompleksi
6-) Kabahatlılık Duygusu
Kitaptan notlar aktarmayacağım. Altını çizdiğim, önemle değerlendirdiğim çok yer var. Bu kitabı araştırıp bulabilirseniz çok iyi bir iş yapmış olursunuz.  

Taylan Köken 

3 Eylül 2012 Pazartesi

karıncayı tanırsınız...

CEVDET KUDRET
KARINCAYI TANIRSINIZ / ROMAN / İNKILAP VE AKA / 1976 / 295 sayfa

Süleyman’ın Dünyası’nın üçüncü kitabı Karıncayı Tanırsınız kitabıdır. Yazar kitabı Şubat 1949- Şubat 1958 tarihleri aralığında dokuz yıllık bir süreçte yazmış. Yedi Meşalecilerin önde gelenlerindendir. Üçlü seri halinde yazmış olduğu ve yaşamından da kesitler veren Süleyman’ın Dünyası serisinde 1914 ile 1944 yılları arasındaki 30 yıllık bir dönemin kesitini bize sunuyor.
Bu kitapta Süleyman Kayseri’de öğretmenlik günlerinden Bakanlık kararı ile açığa alınarak tekrar annesinin yanına İstanbul’a döner ve tek kelime ile hayatta kalma mücadelesi verir. Dar çerçevede kendi özel yaşamı, geniş çerçevede ise büyük şehir yaşamı ve onu getirmiş olduğu tüm zorluklar. Tekrar görevine dönme çalışmaları verilirken, karın tokluğuna razı iş arama çalışmaları ve tüm bu sıkıntılar içinde asil(?) bir soydan gelen ressam Leyla ile yaşanan “Zengin Kız, Fakir Oğlan” aşkı… Bu aşk sanki sonradan kitaba yerleştirilmiş ve romanı gereksiz yere uzatan, aslında belki de yazarın sadece imgeleminde oluşturduğu veya platonik bir aşk… Bu aşkta da sınıf çatışmasını görüyoruz. Belki sırf bu yüzden romana ilave edilmiş olabilir… Karıncayı tanırsınız! O durmadan, bıkmadan mücadele eder, hem yaşamla, hem insanlarla…

Kitaptan notlar ile devam edelim:

Yüzünün ortasında ağzı bir yırtık gibi duruyordu. . Sf:7
*
İnsanlar vicdanları gibi vücutlarını da örtülü görmeğe alışmışlar. Sf:8
*
Süleyman, sandığın üstüne ayağını koyunca, arkadaşları adamı dürtüp uyandırdılar:
-Tarık Efendi! Tarık Efendi!
Adam birden topalandı.
-Haniya? Nerde?
Sonra sandığın üstündeki ayağa baktı, ferahladı:
-Ben de “hafiye” dediniz sandımdı. Yok be! Namuslu ayak bu. Çoktandır böylesini görmedimdi, İstanbul pabucu değil bu. (Başını kaldırıp sordu) Beyim, nerden teşrif?
-Kayseri’den.
-Belli, belli. Baştan aşağı namus. Sf:13
*
Benim bildiğime göre, söz ve yazı, düşünceleri açıklamak için kullanılır, gizlemek için değil. Sf:42
*
Gözleri açık olduğu halde insanın kendi kendisini görememesi, sadece içini görebilmesi korkunç bir şey. Sf: 137
*
Huy işte!... Kapanmışım kendi içime… Hep ben, hep ben… Ben hiç kimseyi düşünmeyeyim, herkes beni düşünsün istiyorum. Sf:170
*
Aşkmış! Başka canlılarda var mı aşk? Bitkilerde, hayvanlarda?... Yok!... Yalnız konuşanlarda, insanlarda var. Sözcük işte, sözcük… Belki de bir hastalık. İnsanlara özgü. Sf:209
*
Kimse kimsenin içine bakmıyor. Meziyetlerimiz, yeteneklerimiz… Görünmüyor bunlar. Herkesin gözü dışımızda. Kimin nesi olduğumuzda, bir de paramızda. Üst tarafı boş. Boş üst tarafı!... Sf:221
*
İnsanın kendini yenmesi, düşmanını yenmesinden daha zor. Sf:227
*
-Beni çok çekingen, kuşkulu, güvensiz mi buluyorsunuz? Ben böyle doğmadım. Ama zamanla bu hale getirdiler. Bilseniz, bütün iyi niyetlerimi nasıl kötüye yordular; masum sözlerimden şüpheli anlamlar çıkardılar; açık hareketlerimi kapalı gördüler; insanlara acıdığım için kızdılar; onları sevdiğime şaştılar; güvenimi kırmak için ellerinden geleni yaptılar. Sf:249

Taylan Köken

2 Eylül 2012 Pazar

havada bulut yok...

CEVDET KUDRET
HAVADA BULUT YOK / ROMAN / İNKILAP VE AKA / 1976 / 343 sayfa

Süleyman’ın Dünyası’nın ikinci kitabı Havada Bulut Yok kitabıdır. Yazar kitabı Aralık 1946- Mayıs 1948 tarihleri aralığında yazmış. Yedi Meşalecilerin önde gelenlerindendir. Üçlü seri halinde yazmış olduğu ve yaşamından da kesitler veren Süleyman’ın Dünyası serisinin ilk kitabı olan Sınıf Arkadaşları kitabına ulaşamadım. Yazar bu seride 1914 ile 1944 yılları arasındaki 30 yıllık bir dönemin kesitini bize sunuyor.

Bu kitapta Süleyman Kayseri’de öğretmenlik günlerine başlar. Dar çerçevede kendi özel yaşamı, geniş çerçevede ise taşradaki yaşam ve onu getirmiş olduğu tüm zorluklar. Bir de İkinci Dünya Savaşının vermiş olduğu eziyet… Süleyman çaba gösterir. Tüm zorluklara, tüm geri kalmışlıklara isyan eder. İsyanını ise bağırarak çağırarak değil de somut mücadele ile çalışarak; hem kendinde hem de çevresinde toplumsal bilincin uyanması için uğraşmıştır. Mükafatı ise her zamanki gibi olmuş; Bakanlık tarafından açığa alınmıştır. Süleyman üçüncü kitapta İstanbul’a döner ve namuslu bir çizgide yaşam savaşı vermeye burada başlar…

Kitaptan notlar ile devam edelim:

Ankara ile Kayseri arasında tren saatlerce gidiyor da, insan bir tek ağaca rastlamıyor. Sf:8
*
Hepimiz birbirimize sıkı sıkıya bağlıyız. Hepsi on beş yirmi aydınız, öbür dairelerden de beş on okumuş adam gelir, bunun dışında görüşülecek başka kimse bulamazsınız. Akşam olup da dersler bitti miydi, doğruca kahveye gideriz. Tavla bilir misiniz? Sf:14
*
Burada yeniden hayat yaşanmaz, işte böyle masa başında oturup geçmişteki hayat anlatılır, geçmiş zaman tekrar tekrar yaşanır, ömür aynı noktaya sürtüle sürtüle yıpratılır; biraz oyun, biraz içki, biraz hikaye, zaman zorla doldurulur. Sf:22  
*
Daha bilmiyordu ki, taşranın her yerinde memur hayatı bu idi. Sf:47
*
Her zaman aynı adamın düşünceleri üzerine düşünmek, düşünmek değil, geviş getirmektir. Sf:49
*
İnsan kafası ne tuhaf şey. En münasebetsiz bir zamanda en münasebetsiz şeyleri düşünür. Sf:73
*
Göz göze geldiler. Süleyman ancak bir an bakabildi, “kadınların gözünün içine bakmak hiç de kolay değil” diye düşündü… Sf:113
*
Dedikodu ilk meyvesini vermek üzere. Siz ise hala dedikodu ağacının kökünü sulamaya çalışıyorsunuz. Sf:117
*
İnsan kimi zaman kendi kendisini de görmek istemez. Başkasını görmemek kolaydır, yüzüne bakmazsınız, ya da arkanızı dönersiniz. Ama kendi kendinizi görmemezlik edemezsiniz, ondan bir türlü ayrılamazsınız. Sf:118
*
Oysa bir veznedar öyle midir? Eline bir kasa dolusu para teslim edilmiştir. Bu para kendisinin değildir, değildir ama, biraz ihtiyacı oldu mu ikide bir onu dürtmeğe başlar. Zavallı adam elini uzatmamak için kendi kendisiyle ne savaşlar yapar. Namuslu olmak çok zor şey. Sf:1167
*
-Allah senden razı olsun, oğul. Allah önce zengine, sonra yoksula versin.
-Dur hele! Neden önce zengine de, sonra yoksula versinmiş?
-Ona vermeye alışmış, bey. Bize verdiği görülmüş şey değil. Hele ona versin ki, o da bize versin.
-Doğru söylüyor, dedi. Allah bunlara ne diye versin? Yemesini bilmezler ki. Alışmışlar bir kere. Sf:182-183
*
Halkevi, İkinci Dünya Savaşı’na kadar, böyle, içinde fikirler, projeler, nutuklar, raporlar, üyeler, iş bölümleri bulunan, ama iş bulunmayan boş bir kalıp halinde sürüp gitti. Sf:205
*
-Niçin herkesi hırsız sanıyorsunuz?
-Siz daha küçüksünüz, aklınız ermez. Mademki hepsinin iki eli var, güvenilmez. El bu! Tuttuğunu götürür. Sf:222
*
-Kazanç gökten inmez, bir başkasının kaybından kazanılır. Sf:271
*
Yoksulluk nasıl kalkarmış? İşsizliği kaldırdığın zaman yoksulluk da kendiliğinden kalkar. Bunlara, özgür insan oldukları konusunda bayramdan bayrama nutuklar söylüyoruz; evet, yoksulluğun tutsağı özgür insanlar… Sf:312-313
*
-Birader, sen de ne diye başından büyük işlere girişirsin?
-Ne yapmışım?
-Bir yazı mı yazmışsın, ne etmişsin? İşte onun içinmiş.
-Kötü bir şey değildi. Güvenebilirsin.
-Bakanlık beğenmiyor ya, sen ona bak. Sf:320

Taylan Köken

1 Eylül 2012 Cumartesi

arkadan...

birileri arkanızdan konuşuyorsa
öndesiniz demektir...

taylan köken