31 Mayıs 2011 Salı

bir varmış, bir okmuş...



enis batur
bir varmış, bir okmuş / anlatı / sel yayınları / 2002 / 75 sayfa

sel yayınlarının enis batur editörlüğünde yayınladığı geceyarısı kitaplarından bir diğeri… alt başlığı: sözümona düzmece bir wilhelm tell hikayesi.
kitabın arka kapağından; “size başka bir hikaye anlatacağım, çünkü bir hikaye anlatmışsanız, anlattığınız hikaye bittiği an, daha o ulaşabileceği kulakların hepsine ulaşma zamanını bulamadan, kendi içinden bir sonrakini doğurur, hazırlar: elmanın yarısı…”
enis batur elma romanının sorularını hazırlarken sanırım bu kitap bir yan kitap olarak oluştu kafasında. ne demek istediğimi her iki kitabı okuyan bilebilir… e okuyun o zaman…

kitaptan devam edelim.
"yılan hikayesine döndü”, deyiminin kökeninde yatan nedir bilmiyorum, bütün bildiğim ben el attığımda her şeyin yılan hikayesine dönme gizilgücünün kabardığı sansına kapıldığım. sf:9

ağaca, yasak ağaca, bilgi ağacına dolamış gövdesini, ağzına sıkıştırdığı meyveyi sunuyor. adamı değil de kadını hedef almasının sessiz ama sağlam bir nedeni olmalı. yoksa, her şeyi yılan hikayesine dönüştüren yalnızca er kişiler mi? sf:10

yılanın, uzanıp, gerisin geri ağusunu emdiğini biliyoruz. ilk hikaye böyle bağışlayıcı olmamıştır: tanrı olmuş olsaydı, oluşu gereği, silmeyi ve unutmayı akıl edebilirdi. silmek ve unutmak, insana bırakılmıştır.
yılanın yazgısı için de geçerlidir aynı katı duruş: ama hayvan ama iblis, koşulunu kıramayacaktır. demek ki: yılan hikayesi, hem ademoğlunun, hem yılanın hikayesi. sf:13-14

masal bu, denilecektir; ben de öyle diyorum: masal, bu: insan topluluğunun, topluluklarının bilinçaltı neyle, nelerle kaplıysa onu anlatıyor. sf:20

bu kadar insanın olabilmesi için bir(iki) ilk-insan, bu kadar günahın olması için bir ilk-günah gerekirdi, bu kadar elma olması için, öyleyse, bir ilk-elma bulmalı. sf:21

bizim haklarımız gibi çocukların da bizde hakları vardır, ki o hak, ona yazı yazmakla ok atmayı öğretmek ve helal miras bırakmaktır. sf:25

bir varmış, meğer ne çokmuş. sf:36

amazonları gören olmamıştır ama.
soylarını erkekler tüketmiştir. sf:38

onca meyve türü varken, bir tanesinin yasaklanması, dokunulmaz kılınması ne değiştirebilirdi ki! sf:47

elmanın suçu ne ki: cennette olması mı?
niye ‘şirem’ diye bilmediğimiz bir meyve değil?
yoksa cennet –

bir insanın ölüsünü hiç kimse bulamazsa, onun ruhu yeryüzünde dolaşmayı sürdürür. sf:68

bir duvarı bitirdiğinde ötekine başlamayı iş edinmiş biri için, yeni duvara eskilerinden taşlar artar, sonraki duvarlar için başkaları ayrılır, bir yerde toplanırlar. taşlar, kelimelerdir – dememiş miydim size, demişti. sf:72

taylan köken 

29 Mayıs 2011 Pazar

28 Mayıs 2011 Cumartesi

cüz...


enis batur
cüz / metin / sel yayınları / 2000 / 46 sayfa
sel yayınlarının enis batur editörlüğünde yayınladığı geceyarısı kitaplarının ilki… cüz’ün arka kapağındaki yazı şöyle; “enis batur’un âheste ilerleyen bu kalem un(ufak) kitabından cımbızla çekilmiş havai fişek ezcümleler.

I
yazmak açılmak mı, hayır, aralanmak. sf:7

III
insan, böbrek ya da kalp yetmezliğinden çarçabuk ölüyor da, beyin yetmezliği uzun bir yaşam sürmesine engel olmuyor. sf:9

VI
pornografi: etebiyat sf:12

VIII
eşcinsel tuvaleti: hak mı, ayrımcılık mı? sf:14

XXXII
çok gezen, çok kaçan mıdır? sf:38

taylan köken

27 Mayıs 2011 Cuma

ifade edemiyorum...

19 yaşındayım... içki içemiyorum, blog yazamıyorum. duygularımı kanunen alabildiğim ruhsatlı silahımla ifade edebiliyorum...

taylan köken

26 Mayıs 2011 Perşembe

öküz'lemeler...


ece ayhan
öküz'lemeler / röportaj / sel yayınları / 2004 / 40 sayfa

sel yayınlarının enis batur editörlüğünde yayınladığı geceyarısı kitaplarından bir diğeri…
kitabın arka kapağından; “bir vakitlerin öküz dergisinin kültür - sanat servisi, pasta, kurabiye, sigara ve soğuk kola eşliğinde, tam üç buçuk saat boyunca konuşmuştu ece ayhan’la. anlatmıştı ece ayhan. çağrışımlarla şıcraya sıçraya, şeylerden, durumlardan, kişilerden sözetmişti ece’ce.”

kitaptan devam edelim.
bir de benim yazım çok kötü. sonra arkadaşlar geldiğinde onlara okuyorum. benden başka kimse okuyamaz. ben bile okuyamıyorum bazen. sf:7

bunlar arı gibi kurulmuşlar. çalışıyorlar. ekmeklerini kendileri yapıyorlar. yukarı mahallede bir badem ağacı varmış. bademi bizimmiş, ağacı başkasının. sf:9

kadın hakları konusunda erkekler hep başkalarının karıları için konuşurlar. sf:12

en sonunda balta gerekiyor. belki gaddarca ama bir şey yapmak istiyorsan bu böyle. çok ölüm olursa tarih biraz ilerler. kötülükle ilerliyor tarih. iyi, fazladan bir şey. sf:13

ne yapalım, hem şair hem düşünce, hem zaman, sürgünde olacaktır! atından inmeden sevişmeye alışmalısın! bir yazıda freud’un bir sözünü de anmıştım, “mülkiyete ilişkin kötülükler, mülkiyet kalkınca kalkacaktır, ama öteki kötülükler kalacaktır.” sf:17

kenan evren’e postadan büyük bir yağlıboya resim geliyor. bir orospu! allah allah kim göndermiş olabilir? diyor. bir hafta sonra aynı biçimde kocaman bir tablo daha geliyor. bir çocuk resmi. bir hafta, on gün sonra aynı adamın yaptığı bir tablo daha. bir yangın resmi. yanındaki adamlara soruyor: bunun anlamı nedir? söyleyemeyiz efendim falan, diyorlar. ahu söyleyin, diye sıkıştırınca, … çocuğu, yaktın bizi, diyorlar. sf:24

bir yenilik hep beraber yapılır. hep beraber yürüyoruz. hatta olumsuz şeylere bile. tek başına yenilik yapılmaz ki. bizde de her birimiz tek başına ayrı yöne yürüyoruz ama yine bir toplam olarak. sf:27

kitabın sonunda benzetmeler bölümünde yine insanlar ece’ce benzetiliyor bir şeylere…
ilahi ece nur içinde yat!

taylan köken

25 Mayıs 2011 Çarşamba

tanıdık önemli...

bir tanıdığın çocuğu gazetecilik son sınıfta ve staj yapmak istiyor. tavsiye edebileceğiniz bir hapishane var mı?

taylan köken

23 Mayıs 2011 Pazartesi

her şeyin sonundayım...

kitabın ön yüzü
tezer özlü - ferit edgü mektuplaşmaları
her şeyin sonundayım / mektup / sel yayınları / 2010 / 111 sayfa

tezer özlü ferit edgü mektuplaşmaları, tezer özlü yaşamının kısa bir özgeçmişidir. onun özel ve edebi hayatından neler geçmiş, ne sorunları olmuş, bunun analizini yapabilmek açısından değerli mektuplardır.
sezer duru ve demir özlü’nün küçük kardeşi olan tezer özlü’nün yakın dostu olan ferit edgü’yü mektup arkadaşı olarak seçmesinde, onun yalnızca yakın aile dostu olması değildir önemli olan; f.e. aynı zamanda yayıncısıdır da t.ö.’nün. her konuda birbirine yakın olan bu iki insanın dertleşmeleri, çok yalın ve çarpıcı…

“bahriyelim ankara’da kaldı. çok da sert bir adam. beni suçluyor. hiç değişmiyor muşum ben, hep aynı imişim. ne değişebilir? (anlamıyorum)” 11 şubat 1967 t.ö.

*
“ferit’ciğim, bana yazmış olduğun mektup çok etkiledi ve sarstı beni. bana karşı bu denli içten davranışına çok sevindim. çocukluğumdan beri seni çok sever ve sana yaklaşabileceğim günü beklerdim. şimdi sana demir’den bile daha yakınım ve her zaman senin sözlerine veya sessizliğine gereksinme duyuyorum.
----
bu hafif depresyon halini sevmiyorum diyemem, zevk verici, keyif verici bir hastalık bu. gelebilirsen benim için çok iyi olur. amélie ve senin, sevgi ile yanaklarından öperim.” 16 şubat 1967 t.ö.

*
“bir de kapımı açıp içeriye gireyim ki… ohh neler neler! çamaşırcı kadın gönderilmiş, çamaşırlar küvette ıslak duruyor, ev perişan. konyaklar, kahveler, sigaralar… bu arada da bütün masrafları ben görüyorum, cebinden 50 lira çıkmıyor adamın.” 2 şubat 1968 t.ö.

*
“tüm kusur bende. hiçbir konuda, hiç kimseye güvenmemem gerektiğini böylece bir kez daha öğrenmiş oldum.” 27 nisan 1984 f.e.

*
“berlin’deki toplantı tan anlamıyla bir felaketti. bir yandan cahil türkologlar, bir yanda göçmen yazarlar, bir yanda köylü yazarlar, tarla süreceklerine yazan daha doğrusu yazamayan adamlar.” 3 mayıs 1984 t.ö.

*
“kitabı okudum. gerekli düzeltmeleri (bir de ben) yaptım. yarın basımevine veriyorum. bundan sonraki düzeltileri de ben yapacağım. yayıncılık konusunda kompleksleri olan biri olsam, “sabotaj” diye bağırmam gerekirdi. Ama böyle komplekslerim yok, “eşşoğlueşekler” diye bağırdım sadece.” 7 mayıs 1984 f.e.

*
“kafka, mektuplarını hayaletlerin okuduğunu sanırım felice’ye yazıyordu. senin bende hiç resmin yok, -tablo değil, fotoğraf (pipolu olsun)- bana bir resmini göndersene. burada bir çerçeve içinde yazar fotoğraflarım var. pavese, vittorini, kafka, peter weiss… ne yazık ki demir’in istiklâl caddesi’nde kalabalık içinde yürüyen fotoğrafında yaşar kemal de var. gözlerinden öperim.” 14 temmuz 1984 t.ö.

*
“yıllar önce, 1960’lar başında, beckett’i okuduğum yıllarda, onu ne denli hayal gücü geniş bir yazar sanmıştım… bu denli hiçliğe nasıl vardığını, böylesi bir yalnızlığı nasıl bu kadar çeşitli söyleyebildiğine şaşırmıştım, oysa ne denli gerçekçi bir yazarmış… avrupa’nın gerçeğinin tam kendisini yazıyormuş…” 27 temmuz 1984 t.ö.

*
“bir çocuğun ne denli duygusal olduğunu anımsıyor musun? mutlak anımsıyorsun. ihtiyarlık diye bir olguya inanmıyorum, çünkü gençliğe de inanmıyorum. çocukken de, genç iken de ihtiyarı içinde taşıyorsun, yaşlanırken de çocuğu. ancak yaşlandıkça duygusallaşma biçim değiştiriyor. gençlik duygusallığı öfke, beklenti, başkaldırma, cesaret gibi duygularla iç içe, ama yaşlandıkça duygusallığa acımsı tatlar karışıyor, buruk.” 1 kasım 1984 t.ö. 


taylan köken

21 Mayıs 2011 Cumartesi

ip cambazı...

philippe petit
ip cambazı /anlatı / sel yayınları / 2006 / 104 sayfa
kitabın kapağı
petit sıra dışı bir ip cambazı. o hem klasik gösteriler yapan, hem de çok yükseklere (dönem dönem izin almadan) çelik halatlar gererek emniyetsiz yürüyüşleri ile sıra dışı bir ip cambazı…
ip cambazlığı, gerilen bir ipin (veya başka mamulden yapılma tellerin) üzerinde kolayca yürüme işi değildir: telin hazırlanması, çekilmesi, yürünecek hale getirilmesi, çok uzun zaman alan, özel ve bilimsel bir uygulama. ve belki de en önemlisi ipin üzerinde bitmek bilmeyen yürüyüşler, antrenmanlar gereklidir.  
ipin üzerinde koşmak, ipin üzerinde durmak, geri geri gitmek, aletlerle yapılan hareketler ve toplu yapılan hareketler ip cambazlığının çeşitleridir. kitabın 46. sayfasında başlayan listeye baktığınızda, bu işin ne kadar çeşitli olduğuna şaşırırsınız.
petit'nin gösterilerinden biri
kaderinin seni ip üstünde öldürmesini mi isteyeceksin?
bir kez ipten düşmüş olanların bilgeliğine sahibim ben;
bana ip cambazının düşüp düşüp öldüğü söylendiğinde,
şu karşılığı veriyorum: bunu hak etti o…
sf:86

18 Mayıs 2011 Çarşamba

eski sevgili ne der bu işe...

eski sevgiliye geri dönmek,
sonunu bildiğin bir kitabı
yeniden okumak gibidir...

d. noel

taylan köken

16 Mayıs 2011 Pazartesi

masumun hakkı...

bir masumun cezalandırılmasındansa,
bin suçlunun cezasız kalmasını tercih ederim..
cesare beccaria.

taylan köken

14 Mayıs 2011 Cumartesi

futbol üzerine bazı şeyler...

futbol için bilgi kaynağı oluşturmak amacıyla kurulmuş bir site http://www.pisburun.net/ herkese, her taraftara açık...

taylan köken

10 Mayıs 2011 Salı

edirne'ye yolu düşenlere tavsiye...

edirne'ye yolu düşenlere tavsiye ederim. bir kaç şubesi var. kime sorsanız size gösterir zaten. badem ezmesi, lokumları, macunları, kurabiyeleri enfes... isterseniz internetten de çalışıyorlar...

taylan köken

9 Mayıs 2011 Pazartesi

ne istediğini bilmek!

kesinlikle erkekler ne istediklerini daha iyi biliyorlar, kadın tam olarak ne istediğini bilen bir varlık değil. bu yüzden de büyük hatalar yapıyor... 

bir kadın deniz çakır