2 Kasım 2025 Pazar

türkleşmek islamlaşmak muâsırlaşmak...

 

ZİYA GÖKALP

TÜRKLEŞMEK İSLAMLAŞMAK MUASIRLAŞMAK / ARAŞTIRMA / BORDO-SİYAH / 2004 / 109 sayfa

 

Ziya Gökalp’ın toplumbilim üzerine yazmış olduğu üç araştırma kitabından sonra kaleme aldığı inceleme kitabıdır. 1918 yılında yayınlanan kitaptaki düşünceleri, 1923 yılında yayınladığı –meşhur eseri- Türkçülüğün Esasları kitabından farklılık arzetmektedir.

 

20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti dağılıp, son günlerini yaşarken, toplumun ileri(ci) kısımları, Batılı değer yargılarını kabullenmiş ve benimsemiş görünmektedir. Özümseme meselesi bu satırları konusu değildir. İslamcılar/ümmetçiler ise Ulusçu düşünceleri kökten reddetmektedirler. Türkler/Türkçüler ise yeniden var olmanın tek koşulu olarak Ulusal Devlet olmanın tek koşul olduğunu savunmaktadır.

 

Ziya Gökalp, -halen birbiriyle kanlı bıçaklı olan- bu görüşlerin çağdaşlaşma için bir araya geleceğini savunan çalışmasını kaleme almıştır. 1923 yılına geldiği zaman yazar Türkçülüğün Esasları kitabında tek çıkar yolun, “Türk” kavramı üzerinde dil, eğitim ve siyasi birliğin sağlanarak Ulus Devletin ancak bu şekilde var olacağını savunmuştur.

 

Gökalp, önce Üç Düşünce Akımı bölümünde kitabın başlığında yer alan; Türkçülük, İslam ve Çağdaşlaşma kavramını basit bir dille açıklıyor. [Bu arada kitabın tamamı, çok sade, kısa cümlelerle, konuşur gibi kaleme alınmıştır.]

Dil başlığında, Ulusçuluk, Ümmetçilik ve Çağdaşçılık akımları artık dil bütünlüğünün önemini kavramıştır demektedir.

Gelenek ve Kural bölümünde ise Osmanlı’nın kurumlarında bir bütünlük olmadığı ifade etmektedir.

Gelişmeden doğan kurumlarımızın tarihsel bağlantılarını sağlayarak canlı gelenekler durumuna getireceğimize, bunları bir yana atarak her ülkeden “tarih”siz, “gelenek”siz kurallar biçiminde kurumlar almışız.

İngilizler kuralsız bir ulustur; ama tarihsel bağlantılar, gelişme bakımından bilinen gelenekler, en çok İngilizlerde görülür. İngilizleri geliştiren, gelenikçiliktir.

Biz Türkler kuralcı, ama geleneksiz bir ulusuz. s.41.

 

Kültür Topluluğu, Uygarlık Topluluğu bölümünde, konu toplumbilimsel açıdan incelenirken, Fransız bilim insanlarından örnekler vererek tartışılmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki tüm bu fikirler yazıldığı dönemin tartışmaları ve bilimsel çalışmalarıyla değerlendirilmelidir.

 

Biz Türkler, çağdaş uygarlığın akıl ve bilimiyle donanmış olduğumuz halde bir “Türk-İslam” kültürü yaratmaya çalışmalıyız. s.55.

  

Ziya Gökalp, 100 yıl önce bunları yazarken, günümüzün erklerinin Abdülhamid’in eteğinde dolaşmaları ne kadar ironiktir.

 

Gökalp, Türklüğün Başına Gelenler bölümünde, Osmanlı’nın kurucusu olan Türklerin, devlet büyüdükçe nasıl itildiğini, hor görüldüğünü, yok farz edildiğini belirtirken, dilimize yerleşen Türklükle ilgili hakaret cümlelerinden bazılarını sıralar. Osmanlı içinde filizlenen birçok ulusalcı akımların dayandığı en büyük düşünce ve akımların ortak noktası; Türk düşmanlığıdır. Kim kendi milliyetçiliğini övüyorsa, önceliğine Türkleri almakta ve onları hor görerek işe başlamaktadır. İstanbul, Saray sanki Türk değildir…

 

Türk asıllı olan birçok genç Arnavutlukla, Araplıkla ya da Kürtlükle övünüyorlardı. Türklükle övünen tek bir kişi yoktu. “Türk” sözcüğünü ayıplı sıfatlar gibi kimse üzerine almıyordu. “Türk” Doğu Anadolu’da “Kızılbaş”; İstanbul’da “kaba ve köylü” anlamlarına geliyordu… s.60  

 

Ziya Gökalp, bir ülkenin kurucusu olan milletin, o ülkenin diğer tüm unsurları tarafından dışlanarak, hakarete uğramasının, dünyada hiçbir ülkede örneğinin bulunmadığını belirtirken, çözümü; Çağdaş bir İslam Türklüğü(s.66) olarak belirtmesi ilginçtir…

 

Eğitim bölümünde İslami eğitimin çağdaş olabileceğini tüm iyimserliği ile düşünmekte ve savunmaktadır…

 

Ülkü bölümünde ise yazar, ulusal bir kimlik olarak konuya bakmaktadır. Bir ulusun ülküsü zor günde ortaya çıkar, gerektiğinde o toplumun kurtarıcısı olur.

 

Bir ulus tehlikede kaldığı zaman, onu bireyler kurtaramaz; ulus, kendi kendisinin kurtarıcısı olur. s.77         

 

Türk Ulusu ve Türan bölümünde Gökalp;

 

Türan, Türklerin tümünü içine alan ve Türk olmayanları dışta bırakan ülküsel yurttur. Türan, Türklerin oturduğu, Türkçe’nin konuşulduğu bütün ülkelerin toplamıdır. s.90

Kitap, Ulus ve Yurt, Ulus Ülküsü, Ulusallık ve İslamlık bölümleriyle devam eder.

Yazarın Ulusallık ve Ümmetçiliği aynı potada eritmeye çalışması ise; 100 yıldır konuyu tartışan, tartışa tartışa suyunu çıkaran ve bir adım ileri gitmediği gibi, ne ümmet ne de ulus ol(a)mayan, her kurumu, her siyasi ile emperyalizmin emrinde olan bir devlet olabileceğini öngörememiştir. Bu düşüncelerin halen savunulması ise bizim başımıza özellikle musallat edilen sözde düşünce akımlarıdır.

 

Oysa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ithaf edilen basit bir söz uygulanabilseydi, bu canım ülkem halen muasırlaşmak için çaba göstermezdi: Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin…

 

Taylan Köken