29 Ağustos 2025 Cuma

su, tüyün üzerinde bekler...

 

ENİS BATUR

SU, TÜYÜN ÜZERİNDE BEKLER / DENEME / SEL / 1999 / 163 sayfa

 

Enis Batur’un kişisel ansiklopedi yolculuğundaki dördüncü kitap olarak sıralanan bu çalışma, ilk bakışta Kırkpare ve Yazboz’dan daha farklı bir yöntem/yolculuk denemesi. Maddeden daha çok denemeye kayan bir form, belki de uzun madde denemesi…

 

Numara 14: İşlem Tamam’da Çöp-ev kavramı benim de başıma gelmiş bir gerçeklik: Yaşlı alt komşumuzun eve taşımış olduğu, kağıt, kumaş, ıvır zıvır ile ev dolduğunda, dayanılmaz bir koku üretmeye başladı. Biz üst katta olduğumuzdan en çok karşı kapı komşumuz rahatsız olmuş ve belediyeye şikâyet etmişti. Beş kamyon çöp çıkmıştı evden. Yaşlı kadını çocukları alıp götürmüştü en nihayetinde. Yaşlı komşumuz bir sınır belirlemiş miydi, yoksa toplamanın/biriktirmenin sonu(cu) kişiden kişiye, travmadan travmaya değişiyor muydu?

 

İki Post-Scriptum ise benzer konunun koleksiyoncu ve farklı şeyler biriktirenler üzerinden değerlendirilmesi.

-Daniel Sibony’nin kaleme aldığı “Koleksiyoncunun Psikanalizi” adlı denemesinde; bu uğraş alanında varolmak ile malik olmak arasındaki denklemi çözmeye çalışmıştır. s.26    

-Koleksiyoncunun koleksiyonuna gösterdiği aşırı dozda bağlılığın, bağımlılığın benzeriyle başka ilişki zeminlerinde de karşılaştığımız olur… s.27

Enis Batur, belki de beni en çok yaralayan bir konuya giriyor bu kısa denemesinde. Tanıdığım koleksiyoncular arasında gönülden paylaşımcı olan tek birini tanıyorum. Diğerlerinin hepsi paylaşıyorsa ucundan tek bir amacı vardır; bu bende var haberin olsun…

-İnsan, nesne ve ötesi – suskun, kalakalıyorum. s.28

Altıncı, altı parçadan oluşan bir anı-değerlendirme…

-Arkadaşlığımız koyulaştığında bile ona bu davranışının kökeninde yatan dürtüler hakkında soru sormaya kalkışmadım – dostluk, ne zaman ileri gidileceğini, hangi konularda sessiz kalınması gerektiğini öğreten koşullar içerir. s.43

-İmdi, çöl keşişlerine sığınacak yer kalmadı artık. Herkes kendi kayboluşuna kalabalığın ortasında yer alıyor. s.46

Annem Gelip Beni Alacak denemesinde E.B. iki yakını hakkında üç başlıktan oluşan bir deneme aktarıyor.

- Herbirimizin kendi kayboluşları, kendi kayboluş üslûbu vardı. s.55

-“Bir de unutamamak var. Unutulamayan şey çok zalim olabiliyor…” s.56

-Anımsamak, ayrı. Anımsamaya çalışmak, ürkünç.

-Gene de unutmak iyidir, diyorum. s.63

Korku-luk denemesi ise resimler, haberler ve diğer incelenen malzemeler denemenin iç-maddelerini oluşturan tuğlalar adeta…

-Ece Ayhan’ın “kuşlar çarpışmaz” saptamasına dönüyorum: İnsanlar çarpışırlar. Hele korku akıllarını almışsa. s.75

Fısıltılar Requiem’i denemesini Bilge Karasu’ya adamış. Ölüm üzerine birçok denemesi olan yazarın değişik dergilerde yayınlanan belki de konu özelindeki ilk derlemesi.

-Ölüm korkusu, ölümün kendisinden bile ağır olabilir. s.103

Su, Tüyün Üzerinde Bekler ise kitaba adını veren son deneme. Jiri Kolar’ın onüç soru-kolajı için karşılık denemesi denemenin içeriğini açıklayan bir alt başlık.

Hepsi bu kadar.

Taylan Köken

28 Ağustos 2025 Perşembe

meşakk-ı hayat...

AHMET RASİM

MEŞAKK-I HAYAT / UZUN ÖYKÜ / BORDO-SİYAH / 2004 / 75 sayfa


Ahmet Rasim (1864-1932) devrini en iyi yansıtan yazarlardan biridir. Edebiyatımızın ilk klasiklerini yazanlardan biri olarak anılmaktadır. Ahmet Rasim’in erken dönem eserlerinden biri olan bu yapıt günümüzde uzun öykü türünde değerlendirilmektedir.

Tanzimat döneminden sonra Letâifnâme olarak isimlendirilen “hoş sözler”in toplandığı kitap türleri bir tür toplama yayın olarak edebiyat türleri arasında yer almıştır. Yazarlar daha sonra aktarmak istediklerini, ele aldıkları konuların içine yayarak, kahramanlarının başından geçenleri değerlendirerek okura verme gereğini duymuşlardır.


Meşakk-ı Hayat yani Hayatın Güçlükleri kitabını günümüz Türkçesine çeviren ve kitabı yayına hazırlayan Zeki Çakılalan’dır. Editör Kemal Bek ile birlikte kitap hakkında düşüncelerini aktardıkları bölümü kitaba başlamadan önce muhakkak okumalısınız. Bu uzun öykü ilk olarak 1891 yılında Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiştir. 1892 yılında kitap olarak basılmıştır.

Ahmet Rasim bu kısa anlatısında konu; kocasını çirkin bulduğu için evi terk eden genç bir kadının uzun süre kalabileceği bir kapı bulamaması üzerinedir. Rasim yapıtını, dönemin söylemine, ahlak anlayışına uygun olarak, kadının toplumdaki yerini ve davranışlarını sorgulayan üslupla kaleme almıştır. Firdevs’in tercihleri, sığındığı kapılarda yaşadığı zorluklar, yanlış anlaşılmalar, kısa sürede “neden ben evimi ter ettim ki” sorusuna cevap aramaya dönüşür. Yazar, bu kısa yolculukta, -evini terk eden bu tür- kadınlara toplumun nasıl baktığını, kadınların nasıl pişman olduğunu bize aktarma gayretindedir.

Son bölümü sürprizli olan bu klasik yapıtı Ahmet Rasim ve klasik Türk Edebiyatı meraklılarına tavsiye ederim.

 

Taylan Köken