22 Ekim 2011 Cumartesi

başkalaşımlar XI-XX...

ENİS BATUR
BAŞKALAŞIMLAR XI-XX/DENEME/YKY YAY./2000/411 sayfa

İlk “Başkalaşımlar”ı okuyalı 4 yıl oldu. O yıllara göre mi, yoksa ağzımda bıraktığı tada göre mi değerlendirmek lazım bilmiyorum; ilkinin tadını alamadım… Yalnız yine E.B. tadı insanın damağında kalmıyor değil… Notlarla gidelim bakalım, ne çağrıştıracak bu E.B. kitabı…

“Bütün bitkilerin dilinden anlayan Lokman, ölümsüzlüğü sağlayan bir bir otun peşisıra Asi ırmağında kayıkla ilerlerken bir adama rastlar:
- Lokman bu yaşta nereye?
- Ölüme çare aramaya. 
- Ölüme çare var mıdır?
- Yoktur belki, ama aramak ta mı yoktur?”
                                            Hatay Folkloru’ndan

Habentibus Symbolum Facilis Est Transitus:
Simgeyi elinde tutan için geçiş kolaydır.  Sf:37

Schumann ya da Ravel çalmak ya da dinlemek duygularla ya da düşüncelerle ilgili bir edim değildir. Bir cebir denklemini katetmektir. Sf:71

Hayat neden önemli? Yapıt oradan geliyor… sf:72

Onu göremezsem ölemem,
Onu görmeden yaşayamam.
Öyleyse ne ölüyüm, ne de bir hayatım var.
Ey aşk tansığı, ah garip talih,
Ne yaşamak yaşam, ne ölüm ölmek. Sf:76

Neden yazılanlar, yazarın peşine düşürüyor bizi? Julien Barnes sf: 85

Cevap, yazar gibi yazamamak olabilir mi?

Ardına düştüğüm çok az yazar, şair var…
Bu her okunan eseri beğenmemek anlamında değil:
Hem beğenip, hem onun gibi yazmak isteği…
En çok da, iyi yazma isteği…
Bu kesin bir sanrı…

Doğmadan önce, doğarken neler yaşadığımızı öğrenemeyeceğiz.
Ölmeden az önce, ölürken neler yaşadığımızı anımsayamayacağız… sf:131

Susanlara hiçbir şey sormayınız! Necatigil Sf:134
Muhteşem…

Nefret ettiğim bir şey varsa, o da yürürken konuşmaktır. Mercier sf:150


12. Heidegger , “neden şairler?” sorusunu peşisıra Hölderlin’in ve Rilke’nin yolculuklarına dikkat kesildiğinde, “onlar söylenecek olanın izindeydiler” demişti.
         Char’ın “geçerken kanıtlar değil izler bırakmalıdır şair” sözü öteki uçtan buraya bağlanır: “Yalnızca izler düş gördürür”.
         İz sürerken iz bırakılır yolda.
         Bırakılan izin izini sürecekler olacaktır.
         Yol yitikyol görünse de: Onu ona davrananlar bilir.
         “Ben ki hiç yürümedim ama yüzdüm ve uçtum aranızda” diyor Char: Bir tek toprağı okuyanlara suyu, havayı da göstererek.
         Bir başka şiirinde tamamlıyor:
“Yerçekimin eşiğinde, örümcek gibi şair de yolunu döker gökyüzüne”.
Sustuklarında, iç konuşmalara kulak kesilmeli. Sf:151

Kıvılcım hazırlar ufak ufak, ateşi. Sf:153
Ateşler de yangını…

Kitaplar biriktirilmiş ve koyulandırılmış zamanlardır. Dağlarca sf:217

Karanlık ve Gece’nin kalın bir çizgiyle ayrılışlarını, Kudüs İncili’nin eleştirel basımındaki bir dipnot aydınlatıyor: “Işık Tanrı tarafından yaratılmıştır, karanlık(lar) öyle değildir(ler). Sf:220
Her şeyi yaratan Tanrı karanlığı yaratmadığına göre, Tanrı öncesi bir yaratan daha var ki olasılıkla insanoğlunun düşünce çağından önce yaşıyordu…

Işığı yalan mı kılıyoruz?
Bir tek gece mi gerçektir yoksa
binlerce yıldan beri… sf:227

Şiir=Melankoli
Kırılgan insan gövdesini kuşatan her işaret içini kanatacaktır. “En son noktanın ve boşluğunun çığlığı” gece. Sf:230

İncisiz bir istiridyeyim. Sf:231

Orospu – şafak. Sf:232
Hep söyleriz değil mi? Güneş bir çok insan, onu hakketmediği halde ısrarla ve sabırla her gün doğmaya devam eder…

Yaşlandım, güneşim batıyor. Gece
Yaklaşmada sinsi, sessiz ve sonsuz.
Biliyorum; her şeysiz, sensiz, bensiz
Yiteceğim, karanlıklar içinde. A.M.Dıranas sf:234

Ne kadar uğraşsa lambalar, günışığını onarmak için, boşuna. Pasternak
Lambasın sen. Gecesin sen. Char sf:246

Çocuklar ve deliler: Yalnız onlar safkan oyuncular. Sf:358

Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
Ölümün cesur körfezidir evlerde. Sezai Karakoç sf:359
Doğum: Ölüme açılmış, kapanacak bir parantez. Sf:359

Şeytan, insanın ta kendisiyse, çocuk ya da erişkin kılığında görünmesi ne değiştirecek.
Ben şeytan doğdum, demiş midir kimse?
Ben şeytandan doğdum? Sf:363

Denir ki, babasının bütün uyarılarına karşın, kanatları gövdesine yapıştıran balmumunun yükseldikçe, güneşe yaklaştıkça eriyeceği gerçeğini hiçe saymayı yeğlemiştir oğul.
Bir şairin dediği gibi, dünya tarihinin “en yakışıklı ölümü” müdür İkarus’unki?
Öteki şairin dediği gibi, yoksa, asolan “tunç karar”da uçmayı başarmak mıdır? sf:365
Ya da diğer bakış açısıyla; uçamayan ve yere düşen natamam bir kahraman mıdır İkarus?

Olmak nedir, geçmek nedir anlamaya çalışmış biri. Sf:373

Verdiğinizi alamamışlardır, hiç alınmamış olsanız bir derece, alınmışsınızdır, ne yapalım ki verdiğiniz gibi alamamışsınızdır: Yalnızlığınızın bir de size başkaları tarafından çevrilmiş bir namlusu olsun – buna da dayanabilir miydiniz? Sf:389

Kendindeki çıkmazı keşfidir. O duvara, işliğin duvarında simgeleştirdiğim o yalnızlık kuyusunun dibine yaklaşmak, değmek, çarpmak saltık-olanla didişme sürecinde yaşanan bir sınır-durum. Sf:391

Kafasındaki şey’in karşısındaki şey’den farklı olması ne değiştirir ki: Yapıt, zihin perdesinde durur.
“İllüstrasyon karşı-yazınsaldır. Benim göstermemek için canım çıkmıştır, siz kapıdan giren ahmağın bunu desen haline getirmesini istiyorsunuz. Flaubert sf:393

Sanat: Kafamın sinkafı. Erik Satie sf:399

Sanat: Küçük bir çocuğun oynayışı, oyalanışıdır. Sf:401

Göreceğim düş kalmadı, yakaracak kimsem yok, heyhat bütün kitapları gördüm, tenimi kateden gam ile yıkandım, tertemizim. Çıkıp gidin lütfen buradan, alın götürün söylediklerimi ulaşabileceği yere ulaştırın: Bana hala kulak veren bir avuç insan var, bana her zaman kulak verecek bir avuç insan olacağına inanıyorum, cümlelerimden tek bir cümle kurulabilir, sımsıkı bir cümle, onu alın ve koruyun, saklayın ama gömmeyin: Onu büyük bir taştan yonttum ben, unutmayın. Sf:411

Taylan Köken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder