11 Ekim 2015 Pazar

anadolu'daki amerika...

UYGUR KOCABAŞOĞLU
ANADOLU’DAKİ AMERİKA / ARAŞTIRMA / ARBA Yay. / 1991 / 256 sayfa

19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda en önemli sorunlardan biri Misyoner faaliyetleridir. Osmanlı içindeki azınlıklara yönelik çalışmalar yıllarca bir arada yaşayan toplulukların bu topraklardan ayrılmasına sebep olmuştur. Kuşkusuz bu tek başına bir etken değildir. Fakat bu faaliyetlerin sonuçlarını analiz ettiğimiz zaman dinsel içeriklerle başlayan çalışmalar milliyetçi akımların öne çıktığı çağlarda özellikle Anadolu içlerinde yaşayan azınlıkları ayrılık için tetiklemiştir…
Misyoner okullarını sadece Amerikalılar açmamıştır. Hemen hemen ileri düzeydeki (emperyalist) Batı ülkeleri ülkemizde misyoner veya özel okullar açarak, kendi düşüncelerini Osmanlı’ya ve azınlıklara aktarmıştır.
Dr. Uygur Kocabaşoğlu’nun kitabının tam adı: “Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika / 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları” şeklindedir. Amerikan misyonerleri tüm çalışmalarını detaylı olarak kaydetmişler, raporlamışlardır. Sayın Kocabaşoğlu Amerikan kütüphanelerindeki orijinal belgeleri tarayarak bu kitabı oluşturmuştur. Bu belgeler üzerinde çalışmış olması sebebiyle araştırma değerlidir. Ayrıca yine belgeler üzerinden yapmış olduğu değerlendirmeler de kitabın önemini arttırmaktadır.
Osmanlı topraklarına gelen misyonerler American Board Commissioners for Foreign Missions göndermiş olduğu misyonerlerdir. 1820 yılında İzmir’e çıkan Pliny Fisk ve Levi Parsons hareketin Osmanlı ayağının ilk misyonerleridir. Osmanlı topraklarına gelen Protestan Misyonerler önce ABCFM tarafından desteklenmiş, 1870 yılından sonra ABCFM misyonu, Board of Foreign Missions of the Presbyterian Church ile birlikte hareket etmiştir.
Yazar giriş bölümünden sonra misyoner faaliyetlerini kronolojik bir tarih dizgisine koyarak değerlendirmiş. Kısaca;
Hazırlık Dönemi (1820-1839)
Yerleşme Dönemi (1840-1870)
Hasat Dönemi (1870-1900)
olarak üç bölüme ayırdığı faaliyetleri ‘sonuç’ bölümüyle bitirmektedir.
Misyonerlerin ilk çalışmalarını Rumlar üzerinde denediklerini biliyoruz. Daha sonra çalışmalarını Anadolu’ya kaydırarak özellikle Ermeniler üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırdıklarını biliyoruz. Genç beyinler üzerinde okul faaliyetleriyle hedeflenen dönüşüm gerçekleştirilmiştir. Misyonerler birçok okul açmış ve uzak yakın Anadolu’nun tüm topraklarındaki azınlıklara nüfuz ederek faaliyetlerini gerçekleştirmişlerdir.    
Bir misyoner yalnızca eğitim faaliyetleri yapmamaktadır. Önce gitmiş olduğu bölgedeki konuşulan tüm dilleri öğrenmeye çalışmakta, sonra sosyal hayat ve yaşayış hakkında bilgiler toplamakta, daha sonra elde edilen bilgilere göre bölgesel stratejiler geliştirerek ‘eğitim’ faaliyetleriyle kendi istedikleri dönüşümleri sağlamaya çalışmıştadırlar. Aza kanaat eden, zorluklardan korkmayan, çalışkan olan misyonerler, davranışları ve samimiyetleriyle etrafını çok çabuk etkilemektedirler.
İlk okul 1824 yılında Beyrut’ta açılır, bir yıl sonra Suriye’de 2 kız, 2erkek okulu olmak üzere hemen beş okul açarlar. Türkiye topraklarındaki açılan ilk okullar İstanbul’da Rumlara yönelik Lancaster sisteminde eğitim veren okullardır. Kısa sürede İzmir, Bursa ve Trabzon’da okullar açılacaktır.
Osmanlı için, tebaasında yaşayan azınlıklar için ve Misyonerler için dönüm noktası 1839’da Gülhane’de okunan Hatt-ı Hümayun ile başlayan Tanzimat Dönemidir. Azınlıkların daha özgür yaşamasını sağlayan düzenlemeler misyonerlerin çok işine yarayacaktır. Bu onların Cumhuriyet’in ilanına kadar Osmanlı içine yerleşmelerine ve kökleşmelerine neden olmuştur.
Misyonerler özellikle Ermeniler üzerinde hâkimiyet kurmuşlar, Ermeni Protestan Kilisesi ve Ermeni Katolik Kilisesinin Ortodoks mezhebi içinde filizlenmesini sağlamışlardır. Misyonerler bu yeni dönemle birlikte Anadolu topraklarını ‘Batı Türkiye Misyonu’, ‘Merkezi Türkiye Misyonu’ ve ‘Doğu Türkiye Misyonu’ olarak bölüp, faaliyetlerinde bölgesel çalışmalar yapmışlardır.
Misyonerler açıkçası Osmanlı topraklarında bir hayli başarılı olmuşlardır. Osmanlı yönetimleri o devirde kendi halkından misyonerlerden daha uzak yaşamaktaydı. Kendi halkını tanımayan yönetimler çağın gerektirdiği eğitim seviyelerine çok sonraları ulaşacaktır.

Sayın Uygur Kocabaşoğlu’nun kitabı belgeler üzerinden çalışıldığı ve net çıkarımlar yapması sebebiyle değerli bir çalışmadır. Konuya ilgi gösterenler için tavsiye ederim.

Taylan Köken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder