HALİKARNAS
BALIKÇISI
ANADOLU’NUN
SESİ / DENEME / BİLGİ / 1992 / 235 sayfa
1890 yılında
Girit’te doğmuş, 1973 yılında İzmir’de vefat eden Cevat Şakir Kabaağaçlı
bilinen adıyla Halikarnas Balıçısı’nın diğer takma isimleri ise Musa Cevat,
Hüseyin Kenan’dır.
Kalebent
olarak Bodrum’a gelmiş ve buraya daha sonra yerleşerek ömrünün sonuna kadar
burada kalmış, yazıları ve balıkçılık, rehberlik gibi işlerle uğraşarak
geçimini sağlamıştır. Aslen babası olan Şakir Paşa’dan soylu ve kültürel bir
aile mensubudur. Aileden ressamlar, tiyatrocular ve seramik sanatçıları
çıkmıştır.
Anadolu aşığı
olan ve Anadolu Kültürünü yaymayı adeta misyon edinen HB. Tüm öykülerinde,
romanlarında, denemelerinde hep Anadolu’yu dillendirmiştir.
Anadolu’nun
Sesi yine bağnaz Batı Uygarlığının Atina Kültürüne nasıl sahip çıktığını ve
Anadolu Kültürünü nasıl küçümsediğini ve adeta yok saydığını delilleri ile
ortaya koymaktadır. İyonya denilen Anadolu toprağının yakalamış olduğu uygarlık
düzeyini Atina ve Sparta’nın nasıl dünyaya egemen olarak geri götürdüğünün
delilleri bu kataptadır. Kitap aslında müthiş bir birikimin, bilginin basit bir
izdüşümü gibi; Oysa bu yetkin kitabın daha çok kabul görmesi için, sanki daha
bilimsel bir dil ile yazılması gerekiyordu…
Kitabı manevi
oğlum dediği Şadan Gökovalı yayına hazırlamış. Bu kitaptaki yazıların belli bir
kronoloji ile bir araya gelmesi bile aslında başlı başına bir mesele… Çok
önemli ve derin konuların, bu kadar sade ve sıradanmış gibi anlatılması ise
daha önce söylediğimiz gibi müthiş bir birikimin yansıması…
HB. okumalarına
devam edeceğiz.
Kitaptan kısa
birkaç alıntı yapalım:
MÖ.1296 yılında Hitit İmparatoru Mutallu,
Filistin’de Kadeş dolaylarında Mısır İmparatoru II.Ramses’le savaşır. Hitit
arşivleri bu savaşta Hititlilerin Anadolu müttefiklerinin adlarını verir.
Adları şöyledir: Sardana, Dardanoi, Luku, Şakalşa ve Turşa. Sardanalar
Sadrililerdir. (Sardis, sonra Lidya Krallığının başkenti olur.) Sardanalar,
Sardenya Adasına göç ederler ve adaya kendi adlarını verirler. Sf:28
*
Yunanistan hep hor görmüştür Anadolu’yu.
Örneğin, Anadolulu “Kime” (Kyme T.K.) (bir
kültür merkezi idi) şehir halkını tahkir (aşağılama, küçükseme T.K.) için onlara “sizin bir tarihiniz bile yok”
dediler. Kimeliler de, “savaşmadık ki tarihimiz olsun!” diye cevapladırlar. Sf:41
*
İnsanoğlu tarihi günümüze değin, insansal
bir açıdan incelenmiş değildir. İstihale (başkalaşma T.K.) sonucu günümüzün düşünür, konuşur insanı
olan yaratıklar Orta Asya’da bir yerde üreyip türemiştir. Sf:60
*
Spartalıların uygarlığı bir kışla kültürü
idi, daha ziyade bir kışla idmanı idi ve Atina’nın kültürüne zıt idi. Sf:66
*
“Megaron” sözcüğü, Hellence, ev demektir.
Türkçedeki mağara sözcüğü, megarondan gelmedir, çünkü megaronların çoğu
mağaradan gelmedir. Sf:73
*
İnsanlar uygarlık yolunda üç aşama, ya da
çağdan geçmiştir. 1-Büyü (ya da efsun) Çağı 2-Din Çağı 3-Akıl (Fen) Çağı.
Günümüzde teknolojide en ileri sayılan toplumlarda bile din ve hatta büyü
aşamasının kalıntıları vardır. sf:75
*
Ruh sözünün anlamı, Grekçe “pnevma”, yani
soluktur. Latincede “spiritus” da öyle, uçucu hava demektir. Bu nedenden
ötürüdür ki Platoncular, ruh yanlış delikten çıkmasın diye kuru fasulye
yemezlerdi. Sf: 84
*
Platon ile Yeni-Platonculuk Saint
Augustin’i, yani Hıristiyanlığın ilk aşamasını iyice etkiledi. Sf:86
*
Hekateus’un aklın ilk kez sesini
duyuranlardan olduğu anlaşılıyor. Hesiodos’un teolojisini eleştirir,
“Hellenlerin masalları çoktur ve gülünçtür” diye başlar. “Kadınlar doğurdukları
piçleri, Tanrı dölüdür diye ayıplarını örtmeye çabalarlar. Tanrı dölündendir
denilenlerin çoğu bu takımdandır” der. Platon’a göre, bir düşünürün, bir
filozofun kitap yazması, filozofa yakışmayan bir iştir. Sf:88
*
Uygarlık sözcüğü, yani “sivilizasiyon” şehir
demek olan “civita” sözünden gelir ki, “şehirleşme” demektir. “Sivil” sözcüğü
şehirli demektir. Hatta, “insan politik bir yaratıktır” demek de şehirli bir
yaratıktır demektir. Sf:98
*
Erkek fallik işaretler hep matriyarkal –yani
Anadolulu- bir toplumu belirtir. Çünkü Ana Tanrıça papazları erkekliklerini
kökten keserek, Ana Tanrıçaya adarlardı. Mezar taşları bile, Ana Tanrıçaya
adanan erkek fallik işaretleriydi. Sf:104
*
Aristoteles, Platon gibi gövde ruh ikiliğini
(düalizmini) kabul eder. Onca, insan –hayvan ve Helen- ve Helen olmayan
(barbar) düalizmi de vardır. bu son düalizm gerekince, Helenli efendi, Helen
olmayanı doğal olarak köle sayar. (Batılılarca Rönesans hümanizmi de
Hellenistan kaynağından gelmedir güya.) yani Helen insandır, Helen olmayan da
barbardır. Sf:117
*
Tarihte tekerrür yoktur. Tarihten alınan
ders ise, kimsenin tarihten ders almadığıdır. Gelmiş geçmiş uygarlıklar
insanoğlunun yürüdüğü yolda birer aşamadır. Sf:145
*
Anadolular Hellenistan’a gitmeyi
istememişlerdi. İkisi de aynı yola çıkar. Foçalıların yarısı göç edince,
Marsilya’ya, Antibes’e, Nis’e yerleştiler. Hellenistan’a hiçbir Foçalı gitmedi.
Sf:152
*
Anadolu İranlılardan korktuğu için,
Atinalılara sığınır. Delos işinde soyulur ve özgürlüğünü yitirir. Sparta’dan
medet umar ama Perslere satılır. Yıllarca harcanan çaba hiçbir şeye yaramamış
olur. Bu hal Büyük İskender’e dek sürer. Sf:157
*
Nietzsche “Bir tek Hıristiyan vardı, o
da İsa idi, haça çaktılar!” der. Tsf:175
*
Yobaz ya da softa kul ile Tanrısı arasına
girmemeli. İslamlığın bir temel özelliği, ondan öteki dinlerde olduğu gibi
papaz olmamasıdır. Papaz takımına “klerik” denilir. Hıristiyanlık, Yahudilik ve
her dinde papaz olduğu için, papaz olmanın, yani “kler” olmanın karşıtı “laik”
sözü vardır. bu söz dinsiz demek değil, papazı olmayan demektir. İslamlık zaten
laiktir. Çünkü, papazı yoktur. Laik olmayan Müslüman, Müslüman olamaz, çünkü
papazlığı kabul ediyor demektir.
Bernard Shaw, “Batı bir din kabul edecek
olursa, ıslah edilmiş bir İslamlığı kabullenmelidir. Çünkü, onda papaz yoktur”
der. Sf:176
*
Konstantin’in adından başkente
Konstantinopolis dendi. Konstantinopolis Grekçe “stin poli”den Türkçe İstanbul
oldu. Sf:182
*
Bizans’ın Hıristiyan dini Ortodoks
(orto:doğru; doksos:iman) idi. Ortodoksluğu en gelişkin aşamasına getiren Saint
Jean’dır, Mansur adlı Şamlı bir Hıristiyan Araptır. Yazdığı kitabın başında,
“Ben kendinden bir şey katmıyorum” diye söz başlar. Sf:183
*
Bizanslı bilginlerin Avrupa’ya kaçtıkları ve
orada Rönesans dönemine ve batı uyanışına etken oldukları teorisi, Hellenizmden
yana olan batılıların en bağnazlarınca bile terk edilmiştir. Sf:190
*
Osmanlı tarihini yazanların hemen hepsi Türk
tarihini değil, sultanların ve sarayın tarihini yazmışlardır. O tarihin sosyal
ve ekonomik yönleri ya yazılmamış ya da hasıraltı edilmiştir. Sf:215
Taylan
Köken