ENİS BATUR
ADA DEFTERLERİ / GÜNLÜK / KIRMIZI
/ 2008 / 463 sayfa
Enis Batur’un
bir bütün olarak düşündüğü ve Pasaport
Damgaları ile birlikte yayınladığı günlüklerindendir. Özelikle yaşam alanı
olarak ada-(lar) seçilmiş ve mevsimsel bir kaçışla burada nispeten kalabalıktan
uzak, daha sakin bir yazma ortamı oluşturulmuş ve üretken bir serüvenin
penceresi aralanmış.
Bu günlükte
yalnız Enis Batur’un özelini (müsaade ettiği kadarıyla) görmüyoruz, onun
çalışma şeklini, bir insan olarak çelişkilerini, korkularını, bir dost olarak
özlemlerini, bir yazar olarak yaptıklarını ve yapamadıklarını açıklıkla
gözlemleyebiliyoruz. Bir yazarı tanıma adına günlükler ve mektuplar önemli diye
düşünürdüm, artık kesinlikle inanıyorum. Ben Enis Batur için, kıyıda kalmayı
seçmiş, ama seçici 1000 okurdan biriyim. Onu izleyen, izlemeye devam eden ve
sıkılmadan okuyan bir okur.
Kitaptan
notlar ile devam edelim:
Hayatımın en uzun, dolu günlerinden birini
geçirdim burada, dün. Basmakalıp deyimle ‘yaşama sanatı’, ‘iyi yaşamak’ diye
bir şey var işte: Her gün böyle yaşamayı bilmek gerekirdi. Aslında bilgi değil de, beceri bu. Sürekli devrim gibi,
sürekli özen. Sf:19-20
*
İnsanlar adadalar, tek bildikleri bu. Ötesi,
kulaktan kulağa yalan yanlış, yarım yamalak öykü kesitleri, anekdotlar,
üstünkörü bilgi kırıntıları.
Şüphesiz, hiçbir şey bilinmesi de olur. Ama
nerede o bilgelik? Sf:22
*
“İki şeye dimdik bakılmaz” der La
Rochefoucauld: “Güneşe ve Ölüme.” Sf:30
*
Herhalde konuşmak kadar birlikte susmak da
bir gereksinim halini almış içimde. Sf:37
*
Odana, adana neden çekiliyor, kimden
saklanıyorsun: Kendinle alıp sevmediğin, başkalarından aldıkların, başkalarına
vereceğin ne?
Bir kez daha: Neyin nesisin?
Ney’in sesi mi sanıyorsun, sende(n) dile
gelen?
Üslûp soruları değil bunlar: Bana kendilerini
sordurtuyorlar. Sf:69
*
Sagalassos, antik büyük kentler, Arkeoloji
ve Tarih üzre serseri mayın konuştuk. Azınlık diyorum ya, seçkinlik vurgusu
varsa burada işte: Hayatını bu soydan kaygılara, tutkulara yoğunlaştırabilmiş,
belki bundandır ayrılmayı seçmiş, belki ondadandır kitleden kopup açığa doğru
gitmek durumunda kalmış adacıklar. Sf:71
Çoğu böyle
hissediyorum kendimi. Yaptıklarımın kalitesinin önemi yok. Çünkü, hep öğrenci
olmak, öğrenci kalmayı seçmiş olmak beni kurtarıyor. Hepsi deneme bunların.
Dene(dim) oldu, deneme oldu…
*
İnsanı, bir yalnızlığı besler, uyanık tutar;
bir seçtiği, kimi zaman da boyuneğmeyi kabul ettiği ilişkileri. Sf:72
*
Temasta kalmamız iyidir. Sf:86
*
Yazmak (yapmak, iz bırakmak), yaşadığını
(yaşamış olduğunu) ispata çalışmak (mı?). sf:107
*
Kendi hayatını en iyi kendisi yazabilir,
diyebilir miyiz? (Diyemeyiz). Sf:109
*
Bir teoricik: Vasat kitapları, “nasıl da
kötü yazıyorlar” diyerek kendilerini rahatlamak amacıyla okuyanlar var. Sıkı
bir kitabı okumak, buna karşılık, insanı alarga halinde oluşundan suçlu değilse
bile sorumlu kılıyor, rahatsız ediyor. Sf:110
*
İstanbul ya da Paris fark etmez, büyük
şehrin çetin savaşı bize göre değil artık. İkidebir ada düşü boşuna kurulmuyor
işte. Hele ki kenarda yaşamanın tartışmasız biçimde anlamlı olduğu uğraş ve
tutkular hayatımızı yönlendiriyorsa. Sf:131
*
Victor Hugo ölmeden önce rahip istememiş,
“beni Tanrı’mla baş başa bırakın” demiş. Sf:133
*
Bana nasıl yaşamak istediğimizi söyleyin,
size işinizin ne oranda güç olacağını söyleyeyim. Sf:154
*
Yazan kişi, deniz fenerinden göz kırpmayı
seçendir; seyyar el lambası değil. Sf:157
*
İyi sermaye, temiz para yoktur, oysa iyi iş için sermaye şart. Sf:166
*
Hayatın en olumlu tarafı düşlerin masrafsız
özelliği. Pahalı olan gerçektir. Sf:170
*
İnsan, yapayalnız ölüyor. Sf:180
*
Ada bir sığınak.
Sığınak, kaçılan her neyse, ondan biraz
saklanmayı, biraz uzak durmayı, en azından uzak durmayı devreye sokan bir
topografi birimi.
Saklanmayı değilse (kendini) sakınmayı. Sf:195
*
Nedir doğru? Çiğ ve yalınkat bir cümle:
İnsanoğlu, Evrim’in bozuşmuş bir halkası, canlılar âleminin bir kazasıdır.
Anlamın peşine takılmasına yol açar bir organın gereksiz ölçüde gelişmiş
olması, oysa yoktur Anlam, her şey Anlam’dan yoksundur, hele Hayat’a
yüklediklerimiz. Sf:211
*
Kendinden başka konuşabileceğin kimse(n)
kaldı mı? Sf:220
*
Hulki Aktunç, Nobel alabilir miydi? Neden
alamazdı? Hulki, Orhan’dan kesinkes daha nitelikli, derin, önemli bir yazar
değil mi? Sf:225
*
“Hayat çok kısa sürecekmiş.” Derrida Sf:227
*
Heybeli Ada=
Heybe(t)li Ada
*
Hayat’ın nerelerde nasıl geçirildiğinin ne
denli belirleyici olduğunu konuştuk. Sf:233
*
Med ve cezir kutuplarında yaşamayı
öğrenemedik bir türlü. Ben değil miydim “her şey ikiye bölünür sende” diye
kelimeleri peşpeşe dizen, öğrenmek yoksa kabullenmek midir?
Hayatım soru cümlelerinin arkasında geçti. Sf:244
*
Deneme yazarlarını anıyorum, çünkü
Edebiyat’a düşünsel açılım bağlamında bundan uygun tür yoktur. Sf:275
*
“Gezi(nti) sıkıntının bir buluşudur; sıkıntı
gezdirilir; orada dünya buradakinden daha gerçek değildir”. Alain Sf:277
*
Her hayat bir tür kazayla başlar ve biter. Sf:327
*
“Hangi limana gideceğini bilemeyen için
elverişli rüzgar yoktur” Montaigne Sf:339
*
“Belki de belki diye bir şey yoktur” Beckett
Sf:342
*
‘Senin gibi düşünmüyorum ben, ama sen
kendini benden iyi ifade edebildiğin için fikirlerimi karşında doğru dürüst
savunamıyorum.” Sf:357
*
Dostu Samih Rıfat İçin ölümünden sonra yazmış
olduğu yazı gerçekten çok güzel. EB isterseniz bu bölümü okumadan geçinde dese
de; bence bu koca kitap sırf bu bölümden dolayı alınmayı hak ediyor.
*
Benim şiirimi de, yazımı da yalnız bırakan,
bırakacak olan biraz da budur.
Yabancılığım.
Ondandır, umarsızca, doğru güneş ayarında
bir ada arıyor, durmadan yer değiştirme gereksinmesi duyuyorum. Evimi gerçek
bir dünyada inşa edemem, arsam boşlukta yüzüyor. Sf:440
Taylan
Köken