27 Kasım 2012 Salı

ada defterleri..

ENİS BATUR
ADA DEFTERLERİ / GÜNLÜK / KIRMIZI / 2008 / 463 sayfa

Enis Batur’un bir bütün olarak düşündüğü ve Pasaport Damgaları ile birlikte yayınladığı günlüklerindendir. Özelikle yaşam alanı olarak ada-(lar) seçilmiş ve mevsimsel bir kaçışla burada nispeten kalabalıktan uzak, daha sakin bir yazma ortamı oluşturulmuş ve üretken bir serüvenin penceresi aralanmış.
Bu günlükte yalnız Enis Batur’un özelini (müsaade ettiği kadarıyla) görmüyoruz, onun çalışma şeklini, bir insan olarak çelişkilerini, korkularını, bir dost olarak özlemlerini, bir yazar olarak yaptıklarını ve yapamadıklarını açıklıkla gözlemleyebiliyoruz. Bir yazarı tanıma adına günlükler ve mektuplar önemli diye düşünürdüm, artık kesinlikle inanıyorum. Ben Enis Batur için, kıyıda kalmayı seçmiş, ama seçici 1000 okurdan biriyim. Onu izleyen, izlemeye devam eden ve sıkılmadan okuyan bir okur.    

Kitaptan notlar ile devam edelim:

Hayatımın en uzun, dolu günlerinden birini geçirdim burada, dün. Basmakalıp deyimle ‘yaşama sanatı’, ‘iyi yaşamak’ diye bir şey var işte: Her gün böyle yaşamayı bilmek gerekirdi. Aslında bilgi değil de, beceri bu. Sürekli devrim gibi, sürekli özen. Sf:19-20
*
İnsanlar adadalar, tek bildikleri bu. Ötesi, kulaktan kulağa yalan yanlış, yarım yamalak öykü kesitleri, anekdotlar, üstünkörü bilgi kırıntıları.
Şüphesiz, hiçbir şey bilinmesi de olur. Ama nerede o bilgelik? Sf:22
*
“İki şeye dimdik bakılmaz” der La Rochefoucauld: “Güneşe ve Ölüme.” Sf:30
*
Herhalde konuşmak kadar birlikte susmak da bir gereksinim halini almış içimde. Sf:37
*
Odana, adana neden çekiliyor, kimden saklanıyorsun: Kendinle alıp sevmediğin, başkalarından aldıkların, başkalarına vereceğin ne?
Bir kez daha: Neyin nesisin?
Ney’in sesi mi sanıyorsun, sende(n) dile gelen?
Üslûp soruları değil bunlar: Bana kendilerini sordurtuyorlar. Sf:69
*
Sagalassos, antik büyük kentler, Arkeoloji ve Tarih üzre serseri mayın konuştuk. Azınlık diyorum ya, seçkinlik vurgusu varsa burada işte: Hayatını bu soydan kaygılara, tutkulara yoğunlaştırabilmiş, belki bundandır ayrılmayı seçmiş, belki ondadandır kitleden kopup açığa doğru gitmek durumunda kalmış adacıklar. Sf:71
Çoğu böyle hissediyorum kendimi. Yaptıklarımın kalitesinin önemi yok. Çünkü, hep öğrenci olmak, öğrenci kalmayı seçmiş olmak beni kurtarıyor. Hepsi deneme bunların. Dene(dim) oldu, deneme oldu…
*
İnsanı, bir yalnızlığı besler, uyanık tutar; bir seçtiği, kimi zaman da boyuneğmeyi kabul ettiği ilişkileri. Sf:72
*
Temasta kalmamız iyidir. Sf:86
*
Yazmak (yapmak, iz bırakmak), yaşadığını (yaşamış olduğunu) ispata çalışmak (mı?). sf:107
*
Kendi hayatını en iyi kendisi yazabilir, diyebilir miyiz? (Diyemeyiz). Sf:109
*
Bir teoricik: Vasat kitapları, “nasıl da kötü yazıyorlar” diyerek kendilerini rahatlamak amacıyla okuyanlar var. Sıkı bir kitabı okumak, buna karşılık, insanı alarga halinde oluşundan suçlu değilse bile sorumlu kılıyor, rahatsız ediyor. Sf:110
*
İstanbul ya da Paris fark etmez, büyük şehrin çetin savaşı bize göre değil artık. İkidebir ada düşü boşuna kurulmuyor işte. Hele ki kenarda yaşamanın tartışmasız biçimde anlamlı olduğu uğraş ve tutkular hayatımızı yönlendiriyorsa. Sf:131
*
Victor Hugo ölmeden önce rahip istememiş, “beni Tanrı’mla baş başa bırakın” demiş. Sf:133
*
Bana nasıl yaşamak istediğimizi söyleyin, size işinizin ne oranda güç olacağını söyleyeyim. Sf:154
*
Yazan kişi, deniz fenerinden göz kırpmayı seçendir; seyyar el lambası değil. Sf:157
*
İyi sermaye, temiz para yoktur,  oysa iyi iş için sermaye şart. Sf:166
*
Hayatın en olumlu tarafı düşlerin masrafsız özelliği. Pahalı olan gerçektir. Sf:170
*
İnsan, yapayalnız ölüyor. Sf:180
*
Ada bir sığınak.
Sığınak, kaçılan her neyse, ondan biraz saklanmayı, biraz uzak durmayı, en azından uzak durmayı devreye sokan bir topografi birimi.
Saklanmayı değilse (kendini) sakınmayı. Sf:195
*
Nedir doğru? Çiğ ve yalınkat bir cümle: İnsanoğlu, Evrim’in bozuşmuş bir halkası, canlılar âleminin bir kazasıdır. Anlamın peşine takılmasına yol açar bir organın gereksiz ölçüde gelişmiş olması, oysa yoktur Anlam, her şey Anlam’dan yoksundur, hele Hayat’a yüklediklerimiz. Sf:211
*
Kendinden başka konuşabileceğin kimse(n) kaldı mı? Sf:220
*
Hulki Aktunç, Nobel alabilir miydi? Neden alamazdı? Hulki, Orhan’dan kesinkes daha nitelikli, derin, önemli bir yazar değil mi? Sf:225
*
“Hayat çok kısa sürecekmiş.” Derrida Sf:227
*
Heybeli Ada= Heybe(t)li Ada
*
Hayat’ın nerelerde nasıl geçirildiğinin ne denli belirleyici olduğunu konuştuk. Sf:233
*
Med ve cezir kutuplarında yaşamayı öğrenemedik bir türlü. Ben değil miydim “her şey ikiye bölünür sende” diye kelimeleri peşpeşe dizen, öğrenmek yoksa kabullenmek midir?
Hayatım soru cümlelerinin arkasında geçti. Sf:244
*
Deneme yazarlarını anıyorum, çünkü Edebiyat’a düşünsel açılım bağlamında bundan uygun tür yoktur. Sf:275
*
“Gezi(nti) sıkıntının bir buluşudur; sıkıntı gezdirilir; orada dünya buradakinden daha gerçek değildir”. Alain Sf:277
*
Her hayat bir tür kazayla başlar ve biter. Sf:327
*
“Hangi limana gideceğini bilemeyen için elverişli rüzgar yoktur” Montaigne Sf:339
*
“Belki de belki diye bir şey yoktur” Beckett Sf:342
*
‘Senin gibi düşünmüyorum ben, ama sen kendini benden iyi ifade edebildiğin için fikirlerimi karşında doğru dürüst savunamıyorum.” Sf:357
*
Dostu Samih Rıfat İçin ölümünden sonra yazmış olduğu yazı gerçekten çok güzel. EB isterseniz bu bölümü okumadan geçinde dese de; bence bu koca kitap sırf bu bölümden dolayı alınmayı hak ediyor.
*
Benim şiirimi de, yazımı da yalnız bırakan, bırakacak olan biraz da budur.
Yabancılığım.
Ondandır, umarsızca, doğru güneş ayarında bir ada arıyor, durmadan yer değiştirme gereksinmesi duyuyorum. Evimi gerçek bir dünyada inşa edemem, arsam boşlukta yüzüyor. Sf:440
   
Taylan Köken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder