ILIAS VENEZİS
EOLYA TOPRAĞI /
ROMAN / BELGE / 2013 / 335 sayfa
Ayvalık doğumlu İlias Venezis’in dünya çapında tanınmasına sağlayan
kitap Eolya Toprağı’dır. Mübadele dönemine kadar geçen çocukluğunu anlattığı
kitaptır. Ayvalık Aiolis Bölgesinde kalan bir kasabamızdır. Hem uzun yıllar Rum
azınlığın anavatanı olan Ayvalık, Kurtuluş Savaşında da Yunanistan’ın Batı
Anadolu’da örgütlendiği bir kasabadır. Bu yüzden “İlk Kurşun” bu topraklarda
sıkılmıştır… Rumlar için bu bölge Eolya’dır. Venezis içinde vatan toprağıdır.
Kimidenia, Madra Dağıdır. Dikili, Gökçeağıl Köyü’nün doğusu, dağın
eteklerindeki yayla Kemente Yaylasıdır. Kemente, Kimidenia’nın Türkçeleşmiş
hali olmalı. Venezis romanındaki hemen hemen tüm bölümlerinde Kimidenia’dan
bahsetmektedir. Onun için Ayvalık değil Kimidenia değerlidir. Onun için, toprak
kıymetlidir ve bu toprakları toprak yapan çiftlik yaşamı değerlidir… Kitap
boyunca efsanevi boyutta bu yaşamı işlemiştir.
Eolya Toprağı çok geç basılmış bir eserdir. 1943 yılında basılan ve ilk
iki haftada tüm baskısı tükenen bir kitaptır. Sonra bir çok ulusal ve uluslar
arası baskısı yapılmıştır. Türkçeye Yunanca aslından Burcu Yamansavaşçılar
çevirmiştir.
Kitabın başında 48. baskı için yazılan önsözdeki şu tanım önemlidir: Eolya Toprağı’nın tipik bir roman olarak
nitelendirilmesi zor ve asılsızdır. Muhtemelen masalla ilişiği olan ve
ruznameyle flört eden efsane ve öykülere ait ayrıntılı bir duvar resminden söz
ediyoruz. ***
Eolya Toprağı, 1914 yazında
savaşın başlayışın kadar, 20.yy’ın başında Kimidenia Dağlarının altında,
Anadolu’da bir çiftlikte geçen hayatı anlatıyor. ***
Venezis cansız varlıklara insan
özellikleri vererek onları betimlemekten hiç çekinmiyor: Yükseklerde, yörenin
keskin Tanrısallığında, Kimidenia’da büyük bir ağaç susadı. İçecek su arayarak
uzatıyor, usulca sağa sola sallıyor köklerini. Solucanlar uykularından
uyanıyor. “Neler oluyor?” diyor bir tanesi. “Bir şey yok” diyor öteki, “Ağaç
susadı.” Öteki yana dönüyorlar uyumak için, toprağın uyandığı sırada. “Ne
oluyor burada?” diye soruyor o da. Fakat köklerin umutsuz mücadelelerini görür
görmez anlıyor ve şefkatle gülümsüyor. “Sana su getireceğim” diyor ağaca.
Toprak kımıldanıp, zor zamanlar için saklanan gizli sığınaktan su getiriyor ve
ağaç içiyor. Aynı sırada toprağın yüzeyinde büyük bir taş yerin çalkantısından
sallanıp, sakinliğini yitirdi ve yuvarlandı biraz.
Venezis kitap boyunca bu masalsı, ama süssüz naif anlatımı
sürdürecektir…
Kitap Kimidenia’daki yaşamı, çiftliği, yazarın ailesini anlatması ile
başlamaktadır. Barba İosif ağaçların dilinden anlayan adeta “Ağaçlara
Fısıldayan” yaşlı, bilge bir adamdır.
Hikayeler devam eder: Develeri dağlarda mal taşıyan bir Yörüğün
hikayesi ile bölgede yaşayan diğer yerli unsurlar ve onların yaşamları
aktarılır. Semerci Stefanos nispeten daha bilinçlidir. Ama Ege’de yaşam doğayla
ilintilidir veya yazar böyle yorumlamaktadır adeta: Fakat böyle kesin çizgilerle yazılmıyor işte insanların yazgısı.
Stefanos olsa bile adları, her zaman her zaman böyle yazılmıyor. Ege’de
boralar, meltemler, bütün yeller eser. Düzensiz, özensiz eser. Denizin sakin
olduğu bir anda dalgalar yükselir. Dalgaların olduğu bir anda sakinleşir deniz.
Rüzgarlar oynar, bulutlar oynar, Tanrı
oynar insanlarla.
Kimidenia’ya Hayaletler Geldi ve Sarı Yıldızları Olan Avcı ile buradaki
yaşamın bir masal gibi anlatımı devam eder.
Kitabın ikinci bölümü “Şafağın Armonisi” bölümüyle devam eder ve komşu
çiftliğe yabancı bir gelin gelecektir. Gelin Doris yaşamıyla, yaklaşımlarıyla
ve olaylara bakış açısıyla farklıdır. Onun kişiliğinde buradaki yaşam
sorgulanacaktır. Doris kah buradaki doğal akışın içine girecek, kah bu yaşamı
sorgulayacaktır.
Kitabın üçüncü ve son bölümü olan “İnsanlar”da ortalık karışacak ve
Rumların Anadolu’dan gidişinin nasıl gerçekleştiğini göreceğiz. tabi kısım
rahatlıkla sorgulanabilir… Çünkü anlatılanlar resmi tarih ile kesinlikle
uyuşmamaktadır. Sanki Rumlar çiftliklerinde, Ayvalık’ta rahat olarak yaşarken,
bir anda Türklerin gelip onları silah zoruyla sürmüş olduğu gibi
anlatılmaktadır… Ben bu bölüme fazla yorum yapmayacağım. Tabi ki Kimidenia’nın
uzak eteklerinde, ülkelerin kendi ulusal çıkarlarından uzak ve habersiz yaşayan
çiftlikler ve köylüler vardır. Bu olaylardan belki de en çok zarar gören, bu
siyasetten uzak halktır…
Rum Ayvalık’ı anarken bu sosyal yapının, bu zengin kentin nasıl
oluştuğu hep konuşulmuştur. Bu zenginliğin temel yapısı Kaçakçılıktır… Rumlar
zeytin ve ürünlerini Avrupa’ya pazarlarken, aynı zamanda bu resmi ürünlerin
haricinde kaçakçılık yaparak da geçinecektir. Andonis Pagidas, Venezis’in
Kaçakçı ama Kahraman karakterlerinden biridir romanda. “1914” bölümü şöyle
başlar: Kimidenia bu yıl yoruldu. Çok
yoruldu. Sabırsızlıkla gecenin gelmesini bekliyor. Önce kayınlar sonra da
meşeler görüyor geceyi. Geceye diyorlar ki: “Gel artık. Anamız Kimidenia
yoruldu. Gel de dinlendir onu.” “Ne yapayım?” diyor gece. “Daha yaz. Günler çok
uzun. Güneş geç batıyor.” O zaman kayınlar bulutlardan rica ediyor. Şöyle
diyorlar: “Güneş geç batıyor. Arkadaşlarımızdan biri gidip sarsın onu. Anamız
Kimidenia’ya yardım edin, erken dinlensin.”
Harmoni bozulmuştur. Rumlar artık Anadolu topraklarından gitmek
zorundadır ve öyle de olur. Gemilere binip giderler(!)… Bu göç şöyle
başlamıştır:
- Toprak!
Evet, memleketlerinden biraz
toprak. Gittikleri yabancı ülkede bir fesleğen ekmek için, diyor. Hatırlamak
için.
İhtiyarın elleri yavaşça açıyor
toprağı sakladığı mendili. Eşiyorlar için, ninemin elleri de okşar gibi eşiyor
toprağı. Gözleri yaşlı, öylece duruyorlar.
- Bir şey değil, diyorum. Biraz
toprak.
Toprak, Eolya toprağı, memleketimin toprağı.
Taylan
Köken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder