29 Mayıs 2020 Cuma

inziva burçları...

ENİS BATUR         
İNZİVA BURÇLARI / ANLATI / SEL / 2019 / 322 sayfa

Enis Batur’un anlatı tarzındaki bu kitabı daha önce yayınlanmış dört kitaptan oluşuyor. Bütünü oluşturan dört kitaptan daha önce sadece SIR’ı okumamıştım. Ancak daha önce okuduğum üç kitabı tekrar okudum. Sebep; acaba tekrar okumalarda aynı yerlerin altını çizeceğim, yoksa ayrı metinlerde mi duraklayacağım sorusuna cevap aramak oldu. Evet, ayrı yerlerde durakaldım, çok benzer noktaları işaretlemiş oldum. Bir okumanın üzerinden geçtikten sonra demek ki düşünceler, beğeniler değişebiliyor.
Quartet alt başlığıyla çıkan kitapta daha önce yayınlanan birinci kitap; Bir Varmış, Bir Okmuş Sözümona Düzmece Bir Wilhelm Tell Hikayesi, ikinci kitap; Plati Bir Ada Denemesi, üçünçü kitap; Mekik ve dördüncü kitapta; Sır Bir Oynaşı’dır.
Bu dört kitabın da notlarını daha önce paylaşmıştım. Şimdi bu kitap bazındaki okumaların notlarını aktarıyorum:

Bir hikâyeyi biraz okşayın, sizi bir benzeri bulsun. Sf.16
*
Amazonları gören olmamıştır ama,
Soylarını erkekler tüketmiştir.
Sözlükler, Yunanca “göğüssüz”den türeyen sözcüğe artık “ata kadın gibi binmek” karşılığını vermekle yetiniyorlar –“iki bacağı aynı tarafa sarkıtarak”.
Sözlükleri de daha sık erkekler hazırlamıştır. Sf.32
*
Bir insanın ölüsünü hiç kimse bulamazsa, onun ruhu yeryüzünde dolaşmayı sürdürür; ister sular sürüklemiş derinlerde tutmuş olsun gövdeyi, ister derin bir mağaranın eldeğmemiş bir noktasında terkedilmiş olsun. Sf.53
*
Yazarın odası, adası… sf.69
*
Bir adada yaşamayı seçecek, o eşiğe yaklaşacak durumda olsaydım, açık düzenli olanlarından birini yeğlemezdim: Geleni gideni, konuğu meraklısı bol adalar zamanla, yaşama üslupları açısından bir yarımadaya dönüşürler, en azından yumuşak mevsimlerde ‘çekilmiş’ birinin gözünde barınılmaz hale gelir, unu iç adasında tedirgin ederler. Sf.71
*
Yerlisi yabancısıyla epey tarihçisi, tarihseveri olmuş İstanbul adalarının – Prinkipo(Prensler), Demonisi(Cinler), Papadonisia (Papaz ya da Keşiş) Adaları olarak da anılmışlar farklı çağlarda, Ermiş Adaları ya da Kızıl Adalar diye de; önemi yabana atılmayacak, kapsamlı bir kaynakçaya ulaşılabiliyor bütünlük hedef alındığında-
Plati’ninki, yazılı malzeme yanyana getirildiğinde oldukça cılız: Pars Tuğlacı, Semavi Eyice, Schlumberger, Cox, Akylas Millas, Koçu, Rakım Ziyaoğlu, Orhan Erdener üstüste okunduğunda çoğu birbirinin tekrarı sayfalar-
sonrasında gene: Kabus. Sf95
*
Deniz adamlarının yazgısı bu.
Seyir defterleri silinip gitmiş çoğunun. Sf.103
*
Sahte olmayan yazı var mıdır? Sf.191
*
“Tek tahtası eksikti” tanısı getirenin yargısı hatırlatıldığında, son ev sahibi “ya eksikti ya da fazlaydı” diye eklemiş. Eksik ile fazlanın bir alaşımı dünyasının çekirdeğine yerleşmişti sanırım. Sf.235
*
Mekik’in kafanda oluştuğu, kağıda ilk çerçeve taslağını kondurduğun gün yanındaydım; “Sır”ı yazmaya koyulduğunda, sancılar içinde geri çekildiğinde, dönüp kaptırdığında oradaydım; ne biri ne öteki bitmemişken, hep böyle yapmıyor musun, “Kulak” yola çıktığında masanın yakındaydım.

Fakat, ancak, ne sebeple Enis Batur farklı kitapları bütünlemiş? Belki başka bir kitabında bu sorumuzun cevabını not düşmüştür bir yere…    
       
Taylan Köken

25 Mayıs 2020 Pazartesi

sır...

ENİS BATUR         
SIR / ANLATI / SEL / 2009 / 99 sayfa

Enis Batur’un anlatı tarzında kotarmış olduğu küçük bir kitap. Anlatıda uluslararası üne sahip bir çalgıcı ile üstün yetenekleri olmasına rağmen ünü yakalayamamış başka bir çalgıcı üzerine kurulmuş bir öykü.
Ortada dönenen en büyük sır ise Viyola dö Gamba adında az bilinen bir çalgı. Kitabın son kahramanı ise tabi ki okur. Kitaba dalınca sırra ortak olacaktır çünkü.
Kitaptan kısa alıntılar:
Aktarılan doğruysa, bir seferinde öğrencisinin eriştiği düzey hakkında ne düşünüldüğü sorulduğunda, Sainte-Colombe, “bazı öğrenciler ustalarını aşabilirler, hiçbir öğrencisi Marin Marais’yi aşamayacaktır” demir. Sf.47
*
Tin, tını, ten –bir üçgenin oluşması, üç çizginin biribirilerini kesmesi, orada bir kapalı alanın, üç açının varolması gerekir. Hiçbir çizginin başı ucu yoktur. Sf.52
*
Akıl, hiçbir sırrın kesin çilingiri olamaz, kalbin işlemiyorsa duvara, duvarlardan birine değilse öbürüne varırsın.
Ona seni kimse ulaştıramaz, bir tek kendi yolun çıkabilirse çıkar oraya, kimse götüremez hiçbirimizi kapısına. Sf.73
*
“Hayatın bizim dilediğimiz devrana ayak uydurmamış olmasının suçunu Allah’a yüklemek, yolların en kısasıdır.”
“İnanmak bende hep bir yetersizlik duygusu yaratacak.”
*
Yazar, okurun alanını ihlâl edebiliyorsa, okur neden yazarın sahasına inmesin. Sf.90

Taylan Köken

23 Mayıs 2020 Cumartesi

mekik...

ENİS BATUR         
MEKİK / ANLATI / NORGUNK / 2009 / 76 sayfa

Enis Batur’un anlatı tarzındaki bu kitabında temel konu bir dokumada olduğu gibi mekiğin bir o yana bu bir bu yana giderek kumaşı oluşturması. Tıpkı bir yazarın farklı metinleri bir kurgu içinde dokuması gibi…
Enis Batur için çok defa yazdım soran, sorgulayan bir yazar diye. Bu kitabında soruları ben çıkarmışım çokça, onları aktaracağım kitaptan. Birkaç Enis Batur metni ise italik yazılmıştır:
Alıp başını gitmek istiyorsun; hiç düşünmeden nereye gidersin?
Hangi pencerenin hangi kenarında oturmak istersin? Niçin?
Geri dönmek için-se gidilecek yer neresi?
Hangi sesten uzak durmak istersiniz?
Sizi ne kışkırtır?
Güveli alan dersem, ne dersiniz bana?
Size, içinizdeki ses kadar yakın, söylediklerine değer verdiğiniz bir başkası var mı?
Beklenmedik bir anda, beklemediğin bir görüntü var mı izleğinde?
Hangi patikada, ne için kaybolmak istersin?
Geçmişinden hangi yolculuğunu tekrarlamak isterdin?
Hiç unutamadığın bir fotoğraf var mı?
Kendi sorduğunuz bir sorunun, cevabını bilmediğiniz oldu mu?
(Ya da) İnsan, kendi sorduğu soruların bile cevabını bulamayan bir yaratık değil midir?
Nerede? Hangi yerde? Kiminle? Kimlerle? Dindirirsin, dinlenirsin?
*
Sen değilsin durup bakan, benim. Durmak nedir bilmedin, çarenin sürekli hareket etmekten geçtiğine bel bağladın, bir noktadan ötekine, bir satırdan dönüp ötekine, handiyse ara vermeden ilerlersen, sonunda, yetkin sarmalını kuracağına inandın, bir inşa aygıtına dönüştün. Sf.11
*
Biz de yazarın namahremini dikizliyor muyuz? Yoksa hepsi yazarın açtığı kadar mı?
Kaç sahici kişi çıktı karşıma?
Kaç kişi yorgun düştü s(b)enden, neden?
Hiç yönünü unuttuğun oldu mu?
*
Gün gelecek kimsesiz kalacaksın. Herkesin senden yorgun düşeceği ânın yaklaştığını görmüyorsun. Sf.14
*
İnsanlar mı yalnızdır, kentler mi?
Bütün yazılar, -insanlar gibi- başlamadan bitiyor mu?
Hangi uçurumda ölmek isterdiniz?
Kendinizi ne zaman, ne kadar kaybettiniz?
Neden gündüzü geceye yeğleriz?
Ne kadar yük kaldırabilirsin?
Neden kendimizi taşırken yoruluruz?
Hangi yola sapmak istemezdiniz?
Merhem olsan, neye çare olmak isterdin?
Karanlığı neyle delersiniz?
Bazı şeylerin ortası yok mu?
Nelerin aklına tam da ölürken dank edeceğini sanıyorsun?
Masa başında karşına kimi almak istersin?
*
Bu hayatın közünde erimeye geldik. Sf.38
*
Yılan tünelden geçiyor. Tünel, uyku. Uyku, ölüm. Sf.40
*
Mekik’in kafanda oluştuğu, kağıda ilk çerçeve taslağını kondurduğun gün yanındaydım; “Sır”ı yazmaya koyulduğunda, sancılar içinde geri çekildiğinde, dönüp kaptırdığında oradaydım; ne biri ne öteki bitmemişken, hep böyle yapmıyor musun, “Kulak” yola çıktığında masanın yakındaydım. Sf.65  
       
Taylan Köken

14 Mayıs 2020 Perşembe

tımarhane adası...

MEHMET CORAL  
TIMARHANE ADASI / ROMAN / DOĞAN / 2006 / 115 sayfa

Ayvalık’ta başlayan, Efes’de sonlanan bir hikaye. Hikaye, yani aşk hikayesi Ayvalık’ta başlıyor. Kurtuluş Savaşı öncesi birbirine aşık olan Rum Kızı ile Türk gencinin hikayesi. Eskiden akademi olan Ayvalık Gymnasium’unda okusun diye, Küçükköy’de yaşayan Ali Efendinin oğlunu okula alırlar. Babasının okumamış olması oğlu Ahmet’in üzerine yük olur. Bu yükü kaldırması için Peder Fokas ona çok yardımcı olacaktır.

Sanki bu kitapta olmayacak ne varsa bir araya gelmiş: Ayvalık’ın Osmanlı dönemindeki önemli şahsiyeti olan Oikonomos’nun torunu Manikis’nin güzeller güzeli kızı Eleni gönlünü çalışkan Ahmet’a kaptırır. İşgal öncesi bir gece beraber olurlar ve bu ilişkiden bir çocuk doğar. Sonradan arkeolog olacak olan bu çocuk hikayenin ikinci kısmının ana karakterdir. Daha yazarsam kitabı okumanıza sebep kalmayacak.

Ayvalık’taki Rum Ortodoks inancından, Anadolu'nun inanç sitemine geçişler yapan ve toplumun milliyetlere ayrıldığı dönemlerde birbirine nasıl baktığını, hangi gözle gördüklerine göndermeler yapan, açık fikirli bir yazarın hoş bir kitabı. Ayvalık ve tarihine meraklı olanlar için, o döneme göndermeler yapan bu kitabı tavsiye ederim.

Taylan Köken

13 Mayıs 2020 Çarşamba

pazar sevişgenleri...

METİN ÜSTÜNDAĞ          
PAZAR SEVİŞGENLERİ/KARİKATÜR/SEL/2002/128 sayfa

Metin Üstündağ kısaca Met-Üst 15 Şubat 1965 yılında Erzincan’da doğdu. 8 yaşından beri İstanbul’da geziyor. Yazar, çizer, şair, baba, editör ve iflah olmaz bir hayal-hayat meneceri. Dünya o yürürken biraz aksıyor.

Met-Üst’ün yıllarca süren bir çizgi band dizisidir, Pazar Sevişgenleri. İlginç olan bu karikatürlerinden dolayı yargılanmıştır Met-Üst. En çok da buna tepki göstererek haykırmıştır: Sanki bu memlekette kimse sevişmiyor…

Taylan Köken

12 Mayıs 2020 Salı

simsiyah Soulages ile konuşmak...

ENİS BATUR          
SİMSİYAH SOULAGES İLE KONUŞMAK/SÖYLEŞİ/KIRMIZIKEDİ/2019/83 s.

Bu söyleşi sonunda Fransa’dan bir dostu daha olacaktır Enis Batur’un. Pierre Soulages ile bir sergi için İstanbul’a gelince, 6 Mayıs 2000 günü Galatasaray’da yapılan söyleşi tam 20 yıl sonra kitaplaşıyor. Çünkü bu yıl Soulages’nin 100. yaşgünü ve Louvre Müzesinde onunda adına retrospektif sergi düzenleniyor. Belki sessiz sedasız bu kitapla sanatçıya İstanbul’dan bir gönderme yapılıyor.
Söyleşiyi Türkçeye Elif Gökteke çevirmiş. Söyleşi yapılırken kamerayla kaydı Samih Rifat gerçekleştirmiş. Kitabın sonunda verilen karekod ile youtube yüklenmiş olan söyleşiye direk ulaşım sağlanıyor. Teknoloji nimetleri sonuna kadar kullanılıyor…
Enis Batur’un 2000 yılında yazmış olduğu önsözden aktarıyorum: Miro ile epey yakın olmuşlar. Bir gece Sougales’larda yemekteymiş, sofra örtüsünü süsleyen yüzlerce bir örnek bezelyeden birini göstererek “bakın, şu ne kadar güzel” demiş. Birlikte, aynı atölyede gravür çalışmalarını yürütmüşler bir dönem. Picasso’da orada çalışırmış; gelir, büyük bir enerji ve tezcanlılıkla gravürlerini gerçekleştirirmiş. Miro, tam tersine, öğlene doğru güç bela atölyeye gelir, küçücük gövdesiyle uzun bir taburenin üstüne tüner, uzun uzun bir gün önce tezgahta bıraktığı gravür taslağına bakar, bir saat sonra oraya küçük bir kırmızı nokta kondurur, sonra da büyük bir işin altından kalkmışçasına etrafındakilere dönüp “hadi artık yemeğe gidelim” dermiş. Sf.10

Kimdir diye sorarsanız Pierre Soulages’i; “kar manzarasını- siyahla çizen” adamdır.

Taylan Köken

7 Mayıs 2020 Perşembe

mostralık...


Ayrıntı: Yıl 2.000. Oğlak Yayınlarının arka kapağında mostralık bir söz...
Henüz Kurtlar Vadisi başlamamış...

Taylan Köken