13 Eylül 2011 Salı

mektepten memlekete...


konur ertop
mektepten memlekete / yaşam / sel /1998 / 183 sayfa

konur ertop türk şiirinin büyük üstadı yahya kemal beyatlı’nın yaşamını resimler eşliğinde bize aktarıyor. sel yayınlarının temel taşlar serisinin sekizinci kitabıdır, mektepten memlekete…

Bir gün Ziya Gökalp, Yahya Kemal’in geçmişine bağlılığına sataşarak,
“Harabisin harabati değilsin
Gözün mazidedir ati değilsin”
Dedi. Yahya Kemal doğaçlama cevap verir:
“Ne harabi ne harabatiyim
Kökü mazide olan atiyim.” sf.54

Anadolu’yu istila eden Türkler bu topraklarda ayrı bir Türklük ve Müslümanlık örneği koymaya başlarlar. Bu tespit Yahya Kemal’e ait ki çok isabetlidir… O bu görüşünü Türk Müslümanlığı olarak dillendirir. Bu görüşün ayrıntılarını, kitapta bulunan Türk Müslümanlığı başlığı altında bulabilirsiniz.

Yahya Kemal şiiri eskiye dayanır ve zamanında çok eleştirilmesine rağmen, zaman içinde onun şiirinin içinde bulunduğu değerle günümüze kadar geldiği görülür.
Zaman o gül gibi gül görmemiş zaman olalı
Gülün güzelliği dillerde dâstân olalı. sf.131

O İstanbul aşığı bir ozandı. Belki en güzel şiirleri İstanbul üzerinedir.
Rüya gibi bir akşamı seyretmeye geldin
Çok benzediğin memleketin her tepesinde.
Baktım: Konuşurken daha bir kere güzeldin,
İstanbul’u duydum daha bir kere sesinde. sf.143

O bir şairdi: kendine ait düşünceleri olan, tarzı olan ve bunu kabul ettiren. O bir milletvekili idi: Türkiye’nin kuruluş yıllarında vatanına hizmet eden. O bir gezgindi: Yalnız milletvekili olarak değil de, yurtdışı görevlerle de memleketine hizmet etmiştir. O bir hocaydı: Yetiştirdiği öğrenciler onun bilge kişiliğini hep takdir etmiştir. O halkın adamıydı: Yeni gelişen Türk şiirine tezat şiirler yazsa da, onun izleyicileri (ki halen devam ediyor) hep halktan yana olmuşlardır.
Cahit Tanyol’un kitabın 168. sayfasında söyledikleri onu özetliyor sanırım: “Yahya Kemal birbiriyle hiç, ama hiç ilişkisi olmayan çeşitli sınıflara ve anlayışlara sahip insanlardan oluşmuş bir hayranlar ordusuyla çevrilmişti. O, şairden fazla, bir hükümdara benziyordu. Devlet adamı, profesör, estet, şair, rint, yobaz, mümin, derviş, mistik, dindar, dinsiz, kozmopolit, nasyonalist, asker, hoca, komünist ve ırkçılardan oluşmuş bir manevi tebası vardı.”

Hiç evlenmedi. Evliliğe karşı değildi. Hem hayat şartları hem ekonomik sebeplerden dolayı buna imkân bulamadı. Hiç evi olmadı. Ömrünün son 16 yılını Park Otel’in 165 nolu odasında geçirdi. Orada birçok kez olduğu gibi yalnız geceler geçirdi. Onun son durumuna ait olan şu sözler sanırım üstadın ruh halini anlatmaktadır.
“Ben şu otel odasında yalnızlığı bütün dehşetiyle duyarım. Ne şiir, ne kitap ne de dostlarım beni bu korkunç yalnızlıktan çekip alabilirler.” sf.160

taylan köken


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder