CEVDET KUDRET
HAVADA BULUT
YOK / ROMAN / İNKILAP VE AKA / 1976 / 343 sayfa
Süleyman’ın
Dünyası’nın ikinci kitabı Havada Bulut Yok kitabıdır. Yazar kitabı Aralık 1946-
Mayıs 1948 tarihleri aralığında yazmış. Yedi Meşalecilerin önde
gelenlerindendir. Üçlü seri halinde yazmış olduğu ve yaşamından da kesitler
veren Süleyman’ın Dünyası serisinin ilk kitabı olan Sınıf Arkadaşları kitabına
ulaşamadım. Yazar bu seride 1914 ile 1944 yılları arasındaki 30 yıllık bir
dönemin kesitini bize sunuyor.
Bu kitapta
Süleyman Kayseri’de öğretmenlik günlerine başlar. Dar çerçevede kendi özel
yaşamı, geniş çerçevede ise taşradaki yaşam ve onu getirmiş olduğu tüm
zorluklar. Bir de İkinci Dünya Savaşının vermiş olduğu eziyet… Süleyman çaba
gösterir. Tüm zorluklara, tüm geri kalmışlıklara isyan eder. İsyanını ise
bağırarak çağırarak değil de somut mücadele ile çalışarak; hem kendinde hem de
çevresinde toplumsal bilincin uyanması için uğraşmıştır. Mükafatı ise her
zamanki gibi olmuş; Bakanlık tarafından açığa alınmıştır. Süleyman üçüncü
kitapta İstanbul’a döner ve namuslu bir çizgide yaşam savaşı vermeye burada
başlar…
Kitaptan
notlar ile devam edelim:
Ankara ile Kayseri arasında tren saatlerce
gidiyor da, insan bir tek ağaca rastlamıyor. Sf:8
*
Hepimiz birbirimize sıkı sıkıya bağlıyız.
Hepsi on beş yirmi aydınız, öbür dairelerden de beş on okumuş adam gelir, bunun
dışında görüşülecek başka kimse bulamazsınız. Akşam olup da dersler bitti
miydi, doğruca kahveye gideriz. Tavla bilir misiniz? Sf:14
*
Burada yeniden hayat yaşanmaz, işte böyle
masa başında oturup geçmişteki hayat anlatılır, geçmiş zaman tekrar tekrar
yaşanır, ömür aynı noktaya sürtüle sürtüle yıpratılır; biraz oyun, biraz içki,
biraz hikaye, zaman zorla doldurulur. Sf:22
*
Daha bilmiyordu ki, taşranın her yerinde
memur hayatı bu idi. Sf:47
*
Her zaman aynı adamın düşünceleri üzerine
düşünmek, düşünmek değil, geviş getirmektir. Sf:49
*
İnsan kafası ne tuhaf şey. En münasebetsiz
bir zamanda en münasebetsiz şeyleri düşünür. Sf:73
*
Göz göze geldiler. Süleyman ancak bir an bakabildi,
“kadınların gözünün içine bakmak hiç de kolay değil” diye düşündü… Sf:113
*
Dedikodu ilk meyvesini vermek üzere. Siz ise
hala dedikodu ağacının kökünü sulamaya çalışıyorsunuz. Sf:117
*
İnsan kimi zaman kendi kendisini de görmek
istemez. Başkasını görmemek kolaydır, yüzüne bakmazsınız, ya da arkanızı
dönersiniz. Ama kendi kendinizi görmemezlik edemezsiniz, ondan bir türlü
ayrılamazsınız. Sf:118
*
Oysa bir veznedar öyle midir? Eline bir kasa
dolusu para teslim edilmiştir. Bu para kendisinin değildir, değildir ama, biraz
ihtiyacı oldu mu ikide bir onu dürtmeğe başlar. Zavallı adam elini uzatmamak
için kendi kendisiyle ne savaşlar yapar. Namuslu olmak çok zor şey. Sf:1167
*
-Allah senden razı olsun, oğul. Allah önce
zengine, sonra yoksula versin.
-Dur hele! Neden önce zengine de, sonra
yoksula versinmiş?
-Ona vermeye alışmış, bey. Bize verdiği
görülmüş şey değil. Hele ona versin ki, o da bize versin.
-Doğru söylüyor, dedi. Allah bunlara ne diye
versin? Yemesini bilmezler ki. Alışmışlar bir kere. Sf:182-183
*
Halkevi, İkinci Dünya Savaşı’na kadar,
böyle, içinde fikirler, projeler, nutuklar, raporlar, üyeler, iş bölümleri
bulunan, ama iş bulunmayan boş bir kalıp halinde sürüp gitti. Sf:205
*
-Niçin herkesi hırsız sanıyorsunuz?
-Siz daha küçüksünüz, aklınız ermez. Mademki
hepsinin iki eli var, güvenilmez. El bu! Tuttuğunu götürür. Sf:222
*
-Kazanç gökten inmez, bir başkasının
kaybından kazanılır. Sf:271
*
Yoksulluk nasıl kalkarmış? İşsizliği
kaldırdığın zaman yoksulluk da kendiliğinden kalkar. Bunlara, özgür insan
oldukları konusunda bayramdan bayrama nutuklar söylüyoruz; evet, yoksulluğun
tutsağı özgür insanlar… Sf:312-313
*
-Birader, sen de ne diye başından büyük
işlere girişirsin?
-Ne yapmışım?
-Bir yazı mı yazmışsın, ne etmişsin? İşte
onun içinmiş.
-Kötü bir şey değildi. Güvenebilirsin.
-Bakanlık beğenmiyor ya, sen ona bak. Sf:320
Taylan
Köken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder