2 Eylül 2012 Pazar

havada bulut yok...

CEVDET KUDRET
HAVADA BULUT YOK / ROMAN / İNKILAP VE AKA / 1976 / 343 sayfa

Süleyman’ın Dünyası’nın ikinci kitabı Havada Bulut Yok kitabıdır. Yazar kitabı Aralık 1946- Mayıs 1948 tarihleri aralığında yazmış. Yedi Meşalecilerin önde gelenlerindendir. Üçlü seri halinde yazmış olduğu ve yaşamından da kesitler veren Süleyman’ın Dünyası serisinin ilk kitabı olan Sınıf Arkadaşları kitabına ulaşamadım. Yazar bu seride 1914 ile 1944 yılları arasındaki 30 yıllık bir dönemin kesitini bize sunuyor.

Bu kitapta Süleyman Kayseri’de öğretmenlik günlerine başlar. Dar çerçevede kendi özel yaşamı, geniş çerçevede ise taşradaki yaşam ve onu getirmiş olduğu tüm zorluklar. Bir de İkinci Dünya Savaşının vermiş olduğu eziyet… Süleyman çaba gösterir. Tüm zorluklara, tüm geri kalmışlıklara isyan eder. İsyanını ise bağırarak çağırarak değil de somut mücadele ile çalışarak; hem kendinde hem de çevresinde toplumsal bilincin uyanması için uğraşmıştır. Mükafatı ise her zamanki gibi olmuş; Bakanlık tarafından açığa alınmıştır. Süleyman üçüncü kitapta İstanbul’a döner ve namuslu bir çizgide yaşam savaşı vermeye burada başlar…

Kitaptan notlar ile devam edelim:

Ankara ile Kayseri arasında tren saatlerce gidiyor da, insan bir tek ağaca rastlamıyor. Sf:8
*
Hepimiz birbirimize sıkı sıkıya bağlıyız. Hepsi on beş yirmi aydınız, öbür dairelerden de beş on okumuş adam gelir, bunun dışında görüşülecek başka kimse bulamazsınız. Akşam olup da dersler bitti miydi, doğruca kahveye gideriz. Tavla bilir misiniz? Sf:14
*
Burada yeniden hayat yaşanmaz, işte böyle masa başında oturup geçmişteki hayat anlatılır, geçmiş zaman tekrar tekrar yaşanır, ömür aynı noktaya sürtüle sürtüle yıpratılır; biraz oyun, biraz içki, biraz hikaye, zaman zorla doldurulur. Sf:22  
*
Daha bilmiyordu ki, taşranın her yerinde memur hayatı bu idi. Sf:47
*
Her zaman aynı adamın düşünceleri üzerine düşünmek, düşünmek değil, geviş getirmektir. Sf:49
*
İnsan kafası ne tuhaf şey. En münasebetsiz bir zamanda en münasebetsiz şeyleri düşünür. Sf:73
*
Göz göze geldiler. Süleyman ancak bir an bakabildi, “kadınların gözünün içine bakmak hiç de kolay değil” diye düşündü… Sf:113
*
Dedikodu ilk meyvesini vermek üzere. Siz ise hala dedikodu ağacının kökünü sulamaya çalışıyorsunuz. Sf:117
*
İnsan kimi zaman kendi kendisini de görmek istemez. Başkasını görmemek kolaydır, yüzüne bakmazsınız, ya da arkanızı dönersiniz. Ama kendi kendinizi görmemezlik edemezsiniz, ondan bir türlü ayrılamazsınız. Sf:118
*
Oysa bir veznedar öyle midir? Eline bir kasa dolusu para teslim edilmiştir. Bu para kendisinin değildir, değildir ama, biraz ihtiyacı oldu mu ikide bir onu dürtmeğe başlar. Zavallı adam elini uzatmamak için kendi kendisiyle ne savaşlar yapar. Namuslu olmak çok zor şey. Sf:1167
*
-Allah senden razı olsun, oğul. Allah önce zengine, sonra yoksula versin.
-Dur hele! Neden önce zengine de, sonra yoksula versinmiş?
-Ona vermeye alışmış, bey. Bize verdiği görülmüş şey değil. Hele ona versin ki, o da bize versin.
-Doğru söylüyor, dedi. Allah bunlara ne diye versin? Yemesini bilmezler ki. Alışmışlar bir kere. Sf:182-183
*
Halkevi, İkinci Dünya Savaşı’na kadar, böyle, içinde fikirler, projeler, nutuklar, raporlar, üyeler, iş bölümleri bulunan, ama iş bulunmayan boş bir kalıp halinde sürüp gitti. Sf:205
*
-Niçin herkesi hırsız sanıyorsunuz?
-Siz daha küçüksünüz, aklınız ermez. Mademki hepsinin iki eli var, güvenilmez. El bu! Tuttuğunu götürür. Sf:222
*
-Kazanç gökten inmez, bir başkasının kaybından kazanılır. Sf:271
*
Yoksulluk nasıl kalkarmış? İşsizliği kaldırdığın zaman yoksulluk da kendiliğinden kalkar. Bunlara, özgür insan oldukları konusunda bayramdan bayrama nutuklar söylüyoruz; evet, yoksulluğun tutsağı özgür insanlar… Sf:312-313
*
-Birader, sen de ne diye başından büyük işlere girişirsin?
-Ne yapmışım?
-Bir yazı mı yazmışsın, ne etmişsin? İşte onun içinmiş.
-Kötü bir şey değildi. Güvenebilirsin.
-Bakanlık beğenmiyor ya, sen ona bak. Sf:320

Taylan Köken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder