HULUSİ ÖZOKLAV
ALFABE / ŞİİR / OĞLAK / 2000 / 85 sayfa
Hulusi Özoklav’ın
ilk son kitabıdır Alfabe. Naif, basit yazılmış. İster içine girebilirsiniz,
ister ne bu diyebilirsiniz; seçim
sizin… Hulusi Özoklav ve şiiri hakkında Radikal Kitap ekinde Şavkar Altınel’in
kaleme aldığı bir güzelleme var. Şöyle ki:
Gelecek hafta Hulusi
Özoklav'ın ölümünün üstünden on beş yıl geçmiş olacak. Sağlığında Türkiye'de
tek bir şiir yayımlayan, ölümünden sonra da tek bir kitabı çıkan Özoklav'ı
edebiyatseverler çoktan unutmuş ya da işin başından hiç tanımamış olabilirler.
Bu nedenle, gerçekte şiirle uzun ve köklü bir ilişkisinin olduğunu, Boğaziçi
Üniversitesi'nin Matematik Bölümünü bitirdikten sonra ABD'ye giderek Michigan
Üniversitesi'nde yalnız matematik değil şiir alanında da lisan üstü öğrenim
gördüğünü, aynı üniversitede şiir dersleri verdiğini, dergilerde İngilizce
şiirler yayımladığını ve bu dildeki şiirlerini Shades of Brown (Kahverenginin
Tonları) adıyla bir araya getirdiğini belirtmek gerekebilir. Belki belirtilmesi
gereken başka bir gerçek de ikimiz de çocukken tanıştığımız Özoklav'la ölümüne
kadar neredeyse otuz yıl yakın arkadaş kaldığımız. Ama kendisini şair olarak
önemsememin arkadaşlığımızdan kaynaklandığını sanmıyorum. Aradan nesnel olmama
izin verecek kadar uzun bir zaman geçtikten sonra Özoklav'ın yazdıkları ve
özellikle de Türkçedeki tek kitabı Alfabe bana hâlâ çarpıcı geliyor.
Alfabe, adından da
anlaşılacağı gibi, bir yanıyla okumak ve yazmakla ilgili bir kitap. Son çeyrek
yüzyıl içinde bu konularda dünyada çok şey yazıldı ve bunların neredeyse tümü
Türkiye'ye de ithal edildi. Dünyanın yazılarak oluşturulduğunu, 'gerçeklik'
dediğimiz şeye baktığımızda aslında onun hakkında okuduklarımızı
algıladığımızı, kendimiz yazmaya oturduğumuzda da metinlerarası ilişkilere
girip okuduklarımızı bir şekilde yeniden ürettiğimizi vb. hepimiz öğrendik.
Ya da en azından bu, benim gibi, hâlâ harflerin, kelimelerin,
ağzımızdan çıkan sözlerin ötesinde bir dünya olduğuna ve edebiyatın, kendi
kendisiyle değil, ancak bu dünyayla bir karşılaşma içerirse bir değer ve
öneminin olabileceğine inandıkları için öğretmenlerinin anlattıklarına kulak
asmadan sınıfın arkasında pişpirik oynamaya devam eden birkaç haylaz öğrenci
dışında kalanlarımız için geçerli.
'Okumayı öğrenmem yıllarımı aldı'
Hemen belirteyim ki Özoklav da böyle bir dünya olduğuna inananlardan.
Onun 'okumak' (yani anlamlandırmak) ve 'yazmak' (yani anlamını kaydetmek)
istediği "başka metinler" değil, bu dünya. Bu, kitabın içine
serpiştirilmiş olan, adsız ama 'Alfabe Bölümleri' olarak adlandırılabilecek
sekiz kısa düzyazı metinden açıkça ortaya çıkıyor. Bu düzyazı bölümlerden
ilkini bütünüyle alıntılamak hem bu bölümlerin genel tadı hakında bir fikir
vermek, hem de Özoklav'ın yaklaşımını vurgulamak açısından yararlı olabilir: Ana
dilimin alfabesini küçük yaşta öğrendim: Bu a, bu b, bu c... Ardından heceleme
geldi: b ve a, ba; b ve e, be; b ve i, bi... Ardından da okumayı söktüm.
Okumayı öğrenmem yıllarımı aldı. Hâlâ da öğrenmeye devam ediyorum. Yalnızca
yazılı metinleri değil; doğanın, insanların sembollerini de.
Bu düzyazı metinlerin arasında, en uzunu yedi dize, çoğu da yalnızca iki-üç dize olan kırk yedi şiir yer alıyor. Bu şiirlerin bir arada anlattığı ise ilk karşılaşmadan son ayrılmaya kadar bir aşkın hikâyesi. Dolayısıyla, Alfabe bir aşkı yazma çabası ya da, başka bir deyişle, yazının aşkla imtihanı.
Bu düzyazı metinlerin arasında, en uzunu yedi dize, çoğu da yalnızca iki-üç dize olan kırk yedi şiir yer alıyor. Bu şiirlerin bir arada anlattığı ise ilk karşılaşmadan son ayrılmaya kadar bir aşkın hikâyesi. Dolayısıyla, Alfabe bir aşkı yazma çabası ya da, başka bir deyişle, yazının aşkla imtihanı.
Not: Şavkar Altınel’in yazısına
Kenan Yüzel Beyin bloğundan ulaştım. Teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder