ESME ARAS
KUMRUNUN SAKLISINDAN/ÖYKÜ/MEDAKİTAP/2017/88 sayfa.
Tespit:
Ayvalık doğumlu yazarlar, kentlerini en iyi tasvir eden yazarlardır... Geçici/misafir
ikameti olan yazarların yazıları ise nispeten cılız kalıyor; bence... Tat olarak
eksik, duygu olarak arızalı, kurgu olarak -genellikle- tamam olamamış bir
edebiyatı görüyoruz… Ben kim /mi oluyorum da böyle kanıya varıyorum: Uzun
süredir Ayvalık ile ilgili her şeyi biriktiren, okuyan, tartışan, sonuçta bu
kente ciddi mesai harcayan biri olarak bu yorumu yapıyorum…
Tahmin: Esme
Aras da son dönemde okuduğum/yoğunlaştığım Ayvalık doğumlu yazarlar arasında kentin
tasvirini yapan en iyi yazanlardan biri olduğunu bu eseriyle birlikte kulağıma
fısıldayıverdi… Yanlış bilmiyorsam Ankara’da yaşayan Ayvalıklı yazarımız, kente
geldikçe, sokaklarına dalıp yaşama karışınca; doğduğu topraklara daha farklı
baktığını hissediyoruz yazdıklarından… Ayvalık gibi bir kente özlem duyulur, hasret-i
bitmez, birçok kıyı kasabası gibi… Sanırım denizi olmayan -evet bir yerleşim
için büyük eksik- bir İç Anadolu -kocaman- köyünde elbette Ege kıyılarına,
Akdeniz’e özlem duyar insan ve bu özlemini de nispeten yakın konumdaki Karadeniz
kıyılarında dindirmeye çalışır… Beklentilerini karşılayıp karşılamadıklarını
sormak lazım bu özlemi duyanlara… Mesela Yahya Kemal Beyatlı için denizin mavisi
Marmara mavisidir ve Ankara’nın en güzel yönünün İstanbul’a dönüşü olduğunu söylemiştir;
dişlerinin arasından sinirle fısıldayarak… Esme Aras ise tüm özlemini adeta boca
etmiş öykülerine, öykü kahramanlarına…
Terakki:
Bir denemde okumuştum: Bir yapıtı okurken -sayfa sayısı ne olursa olsun- içinde
size soru sorduran bir cümle, bir öneri, bir keşif, küçük bir heyecan yoksa o
çalışamaya harcadığınız zamana üzülebilirsiniz… Bu yüzden olsa gerek, bir
çalışma bana yeni sorular sordurmuyor, başka şeyler düşündürmüyorsa şakşakı hakketmiyordur…
Esme Aras’ın öykü kitabı, küçük bir derleme olmasına rağmen sürüsüne bereket
yeni soruyu not almamı sağladı, çok şükür… Tespit’te belirtmiştim tüm alakam Ayvalık
üzerine olunca, merakım da sorularım da bu kent üzerine oluveriyor…
Esinti öyküsünde:
Sülükçü, elindeki şıngır şıngır şişelerle tam zamanında girer sahneye. s.22.
Şimdi göremiyoruz artık ancak, alternatif tıp deyince akla ilk gelen şey
hacamattır sonra aynı -pis- kanı sülükle-re emdirerek sağaltımdır… Ayvalık’ta
sülük ararsam bugün bulabilir miyim? Başka bir soru: Eskiden pazarda sülük
satılır mıydı? Sülüklü Çeşme’de sülük var mı hala?..
Aynı öyküde: Narin
duruşum, karaya vuruşum aldatmasın. Girit leblebisidir ruhum. Dikkat etmezsen dişini
kırar adamın… s.23. Girit leblebisinin sertliği üzerine Prof. Dr. Elif Yılmaz’ın,
Demirden Leblebi: Girit – Ayvalık’a Yerleşen Girit Mübadilleri makalesi
konusuna en iyi göndermeyi yapan başlık olarak benim gönlümde ilk sırayı alıyor…
Esme Aras’ın tanımı da hayli ilginç -hayli güzel tasniflemesine giriyor sanırım…
Acaba Turgut da bir şiirinde Girit leblebisinin sertliğini dişlemiş midir? Muhakkak
dokunmuştur bu konuya; sormak lazım…
Üzüm Salkımı
öyküsü, Mehmetler’e ithaflı: Önce masaya vuruyorsun rakı
kadehini, sonra birazını toprağa döküyor, ilk yudumu öyle alıyorsun. Anılarında,
karanfilli damat çöreği sıcaklığınca gülümsüyorum sana. s.25 Ayvalık’ta
rakı çoğunlukla deniz kenarında içiliyor ama hiç denize ilk yudumunu gönderen
birini görmedim. Bu ritüel eskiden mi uygulanıyordu Ayvalık’ta? Karanfilli çörek
tarifi var internet uzayında ama damat çöreği tanımı yok… Ayvalık enteresan ev
uygulamalarıyla koca bir derya; eskiden damat-lar-a hazırlanıyor muydu bu
çörekten acaba?
Küçük Orospu’da:
Neymiş, kadını dövmezsen, saçının köküne şeytan yuva yapar-mış! s.40.
Hiç duymadığım bu belirlemenin muhakkak ilkel proto-düşünce’si olmalı… Esme
Hanımın meydana getirdiği bir tümceyse eğer, onun yazarlığı önünde saygıyla
eğilmekten başka ne yapabiliriz gerçekten…
Çamdeli
öyküsünde Ayvalık’taki çocukluğuna yolculuğa çıkan Esme Hanım araştırılması
gereken Ayvalıkça’ya yeni sorular ekliyor: Babaannem her sabah “Poyraz bugün
kalacak” diyor. [….] Meğer havanın kalması, rüzgârın azalması demekmiş. s.57 Ayvalık
Görsel Arşivi’nde bu tür tabirler ara sıra karşımıza pattadanak çıkıverir; şaşayazardık…
Beni bu konuya da dosya açtıran tabir Cihat Teker’den gelmişti: Deniz bugün
tahta gibi… Şaşkınlığımı anlamış ve çarşaf/tahta arasında kalmış deniz -yüzeyi-
hareketini izah etmişti, çarçabuk… Ayvalık’ta mesela usta kapı yapmaz; kapıcık
yapar… Yazar, Kurbağaları Ürkütmek öyküsünde de tahta kapıları
kapatmıyor; filliyor s.82… Bu tabir de Anadolu’da rastladığımız
bir tabir ama bir muhacir ve mübadil kenti olan Ayvalık’ta da kullanılmış mıydı?
Ne çok
cevaplanması gereken soru var… Biliyorum; çünkü hep öyle oluyor; bu yeni sorulara
cevap ararken muhakkak onlarcası daha ardıma düşecek, uykularımı huzursuz
edecek…
Bu kadar mı? Değil elbet; kitaptan bazı bölümler de bana kalsın… Başka yazarlardan yapılan alıntılar, yazarın kendi eksenini terk ederek; terki göze alarak oluşturduğu harika tespit cümleler de mevcut çalışmada… Merak kitap aldırır; merak iyidir bu anlamda…
Tekâmül: Esme Aras -bence- bu kitabıyla rütbesini; yazar’lıktan yazariçe’liğe yükseltmiş…
Tin: Ayvalık’ta bizim balkonumuza da konan kumrularımız var; güvercinlere tercih ettiğimiz… Sık sık değişseler de ne bizdeki isimleri ne de bir dişi ve bir erkekten fazlası olmuyor bizim balkonda… Patates-Soğan adındaki kumrularımız her yıl çiftleşiyor, çoğalıyor, sonra mevsimi geliyor ve bir bakıyoruz ki sadece bir çift kalmış yine bizim balkona konan… Farklı huyları olmasa, onları hep Patates ve Soğan diye bileceğiz. Bizim balkonun kumruları tıpkı hayatın ta kendisi; doğadaki sürekli devamlılığın ve rutin bir tekrarın ruhu adeta…
Taylan Köken-2024