adaları seven adam/öykü/k kitaplığı/2002/63 sayfa
Benim için önemli bir saplantı olan bir adada yaşama fikri için farklı bir bakış açısı oluşturabilecek, bir D.H.L. klasiği. D.H.L. adada yaşama saplantısını ve düştüğü hayal kırıklıklarını, üç ada değiştirerek yaşadığı farklılıkları aktarıyor. Bir adada yaşamak önemli, ama daha önemlisi nasıl bir ada!
Notlar:
Güz yağmurla sona erdi ve kış geldi; gökyüzü karardı, ortalık yaşardı, yağmurlar boşandı, ama pek don yapmadı. Ada, adan, karanlığa gömülerek senden uzaklaştı. Islak, gün görmez çukurlarda, umarsızca kıvrılıp yatmış sırılsıklam bir köpek ya da uyur uyanık bir yılan gibi kendi üstüne çöreklenmiş öfkeli ruhu duyumsadın. Sonra geceleyin, rüzgâr, denizdeymişçesine esip gürleyerek çekip gittiğinde, adanın, bir evren olduğunu duyumsadın, karanlık kadar sonsuz ve yaşlı; bir ada değildi artık, tüm yitik gecelerin tüm ruhlarının yaşayadurdukları sonsuz karanlık bir dünyaydı ve sonsuz uzaklık yakınlaşmıştı.
Tuhaftır ki, uzaydaki küçük adandan, asla ölmeyen tüm ruhların gönderildikleri engin, yabansı yerlerde dönenip durdukları zamanın karanlık, yüce krallıklarına ilerledin. Bu küçük dünyevi ada, bitim noktasındaymışçasına, ufalıp hiçliğe dönüştü; çünkü sen, nasıl olduğunu bilmeden, geçmişin alabildiğine yaşadığı, geleceğin de ayrı kalmadığı zamanın göz alabildiğine karanlık gizemine atladın.
Adalı olmanın tehlikesi budur. Kentte, tozluklarını giyip iliklerine kadar duyduğun ölüm korkusuyla trafikten canını kurtarmaya çabalarken, sonsuz zamanın yılgılarından çok uzaktasındır. Oysa küçük adan zamanın içine girdiği an, uzaydaki evren çevrende hızla dönmeye başlar.
Denizin ortasındaki küçük bir adada kendini yalıtmaya gör, zaman büyük çevrimler halinde yükselmeye ve genişlemeye başlar, üstüne bastığın toprak kayıp gider ve elle tutulmaz, çıplak, karanlık ruhun kendini zamandışı bir dünyada bulur, ölülerin savaş arabalarının yüzyılların eski sokaklarında koşturdukları, ruhların yitip gitmiş yıllara benzettiğimiz daracık yollara yığıldıkları zamandışı bir dünyada. Artık ölülerin ruhları yeniden canlanmış, çevrende dönenip durmaktadırlar. Öteki sonsuzluktasındır artık. Syf:14-15
İçlerinden herhangi birinin onu gerçekten sevdiği kuşkuluydu. Ama onun da onlardan herhangi birini gerçekten sevdiği su götürürdü. Onların mutlu olmalarını ve küçük dünyanın kusursuz olmasını istiyordu. Ama dünyanın kusursuz olmasını isteyen birinin, gerçekten sevdiği ve sevmediği şeylerin olmamasına dikkat etmesi gerekir. En fazla, genel bir iyi niyet gösterebilir. Syf:22
Kendisi gibi herkesin de böyle bir adanın özlemiyle yaşadığını sanmıştı... Syf:33
Ne kadar çok sesi vardı denizin! Syf:36
Ada bir gölgeydi. Syf:37
Tüm isteklerden arınmış bu yabansı dinginlik, adalının gözünde bir tür tansıktı. Canı hiçbir şey istemiyordu. En sonunda, ruhu, bedeninde duruyordu artık; garip bir bitki örtüsünün yayılıp ara sıra bir oraya bir buraya salındığı, suskun bir balığın bir görünüp bir kaybolduğu su altında yarı aydınlık bir mağara gibiydi ruhu. Durgun, yumuşak, yakınmasız, ama kök salmış yosunlar kadar canlı.
Adalı, "Bu mutluluk mu?" diye sordu kendi kendine. Sonra kendi kendini yanıtladı: "Bir düşte gibiyim. Hiçbir şey duyumsamıyorum ya da ne duyumsadığımı bilmiyorum. Gene de, mutluymuşum gibi geliyor bana." Syf:39
Kitap yazmayı bırakmıştı. İlgisini yitirmişti. Adasının alçak tepesinde oturup denize bakıyordu; görünürde başka hiçbir şey yoktu, yalnızca soluk, sessiz deniz. Ve puslu okyanus gibi, zihninin puslu bir dinginliğe büründüğünü duyumsayışı. Kimileyin, bir serap gibi, bir kara parçasının gölgesinin kuzeye doğru uzandığını görüyordu. Gölgenin ötesi koca bir adaydı. Ama neredeyse cisimsiz bir ada. Syf:50
Taylan Köken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder