AYDIN BOYSAN
İSTANBUL’UN KUYTU KÖŞELERİ /
YAŞANTI / YKY / 2004 / 217 sayfa
Aydın Boysan
yaşamı, mizahı, gazete yazıları ve televizyondaki sohbetleriyle kalbimizde özel
bir yere sahip, nevi şahsına münhasır
bir kişiliktir. Bu dünya insanının varlığını bilmek, onun hayat tecrübesinden
sızılan bal damlalarını okumak gerçekten çok zevkli. Bu panayırı her kitabında
görebiliyoruz ve tavsiye ediyoruz.
İstanbul’un Kuytu Köşeleri’nde Aydın
Boysan birçoğu yok olmuş veya büyük değişimlere uğramış, anılarda kalmış izleri
takip ediyor. Bu şehir turunda Aydın Boysan’ın anılarında izler bırakmış
mekânlar, dostlarından izler yine o muhteşem konuşma diliyle bizlerle
buluşmakta.
Kitaptan kısa
notlar ile devam edelim:
Kanuni Sultan Süleyman zamanı İstanbul’da
düzenli ve sürekli ikametine izin verilen ilk elçi, Fransız elçisi olmuş… Sonra
İtalyanlar, İngilizler, Hollandalılar, İstanbul’a gelip de yerleşen ilk yabancı
misyonlar.
Beyoğlu 18.yüzyıl sonunda, 19.yüzyılda,
sanki b,r Avrupa şehri… Benim gençliğime bile sirayet eden, kuralları vardı.
Beyoğlu’na çıkmak, bir mertebeye ermek gibi
bir şeydi, üstümüzü başımızı düzeltir, tek pantolonumuzu ütüler, öyle çıkardık.
Beyoğlu benim gençliğim zamanında, 30’lu, 40’lı yıllarda, sanat merkezi idi,
kültür merkezi idi. Sf:19
*
-Herhalde… Bütün içkilerde camın ince
olması, makbuldür. Kalın cam zaten bir ilkellik belirtisidir. Kalın camlı
kadehe konan soğuk içki ısınıverir. Sf:26
*
-Degistasyon’da iki garson vardı, Strato ve
Koço idi bunlar, büyükelçi gibi adamlardı. Smokin giyerlerdi. O kadar zarif, o
kadar hoş konuşurlardı ki garson oldukları kollarında peçete vardı da, ondan
anlaşılırdı, yoksa anlaşılmazdı –bilinmezdi. Sf:27
*
İstanbul 1950’den sonra kimliğini yitirdi. Diye
başlayan Menderes Yıkımları başlıklı
yazı çok güzel. İstanbul’da sonun başlangıcı nasıl olduğunun kısa bir özeti…
Ardında gelen Gerçekler Öyle Değildi! başlıklı
yazıyla ve devam eden Neyimiz Eksikti? Başlıklı
yazıyla bu değişimin (yok oluş) Aydın Boysan
gözüyle nasıl gerçekleştirildiği kayıt altına alınmış oluyor…Sf.34-42
*
Tosun’la Kaptan, Murat Bey’e asıldılar: “Abi
önce sen, ‘nasıl içilmeli?’ diye bir
seminer açsana!”
“Delirdiniz mi be? Bir o eksikti? Ama siz
uzaylı akıllarını falan bir yana bırakın da, beni dinleyin! Önce rakı ve suyu
iyice soğutun da, içine buz atmayın! Sonra da bir yudumu, ikiye bölün! İlk
yarım yudumdan sonra dişleriniz arasından hava çekin ki, akciğer de nasibini
alsın!”
“Olur abi! Not alalım” dedi Tosun ama, Murat
Bey engelledi: “Ne yani? Nota bakarak mı içeceksin? Ezberle bunları!” dedi , sonra
sürdürdü:
“İkinci yarım yudum da ağızda evrilip
çevrildikten sonra, yavaşça yutulur. Yuttuktan sonra da hemen, olduğun yerde
sallanacaksın! İçki gırtlakla mide arasında, yavaşça ve helezoni bir yoldan
insin diye… Çünkü en keyif verdiği an, gırtlakla mide arasında indiği
sıradadır.”
Gençler: “Sahi be Abi!.. Doğru… Bunu başka
bilen var mı?”
“Var!.. Bektaşinin biri bir zürafa görüyor
da: ‘Vay anam! Ne içer bu be?..’ diyor.”
Sf:188
Taylan
Köken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder